HPG gerillası Haki Zilan KDP’nin Xelifan’daki saldırısını tüm ayrıntıları ile anlattı.
Gerilla Haki Zilan’ın anlatımları şu şekilde:
“Adım Haki Zilan’dır. Bazı çalışmalar için Kandil alanında kalıyordum. Çalışmalarım bittikten sonra Behdinan alanına düzenlemem oldu. Behdinan’a geçecek olan grubumuz 7 kişiden oluşuyordu. Zaten gruptaki iki arkadaş kurye idi. Yola çıkmadan önce komutanlıktaki arkadaşlar bu yolculuk hakkında gerekli uyarıları yaparak, ‘provokasyon ve sorunlara karşı tedbirli olun’ dediler. Biz 23 Ağustos akşamı yola çıktık. Zaten bizden bir süre önce Xelifan’ın Bêxme bölgesinde KDP güçleri 3 yoldaşımıza saldırmış ve onlardan herhangi bir haber alınamamıştı. Bu yüzden ve sürecin hassasiyetinden kaynaklı biz de bu yolculuğa çok hassas yaklaşıyorduk.
Zap Suyu’na kadar sorunsuz bir şekilde gittik. Kimseyi rahatsız etmemek ve kimseye görünmemek için gece yol alıyorduk. Gündüzleri de durup etrafımızı ve önümüzü kontrol ediyorduk. Zaten sivil yerleşim yerlerine ve askeri noktalara yaklaşmıyorduk. Bundan dolayı yolumuz daha da uzadı. 28 Ağustos’u 29 Ağustos’a bağlayan gecede Zap Suyu’na eriştik. Zap Suyu’na yetiştiğimiz yerde su epey genişliyordu ve derinliği de azalıyordu. Suyu geçmek için burayı seçtik. Suya vurup kendimizi Behdinan dağlarına doğru verecektik. Sürekli olarak önümüze bakıp kontrol ediyorduk. O çevrede ne KDP’nin ne de başka bir gücün herhangi bir üssü ve de kontrol noktası yoktu.
KDP GÜÇLERİ HİÇBİR UYARI YAPMADAN TARADI
Zap Suyu’nu geçtik. Suyun kenarındaydık. En önde Serdem arkadaş vardı. Kuryelerimizden biri o olduğu için hepimizin önünde yürüyordu. Onun hemen arkasında Şoreş Colemêrg, Şoreş Mêrdîn, Tolhildan, Axîn, Brûsk arkadaşlar ve en sonda da ben vardım. Aramızdaki mesafe fazla değildi. Gerilla yürüyüşü şeklinde sıralandık ve yola koyulduk. Suyun kenarından daha 100 metre kadar uzaklaşmamıştık ki, aniden herhangi bir uyarı, seslenme ya da havaya ateş açma olmadan çok yoğun ve aralıksız bir mermi yağmuruna tutulduk. Yerimiz mahkumdu, suyun kenarından biraz uzaklaşmıştık ve önümüze düzlük bir arazi çıkmıştı. Zaten ilkin kimin bize saldırdığını anlamadık, o düz araziye hakim tepelerde konumlanıp ağır silahlarla bizi tarıyorlardı.
KDP’NİN AMACI BİZİ KATLETMEKTİ
Gerçekten de çok kalleşçe bir pusu ve namert bir saldırıydı. Herhangi bir uyarı yapmadan, kim olduğumuzu sormadan, dur ihtarında bulunmadan ya da havaya herhangi bir uyarı ateşi açmadan direkt bize saldırdılar. Amaçları bizi durdurmak veya esir almak değildi, düşmanca duygularla bizi katletmek için saldırdılar. Bizi taradıkları gibi önümdeki arkadaşlar yere düştüler. Ben de kendimi yere attım. Hemen önümdeki Tolhildan, Axîn ve Brûsk arkadaşlar şehit oldular. Bana çok yakındılar, onlara seslendim ama cevap vermediler. Hemen önümde oldukları için tüm mermiler onlara isabet etti ve bana değmedi. Axîn, Tolhildan ve Brûsk arkadaşların inlemelerini ve son nefeslerini işitiyordum. Kayalıklara yakın bir yerdeyim ve kendimi taşların arasına attım.
İlk tarama ve mermi yağmuru 15-20 dakika kadar aralıksız ve yoğun bir şekilde sürdü. Bu mermi yağmuru altında yüksek bir sesle her iki Şoreş arkadaşa ve Serdem arkadaşa seslendim. Ama bir cevap alamadım. Zaten dünya karanlıktı ve insan bir şey göremiyordu. O karmaşada silahım elimden kaymıştı. Arkadaşlardan herhangi bir cevap gelmediğini ve tek taraflı olarak bize ateş edildiğini anlayınca, anladım ki arkadaşlar şehit olmuştur. Saat 02:30’dan sabaha kadar aralıklarla bize ateş ettiler. O mahkum arazide yapabileceğim fazla bir şey yoktu, kendimi biraz daha geriye verip kamufle ettim. Onları göremiyordum ama seslerini iyi duyuyordum. Sabaha doğru hava aydınlandı, bir sessizlik oluştu ve KDP’nin zırhlı araçlarının sesi geldi. Konuşmalarından ve arabalarından bunların KDP’li olduğunu anladım. Direkt olay yerine geldiler. Sonra pusuya düştüğümüz ve arkadaşların olduğu yerden belli aralıklarla tarama sesleri geldi. M16 ferdi silahlarının sesi geliyordu. Sonra 9 mermi, ondan sonra 12 mermi sesi art arda geldi. Her seferinde farklı bir silahın tarama sesi geliyordu. Bu şekilde eğer yerdeki arkadaşlarımdan bazıları sağ kalmışsa da orada katledildiler. Daha sonra mermi sesleri tümden kesildi.
