Kürdistan işgal altındadır. Ülkemize, halkımıza el konulmuştur. Kölelik içselleştirilerek toplumsal değer yargıları bunu meşrulaştıracak düzeyde örgütlendirilmiştir. Bu durum tecavüze uğramışlığın en açık halidir. Bu gerçeklik karşısında Kürt halkının başlattığı özgürlük mücadelesi özce iktidar kaynaklı her türlü uygulamaya hayır diyebilme ve bunları bertaraf etme iddiasını taşıdığından tecavüz kültürü karşısında bir duruşu ifadelendirmektedir. Devlet Kürdistan’da toplumsal kişiliği parçalama, teslimiyete zorlama, direnci kırma yöntemi olarak ordusuyla, timleriyle, korucuları, çeteleriyle halkımızın değer yargıları karşısında büyük bir saldırı içerisindedir. Tecavüzü uygulayan, yaygınlaştıran, meşrulaştıran, savaş aracı olarak geliştiren devletin kendisidir. Toplumsal yozlaşmayı sağlamaya dönük Kürdistan’da uyuşturucu ve fuhuş sektörünü yaygınlaştırma stratejik bir savaş olarak devlet tarafından geliştirilmektedir. Kürdistan özgürlük mücadelesinin gelişiminden sonra Kürdistan’da fuhuşun bu kadar yaygınlaşması, çocuk kaçırma, cinsel istismar, uyuşturucu şebekelerinin bu kadar çoğalması devletten ve yürütülen savaştan bağımsız ele alınamaz. Kürdistan’da askerin girdiği köylerde önce kadına el uzatılır, sonra erkekler açık bir meydanda toplatılarak çırıl çıplak teşhir edilerek her türlü muameleye maruz bırakılır. Nedeni onurunu, kişiliğini kırarak o topluluğu teslim almak, toplumu karılaştırmak ve devletin kocalığını ilan etmektir. Yozlaşmış, kişiliği parçalanmış bir toplum her türlü egemenliğin uygulanma zeminine rahatlıkla dönüşür. Zaten toplumsal cinsiyet ölçülerinde “karılık” olarak tanımlanan, kimliği yozlaştırılmış, kişiliği parçalanmış gerçekliktir. Dolayısıyla Kürdistan’da cinsiyetçiliğin kadına yaptığını düşman halkımıza yapmaktadır. Emniyetinden, çetesine, jandarmasına kadar bütün devlet protokolü çocuklarımıza yapılan tecavüzün failleri.Çocuklar geleceğimizdir, umutlarımızdır; geleceğimiz ve umutlarımıza tecavüz edilmektedir. Özgürlük mücadelesi çocuklarımız için özgür bir gelecek yaratma kararlılığındayden devletin mesajı şudur bizlere; “savaşabilir, kazanabilirsiniz ama biz çocuklarınıza tecavüz ederek sizin savaşarak elde ettiğiniz geleceğinizi şimdiden teslim alıyoruz, sizi kişiliksizleştiriyor, yarın ki toplumunuzu şimdi bitiriyoruz” Ahlaksız ve acımasızca bir savaş yöntemi, bir saldırı biçimidir yaşananlar. Siirt valisi “kendinizi satarsanız, özgürlük mücadelesi yürütmezseniz iyi Kürtler siz olursunuz” diyor. Bu nedenle yatılı okullar genel eve dönüştürülmekte, tutuklanan çocuklar cezaevinde bilmediğimiz uygulamalara maruz kalmaktadır. Siyasetçi Kürt kadınları polis tarafından tecavüze, tacize uğramakta, böylelikle halkımızın iradesi kırılmak istenmektedir. Tecavüz kültürü Kürdistan’da bu kadar pervasızca devlet tarafından uygulanırken başta kadınlar olmak üzere tüm toplumumuz bunun karşısında amansız bir direniş göstermek ve özgürlük mücadelesini yükseltmek durumunda.
Hem toplumsal gerçeğimizde belirgin olan toplumsal cinsiyetçilik, hem de devlet eliyle ülkemize ve halkımıza karşı yapılan saldırılar, yozlaştırıcı ve bitiricidir. Bu durumda benliğimize tecavüz eden yaklaşımlar ciddi bir mücadele gücü açığa çıkarmamızı gerektiriyor. Toplumsal ölçülerde değişimi sağlayamaz, feodal, ya da kapitalist modernitenin etkilerinde yaşam tarzımızı, kişilik donanımızı, toplumsal yapımızı belirlersek tecavüz kültürünü sürekli üreten iktidarcı zihniyeti aşamayız ve içerilmiş kölelikle cinsiyetçilik üretir, iktidarı, devleti ayakta tutarız. Devlette bizi özgürlükten uzak tutmak için toprağımıza, kadınlarımıza, çocuklarımıza el uzatmayı hak sayar, toplumsal psikolojimizle oynar, canının istediği gibi kullanır. Bu nedenle tecavüz kültürünün bizlere mal olmuş şeklini ve kaynağı olan cinsiyetçiliği radikal bir mücadelenin gündemine almak durumundayız.
