Devrimde insan sevgisini ve vicdanı esas almak olmazsa olmazdır

0
296

Kemal SÖBE

Toplumlar her zaman değişim ve dönüşüm içinde olurlar. Değişim, hayatın değişmez yasasıdır. Değişimin olmadığı bir yaşam olmaz ve yaşam değişimsiz olmaz. Ancak ilk medeniyetten günümüze kadarki değişimler genelde sınıflı sistem etiketli olmuş ve bu sistemin günümüzdeki adı, kapitalist modernite oluyor. Yani birçok değişim olmuş ama insanlık adına fazla  bir gelişim olmamıştır. ” insanlık teknolojide, bilimde ve birçok alanda büyük gelişimler sağladı ama insanlık adına bir milim bile gelişemedi ” diyor, büyük romancı ve değerli insan Yaşar Kemal. Yani teknolojinin, bilimin ve maddi imkanların kapitalizmin tekelinde olması, insanlığa pek yarar getirmemiştir. Sınıflı sistem, insanı hayatın öznesi olmaktan çıkarmış bir maddi nesne haline getirmiştir. İnsan, kapitalizmin kullandığı bir robot haline getirilmiş. İnsan, paranın kölesi-hamalı olmuş. İnsan, bir nesne haline getirilirse, geriye et ve kemik yığını kalır. Duygusuzlaşmış, sevgiden uzaklaşmış insan, içi çürütülmüş cevize benzer. 

İnsanın çürümesi her alanda kendisini gösteriyor. Maddiyata tapan insan, insani özden uzaklaşmış, kendi kendinin düşmanı olmuş insan demektir. İnsan, parayı kullanmıyor, para insanı kullanıyor. İşte insanın yenilgisi ve iflası burada başlıyor. İnsanın maddiyata tapması, bütün ilişkilerin merkezine maddiyatı koyması, insanda insani ölçüleri geliştirmemiş, insan, sahip olduğu maddiyata göre insan olarak görülmüştür. Maddi gücü olmayanlar, insan olarak bile görülemez olmuştur. Bütün bunları incelediğimizde, gelişenin insan değil, teknik ve maddiyat olduğu görülecektir. İnsanın geride bıraktığı on bin yıllık bir geçmiş, büyük tahribatlarla doludur. Bu zaman zarfında insan sanki yaşamak için yaşamıyor, birbirini katletmek için yaşıyor. İnsan, uygarlığı geliştirdikçe aslında uygarlıktan uzaklaşıyormuş. Çünkü insanların maddiyat ve iktidar için birbirini öldürmesi, uygarca bir durum değildir. Canlılar içinde, sadece insan, kendi türüne bu denli bir saldırıda bulunuyor.

Hayvanlar, karnı açken bir av üzerinde kavga ederler ama tok olduklarında da birbirlerine zarar vermezler. İnsan, tok olsa bile birbirine zarar veriyor. İşte insan, burada kaybediyor. İnsan beyninin sevgi ve duygu üreten bölümünün yeterince gelişmediğini düşünüyorum. Yoksa insan, bu kadar kötü olamaz. Bu kadar kötülüğü kendi türüne reva gören bir insan, kesinlikle duygudan yoksunluğu yaşıyordur. Doğa, yaşamak için herkese yetecek kadar maddi imkan veriyorken, insanın kendi kendisiyle ne sorunu olabilir? Yani yaşamak için herkese yetecek kadar maddi imkan varken, insanın sorunu ne olabilir? Demek ki insan, sadece maddiyatı yeterli görmüyor, başka şeyler de istiyor. İktidar, egemenlik, hükmetme, sahip olma, imparator olma, sultan olma, güç olma zihniyeti, insanı kendi düşmanı haline getirmiştir. İnsan, güce, iktidara ve maddiyata taptığı için, kendi düşmanı olmuştur. Başka türlü olsaydı, Mısır Firavunları, kendilerini yarı tanrı ve tanrının oğlu olarak görmezlerdi. 

Osmanlı sultanları, kendilerini Tanrının yeryüzündeki temsilcileri ve gölgesi olarak görürlerdi. İktidar olma ve güce tapma olmasaydı, bir insanın taht için kendi oğlunu, kardeşini ve babasını öldürmesine imkan yoktur. İktidar ve sahip olma hırsı, insanın içine gizlenmiş bir düşmandır. İnsan, kendisini bu düşmandan arındırmadığı sürece, gerçek anlamda insanlaşmış sayılmaz. En büyük devrim, insanın, mal-mülk sahibi olma hırsından ve kendisini iktidar olma ve egemenlik kurma hırsından arındırmasıdır. Bu arındırma olmadığı sürece, insanlaşma gerçekleşmeyecektir. İnsan, yeterince bir insanlaşmayı yaşayamadığı için, hala savaşlar var ve insan, maddiyat ve iktidar için her türlü çılgınlığı yapıyor. İnsanlaşmak sadeleşmektir, mütevazileşmektir, sevgiyle dop dolu olmaktır, hümanize olmaktır. İnsanlaşmanın bir diğer adı da sosyalleşmetir, sosyalistleşmektir. Sosyalizme çok dar yaklaşıldığı için, sosyalizm gelişemedi. Sosyalizmin merkezine kaba saba maddiyatı koyarsanız, kapitalizmi ve iktidarı yok edemezsiniz.