Yoldayken ayakta durmamı ve yürümemi sağlayan şey her 6 arkadaşın anılarıydı. Hep o arkadaşların da yolculuk boyunca benimle olduklarını ve bana yol gösterdiklerini hissediyordum. Bazen patikalarda yürüyordum ve Tolhildan arkadaşla sıcak bir sohbete giriyordum. Bazen geceleri yorulduğumda Brûsk arkadaşı yanımda hissediyordum. O arkadaşları hissetmek bana mücadele gücü veriyordu ve bu şekilde yürüyordum. Gözlerim sürekli eski patikalardaydı, arkadaşların eski malzemelerini, eski bir gabardin parçasını veya mekap arıyordum. Bu temelde günlerce arazide yol yürüdüm. Günlerce yürüdükten sonra bir gün bir kayalığın altında arkadaşlarınkine benzer bir parke gördüm. Bundan çok büyük bir umut aldım ve anladım ki arkadaşların yerine çok yaklaşmışım. Artık vadi vadi, taş taş arkadaşları arıyordum. Bu anlarda Şoreş Mêrdîn arkadaşın Karadeniz’de yaşadığı anıları aklıma geliyordu. Çünkü Karadeniz’deki arkadaşlarımız birçok kez günlerce ve aylarca bir başlarına kalmış, kendi yaralarını kendileri sarmış, aç ve susuz kalmış, ama yine de mücadelelerini devam ettirmişlerdi. Ben de arkadaşların bu büyük tecrübelerini kendime örnek alıyordum. Artık ağaç ağaç arkadaşları arıyordum.
Kendimi kamufle ettiğim yerde iki gün kaldım. Ondan sonra kendimi bir an önce arkadaşlara yetiştirme için harekete geçtim. Kendimi Behdinan tarafındaki arkadaşlara ulaştırma kararı verdim. Behdinan’ı tanımıyordum. Fakat olaya dair bilgileri arkadaşlara ulaştırmalıydım. Artık Behdinan’a doğru yola çıktım ve arazide sürekli olarak arkadaşları aradım. Zaten o olay sırasında mermi yağmuru altında ayakkabılarım da ayağımdan çıkmıştı. Ayakkabısız bir şekilde yürüyordum. Elbisemden bir parça koparıp ayaklarıma sardım ki yürüyebileyim. Biraz uzaklaşınca olay yerini uzaktan görebiliyordum, orada herhangi bir askeri nokta bulunmuyordu.
16 GÜN SONRA ARKADAŞLARA ULAŞTIM
Kendimi bir ormanın içine bıraktım. Bu ormanın içinden bir patika geçiyordu. Bu patikayı takip ettim ve aniden ağaç altında oturmuş iki kadın arkadaşla karşılaştım. Arkadaşlarla karşılaşmam bende tarifsiz ve çok büyük bir mutluluğa yol açtı. Yeniden dünyaya gelip partiye katıldığımı hissediyordum. Partiye katılmaktan daha büyük bir mutluluğu yaşıyordum. Arkadaşlara doğru haykırıp sordum; ‘siz heval misiniz?’ Onlar da, ‘evet, evet biz hevaliz’ dediler. Ben tekrar tekrar aynı soruyu arkadaşlara soruyordum. Başımızdan geçen olayı arkadaşlara anlattım. Her iki arkadaş da kendilerine ulaşmamla büyük bir şok yaşamıştı. Arkadaşlardan hangi gün ve tarihte olduğumuzu sorunca, anladım ki 16 gündür yoldaymışım. Çok anlamlı bir tesadüf olabilir, çünkü karşılaştığım o iki kadın arkadaşın birisinin ismi Hêvî (Umut), birisinin ismi de Roj (Güneş) idi. Benim için çok büyük bir umutla güneşe doğru, yani partiye doğru yürüdüğüm anlamına geliyordu.
TÜRK DEVLETİNİN İŞBİRLİKÇİLERİNİN NAMERTÇE SALDIRDIĞI İYİ BİLİNMELİ
Bu namertçe pusunun hangi temelde yapıldığı bellidir. Amaç ne esir almak ne de yaralamaktı. Amaç şehit etmek ve grubumuzu imha etmekti. Eğer böyle bir amaçları olmasaydı, en azından bizi ikaz ederlerdi. O uşaklar bizi bu temelde mermilerle taradı. Grubumuzdaki tüm arkadaşlar son nefeslerine kadar da Dersim, Serhat ve Botan dağlarına gitmenin ve özgür bir Kürdistan’a ulaşmanın hayalini kuruyorlardı. Bu arkadaşlar tüm adımlarını böyle attılar. Özellikle Başûrê Kurdistan’daki halkımız ve Kürt halkının yurtsever, şeref ve namus sahibi gençleri, bu yoldaşlarımızın silahlarını kaldırıp davalarına sahip çıkacak olanlar; Türk devletinin işbirlikçilerinin ve uşaklarının nasıl namertçe bir saldırı yaptığını iyi bilmelidirler. Bu temelde tüm Kürt gençleri bu davaya sahip çıkmalıdırlar. Ben de sonuna kadar bu kahramanların izinde yürüyeceğim.”