Hilvan-Siverek Mücadelesi

0
357

PKK işe savaşla başlamadı; uzun bir ideolojik ve örgütsel çalışma sürecinin ardından, bu temelde sağlanan gelişmeler üzerinde silahlı mücadeleye, silahlı örgütlenmeye ve savaşa ulaştı. Bu mücadele devletler gibi kararlar alma, savaş ilanı yapıp pratiğe girme şeklinde başlamadı. En basitinden ve en küçüğünden olmak üzere, şiddet kullanımının en basit yöntemlerinden başlayarak adım adım böyle bir düzey kazandı. Kürdistan’ın içinde bulunduğu gerçekler bunu zorunlu kıldı. Öyle birden bire savaş ilan edebilir miydik? Savaş ilan etmek için ordu, güç ve zemin gerekiyordu. Böyle bir güç var mıydı? Yoktu. PKK ortaya çıktığında, Kürt halkının bütün savaş gücü ve dinamiği ezilmiş, isyanlar yenilgiye götürmüştü. En son 1975 KDP yenilgisiyle isyan sürecine bir nokta konulmuştu. Öyle bir sonuç ortaya çıkmıştı ki, toplumun savaş yapacak örgütlülüğü, dinamiği ve şekillenmesi tarihi gelişim içerisinde dağıtılmıştı. Ulusal inkar ve imha siyaseti işliyordu. Katliamlar arkasından asimilasyon topluma kabul ettirilmiş, toplum nezdinde işleyen bir süreç haline getirilmiş ve önemli ölçüde toplumu sarmıştı. Toplumda öyle karşı çıkma, onun dışında kalma dinamiği eritilmişti.

Böyle bir süreç içerisinde yeni dinamiklerin gelişmesiyle ekonomik ve toplumsal ayrışma ve gelişmeye bağlı olarak, yeni sınıfların ortaya çıkıp yeni düşünce akımlarına zemin oluşmasıyla ancak yeni bir mücadele süreci başlayabildi. Bu anlamda PKK ile birlikte halk yeniden doğdu. Ulusal yok oluş sürecinde egemen gücün asimilasyon ve imhayı geliştirmek için dayattığı zemine dayanarak, ulusal bilinci, ulusal dirilişi ve kurtuluşu yaratma temelinde gelişti. PKK’nin doğuşu ve gelişimi kesin bir biçimde böyledir.

Kürt halkının savaşacak bir gücü kalmamıştı. Bu gücün sıfırdan başlayarak adım adım yeniden yaratılması gerekiyordu. Ruhun yaratılması, duygu ve düşüncenin yaratılması gerekiyordu. Bunlarla insanların fedakarlık ve cesarete çekilmesi, bu anlamda savaşacak insanın yaratılması gerekiyordu. Öyle ki, bir savaş eylemi içine girilebilsin. Onun için PKK çalışmalarının başlangıcı buna uygundur. PKK yıllarca, hatta on beş yıl ancak savaşacak güç yaratmak üzere çalışma yaptı ve Kürdistan gerçeğinde bir küçük savaş çekirdeği ortaya çıkarabildi. Bu da öyle birdenbire ve kolay olmadı. Yıllar süren ideolojik, politik ve örgütsel mücadeleyle buna ulaşıldı. Bunun iyi görülüp anlaşılması gerekir. Savaşla parti ilişkisinin, askerlikle parti ilişkisinin doğru kurulup anlaşılması, Önderlik çalışmaları ile bağının iyi kurulması gerekir. Yoksa Kürdistan’daki savaş olayının, ARGK gerçeğinin anlamlandırılması, doğru ele alınması mümkün olmaz. Dolayısıyla yetersiz yaklaşımlar ortaya çıkar.

Doğuş nasıl gerçekleşti? PKK, ideolojik-örgütsel çalışma ile bir siyasi çizgi yaratmaya çalıştı. Burada savaş ne kadar var? Ulusal kurtuluşu geliştirmek için silahlı mücadeleyi esas alıp, savaş yapmak gerekir: Savaş tespiti ve yaklaşımı bu kadardı. PKK, yıllarca bu temelde ideolojik-politik mücadele yürüttü, yani savaşa ilişkin yaptığı sadece buydu: Ulusal kurtuluş ancak savaşla olur, Kürdistan’da ulusal-demokratik gelişme ancak savaşla yaratılabilir. Kürdistan’da devrimci bir parti, ancak savaş temelinde doğabilir. Bu, ideolojik-politik bir tespittir ve bu temelde de yıllarca ideolojik-politik çalışma yürütüldü. Ancak ondan sonradır ki, bunun pratiğine geçilebildi. Pratik, bu tespiti yapmak, propagandasını yaparak insanlara bunu benimsetmekti. Bu tespit temelinde böyle bir silahlı mücadeleye nasıl gidildi? O konuda da tabii bir karar, bunun ilanı gerçekleşmedi. İdeolojik-örgütsel çalışma esas oldu. Bu çalışmayı yapmak için kendini savunma çizgisi olarak gelişti.