Sosyalizmin merkezine önce sevgiyi ve insanı koymak gerekiyor. Soyalizmi geliştirmek ancak yeterince hümanize olmakla mümkündür. Çünkü insan, sevgiden uzaklaştıkça maddiyata yakın olmuştur. İnsan, sevgiden ve merhametten uzaklaştığı için, birbirinin düşmanı olmuş, kendi türünün katliamcısı olmuştur. İktidarı ve devleti hedefleyen bütün devrimlerin karşı devrime dönüşmesi kaçınılmazdır. Çünkü devlet ve iktidar, karşı devrimi besler, insanları ayrıştırır. İnsan toplulukları, devletleşmeyle ve iktidarla içli dışlı oldukça, sınıflaşmalar doğmuştur. Dolayısıyla, iktidar ve devletten ne denli uzaklaşılırsa, sınıfsızlığa o derece yakın olunur. Devlet ve iktidar, sınıfın ilk çekirdeğidir. Devlet aslında bir hapishanedir. 1991’de Sovyetlerin dağılması ve Sovyet sosyalizminin çözülmesi, birçok sol-sosyalist çevreden insanlarda bir moral bozukluğuna ve umutsuzluğa yol açmıştı. Bazıları, sosyalist ideolojiyi sorgular olmuştu. Kimileri, Marks’ın yanıldığını ve sosyalist teorinin doğru olmadığını düşündüler.

Ama hiç kimse, bu kadar kötülüğün, devletin, ulusçuluğun, sınırların, iktidarın, mal ve mülk hırsının olduğu koşullarda çıktığını akıllarına bile getirememişlerdi. Sovyetlerde yıkılan, sosyalizm miydi acaba? Yoksa sosyalizm adına uygulanan bir çeşit devlet kapitalizmi miydi acaba? 1991’den sonra, Rusya’da ne idüğü belli olmayan türden kokuşmuş bir bürokratik aygıt ortaya çıktı. Farklı zihniyet ve anlayışlardan partiler üst üste kuruldular. Birkaç yılda milyarderler oluştu. Rusçuluk ve milliyetçilik hortladı. Bu gibi durumlar, bütün Doğu Blok ülkelerinde yaşanıldı. Onlarca yıl beraber yaşamış halklar arasında sınır çatışmaları, savaşlar ve toprak kavgaları oldu. Sovyetler’de gerçekten sosyalizm var mıydı? Nasıl bir sosyalizm vardı? Kimilerine göre, Rus milli sosyalizmi vardı ve diğer Sovyet cumhuriyetlerin, Rusya’nın modern sömürgeleri olduklarına inandıkları için, Sovyetler dağıldı düşüncesi hakim. Belki de insanlar, sosyalizmi yaşamaya hazır değillerdi. Bir devrim, hedefine insan sevgisini ve vicdanı koymadığı sürece, o devrimin gideceği yer iktidarın bataklığıdır.

Halbuki sosyalizm insandı, insan sevgisiydi, her şeyin paylaşılmasıydı, insanın insanlaşabilmesiydi, insanın dünyayı sınırsız, sınıfsız, savaşsız ve sömürüsüz hale getirebilmesiydi. İnsan önce sevgiyi ve bilgiyi paylaşacak. Sevgiyi ve bilgiyi paylaşmayan bir insan topluluğu, iktidarın ve kaba maddiyatın kurbanı olur. Sosyalizm sadece ekonomik eşitlik değildir. Sosyalizm insanlaşmada en üst düzeye ulaşabilmedir. Bu da, devletin, iktidarın, milliyetçiliğin ve maddiyatın insan ilişkilerini belirlediği ve insanlar üzerinde hala derin bir etkisinin olduğu siyasi koşullarda mümkün olamıyor. Yani binlerce yıllık devlet-iktidar ve mülkiyet ilişkilerinin insan üzerinde yarattığı tahribatlar oldukça derindir. Bundan dolayı, insan, mücadelede, iktidar olmayı hedeflememeli, insan, yürüttüğü mücadelede sevgi ve vicdan devrimini hedeflemeli. Yeni insan, sevgiyi ve merhameti en üst düzeyde yaşayan insandır. İnsan, sevgiyi, vicdanı ve merhameti en üst düzeyde yaşayabilirse sosyalistleşir ve maddiyata tapmaz ve bu koşullarda insan yücelebilir. 

Sevginin olmadığı yerde yücelme olmaz. Kapitalist yamyamlar, sosyalizmin bir hayal olduğunu iddia ediyorlar. Sosyalizm bir hayal değil, bir realitedir ve bu realite kapitalizmi alt edecek. Geçici olan aslında kapitalizmdir. Kapitalizm, insanın iktidar ve mülk karşısında yenilmesidir. İnsan, iktidar ve mülk konusunda hırslarını yenebilirse, sevgiyi içselleştirebilirse, sosyalizme doğru gitmede başarı sağlayacaktır. Nitekim sosyalizm, insanın sevgiyi içselleştirmesi ve kendi insani hakikatine ulaşmasıdır. Bu insani hakikat yaşanılmadığı sürece, mülk ve iktidar hırsı bitmez. İnsan önce insanlaşmada başarılı olacak. En büyük devrim insanlaşma devrimidir. İnsanlaşma devrimi, bütün devrimlerin ve gelişimlerin temelidir. Bunca tekniksel, maddi ve bilimsel gelişmişliğe rağmen, insan, hala kendi insani özüne ulaşamamışsa, insan hiç gelişmemiş demektir. Önce insani gelişim-devrim. Sonrada maddi değerlerin paylaşımı ve özgürlük. Bilim ve teknolojik gelişim kapitalizmin tekelinde olduğu sürece, insanlaşmaya hizmet etmez. İnsanlar birbirlerini savaşarak katlediyorlarsa, bilim ve tekniğin neden var olduğu, neye hizmet ettiği ve ne işe yaradığı sorgulanır. Bütün tekniksel ve bilimsel gelişimler insanlığa hizmet ettiği sürece değerlidir.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here