KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, AKP-MHP faşizminin kadınlara yönelik saldırılarını, öz savunmanın kadınlar için önemini, faşist iktidarın zindandaki tutsaklara yönelik saldırılarını ve kadın sanatçı, gazeteci vb. kişileri hedeflemesinin nedenlerini değerlendirdi. Besê Hozat; ‘Kuşkusuz örgütlenmek, örgütlü mücadele yürütmek çok önemli bir öz savunma biçimidir. Örgütlenmeden güç olmak saldırılara karşı koymak ve kendini savunmak mümkün değildir. Ancak örgütlenme öz savunma bilinci temelinde geliştirilirse kendini savunma gücüne kavuşur’ diyerek mücadelede kadın öncülüğüne dikkat çekti.
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat ANF’de yayınlanan röportajın 2. bölümünde şunları değerlendirdi:
AKP-MHP faşizmi kadınlara yönelik saldırılarını da ağırlaştırmış durumda. Kürdistan ve Türkiye’de kadına şiddet, tecavüz, fuhuş, gözaltı, tutuklama vb. saldırılarla kadınların iradesi kırılmak isteniyor. AKP-MHP faşizminin kadın düşmanlığını nasıl anlamak gerekiyor, neyi amaçlıyor?
AKP-MHP faşizmine karşı Kürdistan ve Türkiye kadın hareketi en güçlü mücadeleyi yürütüyor. Aslında faşizm karşısında toplumu ayakta tutan kadın mücadelesidir. Kadın mücadelesi toplumda direnç ve mücadele gücü geliştiriyor. Kadın, toplum içindeki demokratik dinamikleri besliyor. Kadın direndikçe toplumun kültürel, komünal değerleri de korunuyor. Halen bir toplumsallıktan, toplumsal gelenek ve kültürden bahsediyorsak bu kadının direnişçi özü sayesindedir. Faşizmi en çok teşhir eden ve zayıflatan mücadele kadın mücadelesidir. Kadınların mücadelesi faşist iktidarın maskelerini tek tek düşürdü. Faşizmi tüm çıplaklığıyla ortaya çıkardı. Bugün AKP-MHP faşist iktidarı dünyada nefretle karşılanıyorsa bunda kadınların mücadelesi büyük rol oynadı.
Bu açıdan faşist iktidarın kadın düşmanlığı çok anlaşılırdır. Faşizm zaten kadın düşmanıdır. Kadın üzerindeki egemenliğin olduğu toplumsal ve siyasal yapılar üzerinde var olurlar. Dolayısıyla kadın özgürlüğü onların egemenlik temellerini çürütür. Bu kadar güçlü bir kadın mücadelesi elbette faşizmi büyük korkutuyor. Çünkü kadınlar mücadelesiyle faşizmi derinden sarstı. AKP-MHP faşist iktidarının yıkılma sürecine girmesinde kadın mücadelesi başat rol oynadı. Faşizmin hızla yıkılmasında da kadınların çok büyük rolü olacaktır. Faşist iktidar bunu çok iyi gördüğü için kadınların iradesini kırmaya çalışıyor. Kadın mücadelesini faşist iktidarı ve kurmaya çalıştığı düzen açısından büyük bir tehlike ve engel olarak görüyor, saldırıyor.
Kadına karşı şiddet faşist iktidarların temel politikasıdır. Şiddetle kadını teslim alacağını, toplumu kontrolünde tutacağını düşünüyor. İradesi kırılmış, hizmetine girmiş kadınla şekillendireceği köle bir toplumu istediği biçimde yönetmek istiyor. Kadına karşı artarak süren her türlü şiddet, katliam, tecavüz bu anlayışın bir sonucudur. AKP-MHP iktidarında kadına karşı şiddet neredeyse 90 yılda kadına karşı geliştirilen şiddetin toplamı kadardır. Bu faşist iktidar kadınların onlarca yıldır büyük bedeller vererek elde ettiği tüm kazanımlarına el koydu. Eşbaşkanlık, eşit temsiliyet sistemine karşı düşmanlığı, kapattığı kadın kurumları, iptal ettiği İstanbul Sözleşmesi, sadece gerici kesimlerin oylarını almak için politik bir hesap değildir. Tamamen erkek egemen faşist ideoloji ve siyasetin faşizmi kurumsallaştırmak için attığı planlı, programlı ve politik adımlardır. Her biri faşizmi kalıcılaştırmanın stratejik adımlarıdır. Bu açıdan kadın düşmanı bu faşist rejime karşı kadınların gücünü birleştirmesi gerekiyor. Ortak mücadele kadınlar açısından hayati bir ihtiyaç ve gerekliliktir.
Kadın hareketi olarak ‘Kendimizi Savunalım’ hamlesi yürütüyorsunuz ve bu hamle ekseninde önemli eylemlilikler de gelişiyor. Kadınlara bu kadar yoğun saldırıların olduğu bir ortamda öz savunma kadınlar için nasıl bir önem taşıyor?