AKP döneminde kadınlara yönelik şiddet, katliam, kadınlara dönük kısıtlamalar genel olarak artmakla birlikte Kürt kadınlarına dönük daha özel bir konseptin devrede olduğu görülmekte. Kürdistan’da kadın kurumları kapatılıp, kadınların siyasal kazanımlarına dönük yönelimle birlikte asker, subay, MİT elemanları aracılığıyla Kürt kadınlarını düşürme, ajanlaştırma temelindeki saldırılar yoğunlaşmıştır. Bu olayların gerçekleştiği şehirler, seçilen kadınlar tesadüfi değildir. Devletin katilleri koruma ve savunma yaklaşımı da bu olayların münferit değil örgütlü, kasıtlı, hedefli bir kırım planı çerçevesinde yürütüldüğünün göstergesi. Kürt kadınlarının duygularını sömürme temelinde eğitilen kişiler, cinayet ve tecavüzleri de bir görev kapsamında yerine getirmektedirler. Tecavüz kültürünün binlerce yıllık gerçeği ve AKP iktidarının bu deneyimin dersleri ekseninde uyguladığı kırıma karşı direnişin Kürdistan dağlarındaki kadın gerillalarca veriliyor olması tarihin cilvesi olsa gerek. Dağlı halkın kadınları sömürgeciliğe, tecavüzcülüğe geçit vermezken, onlardan ilham alan direniş de sömürgecilere gereken cevapları vermelidir. Ancak bu direnişte topraklarımızı, şehirlerimizi, kazanımlarımızı olduğu kadar kalplerimizi ve düşüncelerimizi de güçlü özsavunma duvarları ile korumalıyız. Bedene yönelen tecavüzün öncesinde hangi sınırlarımızın aşıldığını görmezsek tecavüz kültürüne karşı etkili mücadele edemeyiz.
Faşizm kurumlaşmış erkekliğin en pervasız uygulama aşamasıdır ve Erdoğan-Bahçeli- Soysuz-MİT ve vurucu çete güçleri, uzman çavuşlar, korucular, örtük çeteler ekibince Kürdistan’da geliştirilen uygulamalar bunun ne demek olduğunu ortaya koymaktadır. Kuşkusuz tarihsel olarak 21. yüzyıl gerçeğinin kadınlar lehine kazanıma dönüşebilme potansiyelin bilinmesi, 3. Dünya Savaşı ile yeni bir dünya sisteminin oluşturulma çatışmasının yoğunlaşması ve halklar çizgisinin Önderlik paradigmasıyla bu çatışmanın kazananı olacak avantajları temsil etmesi ve Kürdistan gerçeğinin bölgesel konumu kadar güncel olarak da çete-çıkarcı-değer yiyici bir güruhun bu ortamda varlık bulma ve nemalanma çabası Kürdistan’da kadına yönelik saldırıların boyutlarını ortaya koymaktadır. Bu gerçekliğin bilinciyle tarihsel fırsatlarımızı iyi değerlendirerek, bunun gerektirdiği örgütleme ve mücadeleyi yükselterek faşizmin çete gruplarına her alanda ve her biçimde yönelmek içinde bulunduğumuz dönemin en temel gerekliliğidir. Bu gerçekten hareketle daha 15 yaşında defalarca tecavüze uğramış bir çocuğumuzun kafelerde, uzman çavuş vb. çeteler aracılığıyla fuhuşa bulaştırılmak istenen kadınlarımızın kimliğine, varlığına sahip çıkmak bu tarihsel gerçeğin yüklediği sorumluluk ve insan olmanın gerektirdiği davranış ve duruş anlamına gelecektir. Herkesin bu sorumlulukla hareket etmesi, kirli çete örgütleme ve eylemlerinin önüne geçilmesi, tecavüzü örgütleyen, yaygınlaştıran, gerçekleştirenlerin bu topraklarda nefessiz bırakılması ve herkesin elindeki araçlar ve imkanlarla bu kesimleri deşifre etmesi ve hedeflemesi gerekmektedir.