Kemal SÖBE
1990’larda RP’nin kapatılması, siyasal olarak devlet ortamından dışlanması, RP içerisinde yenilikçiler adlı farklı bir grubun ortaya çıkıp, AKP adı altında bir parti kurmasına yol açmıştı. Bilindiği gibi, kapitalizmde kurulan bütün düzen partileri, halkın karşısına demokrasi, insan hakları, özgürlük, iş, aş, adalet vaatleriyle çıkarlar. Başka türlü olsa, kapitalizmin ve sermayenin toplum nezdinde meşrulaşması çok zorlaşır. Yukarıda saydığımız değerlere birde milli-ulusal değerler, vatanseverlik, dini değerler eklenince, kapitalizm bir milli rejimmiş gibi toplumun ruhuna nüfus eder. Türkiye gibi yoksulluğun katmerlisinin olduğu bir ülkede en küçük bir hak, bir tas çorba ve bir dilim ekmek büyük bir nimet olarak görülür ve bu durum, halkı terbiye etmek ve sisteme yakınlaştırmak için kullanılır. Yani aç ve muhtaç et, kendine bağımlı kıl siyaseti. Bir halka yapılabilecek en büyük kötülük, aç ve muhtaç bırakıp, o toplumu sisteme monte edip kullanmaktır. Kapitalist düzen partilerinin hepsi de bu rollerini, yukarıda saydığımız değerleri kullanarak iyi oynarlar.
Bu rolleri, Türkiye’nin kirletilmiş siyasi tarihinde en iyi oynayan ve siyaseti daha çok kirleten AKP-MHP olmuştur. Düzen partileri içinde, hiçbir parti AKP kadar bu değerleri kullanmamış ve halk karşısında inandırıcı olmamış ama aynı zamanda gelinen noktada da gözden düşmemişti. Hiçbir parti içinde bu şekilde bir bölünme de olmamıştı. AKP daha iktidardayken, bazı ayrışmalar ve gruplaşmalar oldu, farklı isimlerle partiler kuruldu. Kapitalizmde bunların, sermayenin yedek oluşturma ve sistemin ömrünü uzatma oyunları olduğunu biliyoruz. AKP 2015 seçimlerini normalde kaybedince ve normal bir seçimle bir daha tek başına iktidar olamayacağı anlaşılınca, AKP’de çatlamalar ve ayrılmalar oldu. Yani yıllar önce, RP’nin başına gelenler, farklı şekillerde AKP’de de yaşanılıyor. AKP, Türkiye’nin demokrasiye ne kadar ihtiyacı olduğunu biliyordu. Yani büyük bir demokrasi boşluğunun olduğu koşullarda, yukarıda saydığımız değerleri kullanarak iktidara geldi.
Toplum içinde her kesimden insanlar, AKP’nin demokraside ve insan haklarında bir değişim yapabileceğine inanmışlardı. Yani AKP hükümeti, demokratikleşmede bir adım atabilir ve başta Kürt sorunu olmak üzere, bütün sorunların çözümü gerçekleşebilir diye düşünmüşlerdi. Bir parti hükümet olduğunda, muhalefetteyken verdiği söz ve vaatleri yerine getiriyormuş gibi görünür. Hatta bazı göstermelik kısmi şeylerde yapar, yem ver balığı yakala türünden. AKP, ilk iktidar yıllarında bu tarzda hareket etti. Yani bir şeyler yapacakmış gibi görünme ve işte yapacağız, yapıyoruz, program hazırlıyoruz deyip, toplumu sürekli beklentide tutma siyaseti izlemiştir. Toplum da, AKP’nin bazı adımlar atacağına bir noktaya kadar inandı. Kürdistan’da da, Kürtler, AKP’nin Kürt sorununu çözebileceğine inanarak destek te verdi. Açılım, çözüm, süreç denildi, ateşkesler yapıldı, İmralı ve Kandille görüşmeler yapıldı, uzun aylar hatta yıllara sarkan beklemeler oldu.