1977’den itibaren ortaya çıkan silah kullanımı partinin istem ve kararlarıyla değil, partinin düşünce ve amaçlarını gerçekleştirmek için yürüttüğü siyasal ve örgütsel çalışmalara sistemden-devletten gelen saldırılar karşısında kendini savunma çizgisi olarak ortaya çıktı. Silah kullanımı böyle gündeme geldi. PKK’nin silah kullanmasının kesinlikle bilinmesi gereken en temel yönlerinden birisi budur. Saldırı altında düşünceyi savunabilmek, onu insanlara taşırabilmek ve bu temelde örgütleyebilmek için kendini savunma, silahlı savunma durumu ortaya çıktı. Silah kullanmak, silahlı savunma yapmak böyle gündeme geldi ve PKK bunu yaptı. Çünkü bu, çizginin pratikleştirilmesinin gereğidir. Yoksa ideolojik, politik ve örgütsel mücadele yürütülemezdi.

Diğer yandan bu, PKK’nin düşüncesine de ters değildi. PKK Kürdistan’ı ve Kürt toplumu üzerindeki Türk sömürgeci gerçeğini değerlendirmesinde, bu noktaya zaten varıyordu. Yukarıda belirttiğimiz gibi ideolojik-politik tespit olarak savaşsız ve silahlı mücadelesiz bir ulusal kurtuluşçu gelişmenin olamayacağını ortaya koyup kabul etmişti ve savunuyordu. Bu yüzden silah kullanma, PKK’nin savunma temelinde ideolojik-politik tespitleri ile stratejik anlayışına uygundur. Bu nedenle yanılmadı, şaşırmadı. Zorlanmalar olsa da, ideolojik-örgütsel gelişme, grup gelişimi, onun halka ve gençliğe taşırılması süreci şiddetle karşılanınca, bunu bertaraf etmek için şiddet kullanımı gündeme getirdi. 1977’den itibaren böyle bir süreç adım adım gelişti ve giderek Kuzey Kürdistan’ın bütün alanlarını etkileyen bir silahlı şiddet düzeyine ulaştı. 1980’e kadar temel gelişme bu biçimde oldu.

Bunun hedefleri, devrimci ulusal kurtuluşçu gelişmeyi önlemek ve bastırmak isteyen güçleri bertaraf etmekti. PKK kendini polise, faşistlere ve feodal ağalığa karşı savunmak için silaha başvurmak zorunda kaldı. Her türlü gericiliğe, ilkel-milliyetçiliğe, reformist teslimiyetçiliğe ve sosyal şovenizme karşı kendini korumak için şiddete başvurdu. Amaç ideolojik, politik, partisel gelişmeyi ortaya çıkarıp savunmaktı. Hedefleri belirttiğimiz güçler oldu. İdeolojik-politik gelişmenin, parti gelişiminin önünde engel oluşturan en başta bu güçlerdi; devletin kolluk güçleri ve ona hizmet eden genel gericilikti, onun ideolojik-politik destekleyicileriydi. Onlar hedeflendi ve yöntem olarak şiddet kullanıldı. Bu sürece savaş süreci demek yerine şiddet kullanımı, bireysel şiddet süreci demek daha doğru olur. Çünkü grupların ve kişilerin savaş aracı bakımından savunma araçlarına dayalı şiddet kullanımı oldu.