Devlet ve erkek iktidarı kadına karşı şiddet rejimidir. Bu rejim altında kadınlar her yerde her saat şiddete uğruyor ve katlediliyor. Devlet militarist, şiddet ve baskı aracı bir karaktere sahip olduğundan kaynaklı kadın düşmanıdır ve dolayısıyla kadını savunamaz. Kadının devletten koruma beklemesi katilinden koruma beklemesiyle eşdeğerdedir. Erkek de erkek egemenlikli cinsiyetçi toplum da kadını koruyamaz. Kadını ancak kadının kendisi korur. Kadının öz savunma örgütlülüğü olursa yaşamı da koruma altında olur. Bu açıdan öz savunma kadınlar için hayati bir öneme sahiptir. Kadınlar hayatın her alanında örgütlenmeli ve öz savunmasını geliştirmelidir. Devlet ve erkek şiddetine karşı öz savunmasıyla mücadele etmelidir. Kadın aile içinde, sokakta, mahallede, işyerinde öz savunma bilinciyle örgütlenmeli, saldırılara karşı birlik içinde etkili mücadele etmelidir.
Kuşkusuz örgütlenmek, örgütlü mücadele yürütmek çok önemli bir öz savunma biçimidir. Örgütlenmeden güç olmak saldırılara karşı koymak ve kendini savunmak mümkün değildir. Ancak örgütlenme öz savunma bilinci temelinde geliştirilirse kendini savunma gücüne kavuşur. Bu açıdan beden eğitimi, bedeni saldırılara karşı koyacak biçimde eğitmek, bir araya gelip örgütlenmek önemlidir. Devlet ve erkek şiddetine karşı öz savunma gücüyle ortak mücadele geliştirmek kadının temel yaşam güvencesidir. Bu temelde kadınlar yaşamın her alanında öz savunmasını örgütlemeli ve saldırılara karşı koymalıdır.
Kadın hareketinin iki yılı aşkındır yürüttüğü devlet ve erkek faşizmine karşı kadını ve toplumu savunma hamlesi önemli sonuçlar ortaya çıkardı. Faşist iktidarı temellerinden sarstı. Bu hamle kadında öz savunma bilincini pekiştirdi. Kürdistan ve Türkiye kadın hareketini ortak mücadele anlayışında daha güçlü buluşturdu.
Faşist iktidarın kadına karşı saldırılarında temel bir amaç da Türkiye kadın hareketi ile Kürdistan kadın hareketinin buluşmasını, ortak mücadele yürütmesini engellemekti. Faşizm fiziki ve özel-psikolojik savaş saldırıyla bu birliği dağıtmayı amaçladı. Her türlü saldırıya rağmen bunu başaramadı. Kadın hareketinin iki yıldır başarıyla yürüttüğü Kadını ve Toplumu Savunma Zamanı hamlesi faşizmin kadın hareketine karşı komplosunu boşa çıkardı. Faşizmin saldırıları tersi bir sonuç ortaya çıkardı; Kürdistan ve Türkiye kadın hareketi ortak mücadele gündemlerini yoğunlaştırdı. Daha çok bir araya geldi ve daha çok ortak mücadele yürüttü. Faşizme tepki kadınları birleştirdi. Bu son derece önemli bir gelişmedir. Bu da bir öz savunma biçimidir.
Egemen erkeğin kurumsal sistemi olan devlet, egemen uygarlık tarihi süresince devlet ve erkek tapıcısı köle kadın yaratmayı varlık gerekçesi saymıştır. Kadını devletçi, maddi kültüre hapsederek doğasının dışına çıkarmaya, iktidarına gönüllü köleler yaratmaya çalışmıştır. Kadının öz savunması bu zihniyetteki egemen erkek ve devletinden intikam almanın da en etkili biçimidir.
Kürdistan ve Türkiye’de kadınların özgürlük mücadelesine öncülük etmesine AKP-MHP faşizmi bir de zindana koymayla cevap verdi. Faşizm mücadeleye öncülük eden kadınları zindana koyarak kadınların, kadın mücadelesinin önünü alabilir mi, toplum zindanlardaki kadınlara nasıl sahiplenmeli?
Zindanlar zulmün hakim olduğu, kadınların iradelerini kırma ve teslim alma yerleri haline getirilmek istenmiştir. Bu nedenle binlerce kadın zindanlara doldurulmuştur. Ancak kadınlar zindanı en etkili mücadele ve direniş alanına dönüştürmeyi başarmıştır. Faşizm zindanlarda kadınlara boyun eğdirememiş kendisi boyun eğmiştir. Kadınların iradeli, kararlı, dik duruşu karşısında faşizm çaresiz kalmıştır.