Ama sonuç, AKP’nin başta Kürt sorununun çözümü olmak üzere, Türkiye’nin bütün sorunlarını çözme gibi bir niyeti olmadığı, olamayacağının anlaşılması ve görülmesi oldu. Arap baharıyla birlikte, AKP hükümetinin maskesi düştü, gerçek yüzü daha çok görüldü. Zaten AKP rejimi MHP denen canavarı da yanına alarak, günümüze kadar koyu bir baskı rejimiyle geldi. Özellikle son 5-6 yılda, kitlelerde, AKP’ye oy ve destek verenler, AKP’de tek tek koptular. AKP-MHP rejimi, kitlelerinde azalmanın olduğunu görünce, daha çok faşistleştiler. Çünkü faşizm bir süre sonra, sadece militarist güçle varlığını zor kullanarak sürdürür. Kürtler, Kürt sorununun çözülmediğini, Türkiye’nin demokratikleşmediğini görünce, AKP’ye verdikleri emanet oyları geri aldılar ve HDP’ye döndüler. AKP-MHP faşizmi, Kürdistan’daki belediyelere kayyumlar atayarak, Kürtlerden intikam almaya çalıştı. Kürtlerin Rojava’da güçlenmesi, AKP-MHP rejimini daha çok delirtti, saldırganlaştırdı, bütün Kürdistan’a saldırmalarına, bütün Kürtleri hedeflemelerine yol açtı.
Kürtler, barış ve çözüm istedikçe, AKP-MHP rejimi daha çok vahşileşti, gerçek yüzleri iyice göründü. Bu saatten sonra, kim AKP’nin Kürt sorununu ve Türkiye’nin sorunlarını çözeceğine inanır. En çok yolsuzluk ve hırsızlık bu hükümetin zamanında yapıldı. Devlet adeta tam bir canavara dönüştürüldü. Türkiye’nin uluslararası arenada beş paralık bir duruma düşmesi, AKP-MHP rejiminin son yıllarında oldu. Dışarıya bağımlılık daha çok arttı ve TL’nin değerinin, döviz karşısında tam düşmesi, gerçek yüzü açığa çıkan AKP-MHP hükümeti döneminde oldu. Başta Kürtler olmak üzere, Türkiye’de küçük bir iktidar kesimi ve yandaş dışında, herkes AKP-MHP rejiminden şikayetçi oluyorlar. Türkiye tarihinde ilk kez köylüler ve çiftçiler son yıllarda ürünlerimiz para etmiyor, emeklerimizin karşılığını alamıyoruz diye çöpe atar oldular. Sistemin gerçek yüzü, AKP-MHP iktidarıyla iyide iyiye görünür oldu. Bazı kesimler, AKP Kürt sorununu çözmek istedi, istiyor da, engelliyorlar, engelleniyorlar diye yorum yapıyorlar. Devletin parasını cebe doldururken engellenmiyorlar, yandaşları zenginleştirirken zorlanmıyorlar. Yolsuzluk ve hırsızlık yaptıklarında engellenmiyorlar da, Kürt sorununu çözmek istedikleri zaman mı engelleniyorlar, zorlanıyorlar??? AKP’nin, Kürt sorununu çözme zihniyeti olsaydı, çözebilirdi. Bütün engellemelere rağmen, zorlanmalara rağmen, çözümü istemeyenlere rağmen çözebilirdi ama çözme zihniyeti olmadığı için çözmedi tam tersi Kürt sorunu yok terör var dedi ve şimdi Türkiye’de ortadan kaldırılması gereken bir cinayet şebekesi haline geldi. Yani AKP şimdi ne ise, öncede de buydu. Yani daha önce farklıdı da, şimdi değişti demek doğru değil. AKP her zaman faşizan olmuştur.
