Nurettin DEMİRTAŞ
Geçtiğimiz günlerde araştırma şirketinin sonuçlarını açıklayan Bekir Ağırdır HDP’nin sabit oy oranının yüzde 15 olduğunu belirttikten sonra bazı tartışmalar yapıldı. Bunun abartılı bir oran olduğunu iddia edip görmezden gelenler olsa da karşıt görüştekiler bile tartışmaktan kaçınmadı.
Kimisi de bunu sadece şahsiyetlere mal etmeye çalışıyor. Kuşkusuz herkesin katkısı, emeği vardır. Fakat bunun esasen İmralı’daki tarihi direniş ve onun dağlardaki kahramanlık ruhu olan gerilla direnişiyle şekillendiği bilinmektedir.
Gerçeğin ne olduğunu bir de iktidarın tavrına bakarak anlamak mümkündür. Çünkü AKP-MHP bu rakamın gerçek olduğunu biliyor ve bu nedenle de baskılarını artırarak HDP’yi geriletmeye, gerillayı da kimyasal silahlarla durdurmaya çalışıyor.
HDP’nin sabit oy oranını bundan sonra hep yüzde on beşin üzerinde düşünmek gerekir. Bu da yetmez. Ülkeyi yönetmeye talip olduğuna göre oy oranını çok daha fazla artırması mümkündür ve böyle bir gelişme hiç de sürpriz olmayacaktır.
Bunun birçok nedeni olmakla birlikte en önemli nedeni iktidarın uyguladığı savaş ve tecrit politikalarıdır. 2015’ten bu yana yürüttükleri savaş insanlık tarihinin en kirli savaşlarından biri olmuştur. Buna paralel olarak HDP’yi yok etmek için denemedikleri yöntem kalmadı ama HDP tam tersine hep büyüyen bir ivmeyle tüm saldırılara göğüs germeyi bildi.
Demokrasi ve özgürlük için bu kadar direnen bir partiye verilecek oy oranı 20 bandından az olamaz. Bunun da yönetimde bir koalisyon ortaklığı anlamına geldiği açıktır. Bu duruma gelmiş bir HDP’yi kapatsalar ne fark eder ki? Yüzde 20’ler tabelada yazmıyor. Halkın yüreği ve aklına girmiş, kimsenin söküp almaya gücü yetmez.
Fakat faşizmi devirmeden de normal bir seçim yaşanmayacağı bilinmelidir. Dolayısıyla faşizmin seçimle devrilmesi beklenemez. Faşizm devrimci savaşla yıkılır. Tüm mücadele bu temelde yürütülürse diğer her şeyin bir anlamı olabilir.
Yani seçim yüzdelerini ya da iktidara çıkmayı konuşmak güzel de, tam da şu anda kimyasal gazlarla Kürt gerillalarının katledilmekte olduğu biliniyor. Dolayısıyla esas gündem oy oranları değil vahşice yürütülen savaş ve buna karşı direniştir.
Tüm demokratik toplum örgütleri yaşanan kimyasal vahşetin karşısındaki sessizliğin çok vahim olduğunu biliyor. O halde ulusal ve uluslararası duyarlılık yaratacak girişimlerde bulunmak, bu katillerden hesap sormak gerekir. Sessiz kalınan her saat Kürt evlatlarının kimyasal gazlarla katledilmesi anlamına geliyor. Dahası onunla savaşı göze almadan kimsenin yaşamının güvencede olmadığının iyi bilinmesi gerekir.
Böylesine ahlaksızca, vahşi bir savaş yürüten faşizmin hakimiyeti altında bugün ya da yarın demokratik seçim olacağını beklemek oldukça yanılgılı bir durumdur.
Faşizmi yıkacak eylem hattından şaşmamak gerekir. Buna göre artık “baş eğmeyeceğiz, diz çökmeyeceğiz” deme dönemi de değildir. O dönemi Mehmet Tunçların, Asya Yüksellerin iradesi temsil etti ve kanıtladı. Şimdi hedef farklıdır yani faşizmi yıkacağız deme dönemidir.
Özgürlük zamanı hamlesinin ikinci yılı bu ruhla karşılanmıştır. Halkımız her alanda bu ruhla ayaktadır. Faşizmle savaşmanın kararlılığı ve ruhu olduktan sonra yol ve yöntemi de geliştirilebilir. Fakat gözünü farklı gelişmelere dikip beklentilere girmek faşizm karşısında derin bir gaflettir.
Bir bütün olarak soykırım saldırılarını artıran ve bunu gerillaya karşı kullandığı kimyasal silahlarla zirveye çıkaran faşizm sonuç aldıkça halkı da kimyasal silahlarla yok etmeye yönelecektir. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın.
Geçmişte tanklarla, helikopterlerle, uçaklarla kentleri vuracaklarını beklemeyenler bugün de aynı hayal kırıklığını yaşayabilirler. Kimyasal gazlarla kitlesel imhalara yönelmeyeceklerinin ne tür bir güvencesi vardır? Faşizmin bu zihniyette olmadığını kim iddia edebilir?
O halde çöküş sürecinde daha da vahşileşeceği bilinerek faşizmle topyekün bir savaş içine girmekten başka çarenin olmadığı görülmeli ve bu temelde yıkılması için doğru bakış ve tutum sahibi olunmalıdır.
Buradan çıkarılacak sonuç şudur: Yüzde 15 rakamı HDP’ye karşı olanlarca, yani özel savaş tarafından kasten gündemde tutulmaktadır. Sebep, halkta beklenti yaratmak, faşizmin seçimlerle yıkılabileceği algısı oluşturup devrimci savaşı gündemden çıkarmaktır.
Bu oyunlara karşı uyanık, dikkatli olunmalı. HDP sahiplenilip oy oranı yüzde 20’lerin üzerine çıkarılmalı fakat kimyasal saldırılar önlenmeden, faşizmle savaşmadan seçim filan olmayacağı da bilinmelidir.
Şimdi her şey faşizmi yıkacak savaşa göre örgütlenecek ve gündemler buna göre belirlenecek. Başarı bu temelde sağlanacaktır.