Başlangıçta taktik konusunda birkaç sözcüğün propagandası vardı; sözlü propaganda ile düşüncelerimizi yaymaya çalışıyorduk. ‘Devrimimiz şiddete dayanır, halkımız direnmeli, sömürgeci zora karşı devrimci şiddet uygulamak gerekir’ diyorduk. Bunu biraz daha ilerleterek, I. Kongremizde, ‘ajanlaşmış yapı, kurum ve kişilere karşı şiddet temelinde mücadele’ dedik. Bu biraz daha somutlaşmış bir belirlemeydi. Bundan kaynaklanan uygulamalar neydi? Bazı silahlı uygulamalarımız -ki, münferitti, bazıları örgütlenmiş değildi, çoğu da ilkel tarzdaydı-, ilk olarak Hilvan-Siverek somutunda ortaya çıktı. Bunlar kısmen taktik yönelimimizi dile getirmek ve taktiğimize uygun eylemler olmakla birlikte, bunların örgütlenmesi ve yönelmesi bir faciaydı. Bir isyan mıydı yaptığımız, bir gerilla mıydı, bireysel suikastler miydi, yoksa hepsi iç içe miydi? Belli değildi. Biz bunu normal karşıladık; ‘yeni ortaya çıkan bir hareketiz, tecrübemiz yok, ilk defa eyleme giriyoruz’ dedik. Lenin, ‘ilk kalkış köylülerin isyanı gibidir, hem meşru kabul edilmeli, hem de meşru bir hareket için bu şarttır’ diyordu. Biz o zaman içinde bulunduğumuz güç durumunu göz önüne getirerek, bunu büyük bir güç ve büyük bir atılım, ama eksik ve yanlışlıklarını göz ardı edemeyeceğimiz bir atılım olarak değerlendirdik.”

(Abdullah Öcalan)

Bu süreçteki şiddetin iki yönü var: Birincisi, şiddetin yoğunlaştığı yerler oldu. 1977’de daha çok gençlik çerçevesinde bir mücadele iken, 1978-79’da Hilvan ve Siverek’te merkezileşen, Kuzeyin diğer kent ve kasabalarına yayılan bir pratik gelişti. Gerek hareketin aşiretçi-feodal gericiliği ve ajanlaşmış yapıyı hedeflemesi, gerekse silahlı mücadele için çıkış yapma arayışından dolayı ve yine hareketin burada yoğunlaşması, Hilvan-Siverek’in merkezileşmesine yol açtı.

İkincisi, partinin bu şiddete dayanarak bir gerillasal çıkış yapma arayışını gündemleştirmiş olması söz konusuydu. Özellikle Siverek mücadelesinde gerilla arayışı daha belirgindir. Gerillasal çıkış arayışı, bunun örgütü ve taktiğini yaratma çabası, oradan Kürdistan’ın diğer alanlarına taşıma çabası belirgin olarak kendini gösterdi. Taktiğimiz şu temelde ortaya çıktı: Ajanlaşmış yapı, kurum ve kişilere karşı şiddet temelinde mücadele. Parti bunu Manifesto’da somut olarak ortaya koydu. Partinin siyasal güç haline gelme ve örgütsel olarak şekillenme taktiği, partileşme süreci dediğimiz sürecin taktiği bu oldu. İdeolojik-politik çizgi bu temelde öncü örgütüne ve partisine kavuştu. PKK bir parti olarak teorisiyle, programıyla, örgütü ve taktiğiyle bütünlüklü bir parti haline geldi. Dönemin silahlı mücadelesi, partiyi yaratma mücadelesidir. Partiyi ideolojik-politik çizgisine uygun şekillendirme görevi yerine getirilmiştir.

Silahlı mücadele burada ikili bir rol oynadı: Birincisi, savunma idi; çizgiyi, örgütü ve kadroyu savunmaydı. Diğeri ise propaganda ve örgütleyici rolüydü. Bir yandan çizginin, örgütün silahlı savunusu olurken, aynı zamanda da örgütün propagandası, dolayısıyla yeni güçleri örgütlemesi ve örgüte kazanması gerçekleşti. Başlangıçta savunma yanı daha ağırlıktaydı; giderek Hilvan-Siverek’te propaganda yanı öne çıktı. Silah, propaganda işlevi gördü. Siverek mücadelesi halkın geniş kesimlerini, köylülüğü ciddi biçimde uyardı, bilinç geliştirdi, yurtseverlik bilinci etrafında bir kitle hareketlenmesi ortaya çıkardı. 1979-80’e doğru her alanda kitlelerin serhıldan süreci gelişti. Biz buna birinci serhıldan süreci diyoruz. Birçok alanda parti yerel iktidarı ele geçirdi; iktidarı bu mücadeleyle ele geçirdi. Doğrudan yasal düzenin kuralları dahilinde ele geçirildi. Ama bu mücadele böyle bir kitle hareketi düzeyine ulaştı. İdeolojik-politik doğrultusu, örgüt şekillenmesi, temel taktiğe ulaşma ve bununla geniş bir halk ilişkisi yaratmasıyla ulusal kurtuluş hareketinin doğuşu gerçekleşti. Bunun öncü partisi devrimci bir temelde şekillenmesini ortaya çıkardı.