Böyle yaklaşmak, AKP’yi masum ve suçsuz göstermek olur. AKP’nin hiçbir zaman, Kürt sorununu çözme ve Türkiye’yi demokratikleştirme gibi bir zihniyeti olmamıştır. Sadece iktidarı alma, iktidarını sağlamlaştırma ve iktidara tam oturmayı hedeflediği için, böyle davranmıştır ve yiyebildiği kadar yemiştir. Şimdi, iktidarı bırakmak istememesinin nedeni, yargılanmaktan korktuğu içindir. Bazı araştırmalarda, AKP ve RTE’nin, kendisine, ailesine ve yandaşlarına dokunulmaması karşılığında, iktidarı bırakabileceği söyleniyor. Bazı AKP’liler, ” eğer seçimleri kaybedersek yargılanırız” demişlerdi. Çünkü yemedikleri nane ve yapmadıkları kötülük kalmadı. AKP ve RTE, hem kendisini ve hem de yandaşlarını, devlet arpalığında besleyerek korkunç bir zenginleşme sağladılar. Bana göre, AKP’nin ve RTE’nin bu saatten sonra iktidarı bırakmak istememesinin nedeni, daha çok yolsuzluk yapması ve yemesi değil, yargılanma ve içeri girme korkusudur.
AKP-MHP rejimi, Türkiye için artık sökülüp atılması gereken bir ur-kanser haline gelmiştir. AKP-MHP rejimi, kendi varlıklarını sürdürmeyi, Kürtleri yok etmeye bağlamışlar. Kürtlerin üstüne daha çok vahşice saldırmalarının nedeni budur. Yani Kürt hareketini tasfiye etmeyi, kendi iktidarını devam ettirmek ve olası bir yargılanmadan kurtulması için çok gerekli görüyor. Çünkü bütün hükümetler, Kürtlerin ulusal mücadelesini ben bitiririm demişlerdi ve bitireceğiz diyenler bittiler. Şimdi AKP ve kandan daha çok beslenen MHP’nin, varlıklarını daha çok sürdürebilmeleri için, her gün Kürtlere karşı bu kirli savaşı sürdürüyorlar. Kaybettikleri kitlesel desteği ancak, bakın işte savaş var, ülkemizin bekası elden gidiyor diyerek, bu şekilde alabileceklerini düşünüyorlar. Ama Türkiye halkı, Türkiye’de bir Kürt sorunu olduğunu ve Kürt sorunu çözülmediği için, demokrasi olmadığını ve ekonomik sorunlar yaşadıklarını anlamaya başladılar. AKP-MHP faşizmi, varlığını bunun için, Kürtlere karşı savaşa bağlamışlar.
Ancak Kürtlere saldırdıkça daha çok batacaklar. Kürtler biraz daha bedel verirler ama ulusal özgürlüğünü de kazanırlar ve Türkiye’ye de demokrasiyi kazandırırlar. Yani Türk halkı, Türkiye’de bir savunma sorunu olmadığını, bir iç sorun olduğunu, ve bu sorunun da bir demokrasi sorunu olduğu anladı. AKP hükümeti, hiçbir zaman demokratik olmamıştır, sorunları çözme gibi bir zihniyeti olmamıştır. Son yıllardaki gerçek yüzünü yirmi yıl önce gösterseydi, iktidar olmayı rüyasında bile göremezdi. Bu açıdan, AKP’nin gerçek yüzünü iyi tanımak gerekir. AKP, İslamı kullanan faşizan bir zihniyettir. MHP de milliyetçilik-Türkçülük üzerinden kendisini yaşatan eli kanlı bir cinayet örgütü ve sermayenin eli kanlı bir tetikçi gücüdür. Kürt özgürlük hareketi, yürüttüğü özgürlük mücadelesiyle bu eli kanlı savaş tacirlerinin yüzlerini iyice teşhir etti, saltanatlarına ağır bir darbe vurdu. Yarınların Türkiyesi, Kürtlerin özgür olduğu, özgür Kürdistan’ın olduğu ve Türklerle, Kürtlerin demokratik bir Türkiye’de, özgür Kürdistan’da beraber yaşadıkları demokratik ulus ve demokratik cumhuriyet olacaktır.