Dünyada en fazla kadın devrimci ve siyasi tutsağın olduğu zindanlar Türkiye zindanlarıdır. Türkiye zindanlarında binlerce, on binlerce siyasi kadın tutsak vardır. Yüzlercesi otuz yıla yaklaşan sürelerde zindandadır. Zindan koşulları kendi başına baskı, işkence ve zulümdür. Kadınlar en ağır baskı ve işkence koşullarına karşı güçlü bir iradeyle direniyor. Sevgili Aysel Tuğluk gibi ağır sağlık sorunları yaşayan çok sayıda değerli kadın gayri ahlaki ve gayri hukuki bir biçimde içerde tutuluyor. Yaşamını halkının, halkların ve kadınların özgürlüğüne, Türkiye’nin demokratikleşmesine adamış değerli Aysel Tuğluk’tan faşizm intikam alıyor. Aysel Tuğluk’a yapılan zulüm faşist iktidarı her gün daha fazla teşhir ediyor. Kadınlar ve halkımız Aysel Tuğluk’a güçlü sahiplenmelidir.
Kadınlar zulme karşı zindanlarda yiğitçe direniyor. Sakine Cansız(Sara) yoldaşın direniş çizgisinde 14 Temmuz direniş ruhuyla onurlu bir direniş gösteriyorlar. Aysel Tuğluk şahsında tüm zindan direnişçilerini büyük bir saygı, sevgiyle selamlıyorum. Şehit düşenleri saygı ve minnetle anıyorum. Hepsinin duruşu onurlu ve çok değerlidir.
Faşist zulme karşı zindanlarda yükselen direnişe analarımız başta olmak üzere kadınlar ve halkımız sahip çıkmalıdır. Zindan direnişi etrafında kenetlenmelidir. Zindanlardaki zulmün son bulması faşizmin yıkılmasıyla mümkündür. Toplumsal direniş faşizmi yıkıma götürecektir. Analarımız ve genç kadınlar toplumsal direnişin yapı taşlarıdır. Kadınların ayağa kalktığı yerde direniş de var olur.
AKP-MHP faşizmi sanatçı Sezen Aksu ve gazeteci Sedef Kabaş’a yönelik bir linç kampanyası yürütüyor. Bunun birçok boyutu değerlendiriliyor, peki özellikle toplumda tanınan kadınlara saldırılması boyutuyla değerlendirirsek bu saldırıyla ne amaçlanıyor?
Düşünce gücü, yeteneği olan, yarattıkları eserlerle topluma mal olmuş kadın kişilikler hem kadınları ve hem de genel olarak toplum üzerinde büyük bir etkiye sahipler. Bu kadınların söyledikleri, yazdıkları ve yaptıkları toplumu etkiler. En çok da kadınları etkiler. Sezen Aksu yetenekli, başarılı, oldukça sevilen ve sayılan değerli bir sanatçıdır. Her zaman mazlumun yanında yer almış, hakikati savunmuştur. Sezen Aksu faşist iktidardan rahatsızdır. Eleştiriseldir. Mücadelecidir. Bu yüzden de faşist iktidarın hedefidir. Faşist iktidar Sezen Aksu’ya saldırarak eleştiri ve mücadele gücünü, iradesini kırmaya çalışıyor. Sezen Aksu’nun eleştirisel duruşuyla kadınlarda ve toplumda yarattığı etkiyi kırmaya çalışıyor. Sezen Aksu’nun şahsında bir de benzer duruş içerisinde olan sanatçılara gözdağı verilmek isteniyor. Fakat bu faşist saldırılar gerçek sanatçıları asla yıldırmaz, büyütür.
Benzer bir durum Sedef Kabaş için de söylenebilir. Sedef Kabaş yetenekli, zeki, eleştirisel, bir gazeteci ve akademisyendir. Hitap ettiği toplumsal kesimler tarafından dikkatle dinlenen biridir. Fakat Sedef Kabaş’ın faşist Erdoğan’a eleştirileri yetersizdir. Gündeme konu olan Çerkes sözü güzel bir sözdür gerçekten. Fakat bu darbımesel katil-soykırımcı Erdoğan’ın kişiliğini ve suçlarını yetersiz ifade ediyor. Azılı bir faşisti, doğanın masum bir canlısına benzetmek ona hak etmediği değeri vermek olur.
Sedef Kabaş şahsında kadınlara, cesur gazeteci ve aydınlara gözdağı veriliyor. Faşizm ne de yapsa artık fazla sonuç alamaz. Bütün bu saldırılar son çırpınışlarıdır. Artık herkes faşist Erdoğan sonrasını tartışıyor. Faşist rejim sonrasına hazırlık yapıyor. Bu açıdan saldırılar eskisi kadar etkili olamıyor. Toplumun gerçek aydınları, sanatçıları, demokratları korku duvarını yıktı artık. Toplum da bu duvarı yıktı. Her yerde itiraz sesleri yükseliyor. Demokrasi dinamiği güçleniyor. Demokrasi güçleri birleşerek büyüyor.