Bu gelişmenin değerlendirilmesi yapılmıştır. Hataları ve eksiklikleri oldu; yerine getirilmeyen görevler oldu. Fakat bir gelişmenin doğal seyri içinde, ulusal kurtuluşçu bir ideolojik-politik çizgiye uygun, onun devrimci temelde pratikleşmesini içeren bir gelişme bu şekilde ortaya çıktı. Biraz genel gelişmelerin doğal seyri ve biraz da bilinçli yönlendirme böyle bir pratiği ortaya çıkardı. Bu büyük ve önemli bir doğuştu; isyan sürecinin 1975 yenilgisiyle artık son bulduğu Kürdistan gerçeği açısından yeni bir olay ve yeni bir doğuştu. Bilimsel yaklaşımı esas alan, ulusal kurtuluşun ideolojik-politik çizgisini öngören, yine onu modern bir askerlikle tamamlamayı hedefleyen bir mücadele yaklaşımıyla yeni bir isyanın gündeme gelmesi gerçekleşti.

Geçmişte tartışıldı ve bazıları da “Parti yanlış doğdu” dediler. Yine “Bu mücadele niye Siverek’te oldu? Başka yerde olsaydı! Parti yanlış yer seçti” denildi. Bu düşünceler yanlıştır. Öyle keyfi bir seçim yapma durumu yoktu. Öyle keyfine göre savaş ilanı edecek bir kuvvetimiz zaten yoktu. Önderliğin deyimi ile iğneyle kuyu kazarcasına sıfırdan başlamak üzere ruh ve bilinçten cesarete kadar insanı yeniden kazanma, mücadeleye, kurtuluşa kazandırma temelinde bu parti gelişti. Böyle var oldu ve insanlara kendisini benimsetti. Böyle bir durumda partinin öyle çok fazla tercihi yoktu, “şu olsun, şu da olmasın” demiyordu.

Bir de parti ve Önderlik çizgisinde böyle bir yaklaşım yoktur. Önderlik tarzı şunu içerir: Nerde gelişme imkanı varsa, orada gelişme yarat! Bu yüzden Hilvan’da, Siverek’te ortaya çıkan sonuçları başka alanlarda mücadeleye sevk ettik, partiye ve halka mal ettik. Bu, Önderlik tarzıdır. Gelişmeler bu dönemde Hilvan ve Siverek’te gelişti. Çelişkileri, yeri ve sosyal yapısı itibariyle uygun bir zemindi. Mücadeleyi kendi etrafına çekti ve gelişme istidadı gösterdi. Parti de üzerine gitti, önem verdi. Buradan sonuca gitmek, adımlar atmak istedi. Kuşkusuz daha ileri gelişmeler yaratılabilir, daha güçlü adımlar atılabilirdi; fakat Kürdistan’ın objektivitesini görmek, toplumu ve insanların içinde bulundukları durumu değerlendirmek gerekir. Halk ne kadar kaldırabilirdi? Zaten pratik de kaldıramadı. Bu sürecin kesintiye uğraması ve bir değişimi yaşaması bu nedenle ortaya çıktı. Yoksa “Parti doğru yeri seçemedi de, ondan böyle bir durum oluştu” denilemez. Bu çok iradi ve objektiviteyi hiç görmeyen bir yaklaşım olur.

Savaş ve şiddet anlamında böyle bir gelişme sürecinin, bizim mücadele tarihimizin birinci aşaması olduğu söylenebilir. Bu aşama devrimci temellerde partisel doğuşu gerçekleştirerek halkla bütünleşmeyi, halk hareketi ortaya çıkarmayı sağlayarak, esasta görevlerini yerine getirdi. Tabii daha ileriye sıçrama, doğrudan bir gerillaya dönüşme, onun diyalektik gelişimi olmalı idi. Fakat görevlerin yerine getirilememesi, sürecin o biçimde gelişmesini engelledi ve kesinti ortaya çıktı.

Serxwebûn

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here