Kemal SÖBE
Kadın, o kadar ezilmiş, yaşamın dışına itilmişki, yılda sadece bir gün, kadın günü olarak kutlanıyor. Erkekler günü olmadığına göre, kadın günü de neyin nesidir? Yılda sadece bir günün kadınlara ayrılması, kadının yaşamın kıyısından bile geçmediğinin ıspatıdır. Kadın, yaşamdan silinmiş, etkisi yok edilmiş, bir mülk haline getirilmiştir. Hatta bir eşya kadar bile değer göremez hale gelmiştir, getirilmiştir. İnsanın değersizleşmesi kadının değersizleşmesiyle başladı. Devletli-sınıflı sistem gerçekliği, insanı kadın şahsında bitirme noktasına getirdi. Devlet-sınıflı hiyerarşik yapı, zor ve güç demektir. Bu zor aygıtıyla kadın üzerinde insanlık esaret altına alınmıştır. Kadının yaşamda idari ve özne olarak yok edilmesi, erkeği yaşam içerisinde kontrol edilemez bir güç haline getirmiş, adeta erkek neredeyse hayat içinde herşey olmuştur. Erkek, hayatın tepesine oturunca, kadın ezilmişliğinde çok ötesine gitmiş kaybolmuştur. Kadın hayat içinde yok edilince, insanda yok edilmenin eşiğine getirilmiştir.
Kadın sorunu, kapitalist sistem içinde kadının bazı işler yapmasıyla çözülemeyecek derecede büyük bir sorundur ve çok yönlü bir değişimi gerektiriyor. Kadın sorunu, kadın devrimiyle ve kadının hayatın merkezine girmesiyle, tekrar hayatın kendisi olmasıyla ve hayat içinde her yönden etkisini inşa etmesiyle çözülür. Bu bir vicdan ve duygu sorunudur. İnsan, vicdanını ve duygularını tekrar kazanacak. İnsan, vicdansız ve duygusuz olursa kendisini manevi olarak değersizleştirip bir maddi nesne haline getirir. İnsan, kadın şahsında kapitalizm tarafından posası çıkarılır hale getirildi. İnsanda şimdi sadece et ve kemik bırakıldı. Yani insan mal-mülk, güç ve iktidarın kullandığı ve hiçbir şeye benzemeyen bir yaratığa dönüştürüldü. Sınıflı-devletli sermaye sistemi insanı bir şeye benzemeyen bir duruma düşürmüştür. Bütün bunlar, kadının yok edilmesiyle, iktidarın ve paranın kutsanmasıyla oldu. Mülkiyet ve iktidar yaşamın merkezine girdikçe, insan, kadın şahsında yok oldu, tanınmaz hale geldi.
Bundan dolayı, büyük bir insanlık devrimi gerekiyor. Kapitalist sistem içinde bazı basit reformlarla bu sorun çözülemez. Kadınların bazı işlerde çalışmasıyla kadın sorunu çözülmüş olmaz. Kadın, erkek kimliğiyle-rejimiyle bunu yapıyor. Kadın, kendi kimliğiyle erkekle hayatın içinde rolünü oynamalı, yerini sağlamlaştırmalı. Kendi kimliğiyle hayatın hakkını vermeyen kadın, erkeğin gölgesinde kalmaya devam eder. Öyle bir devrim olmalıki, kadın hayatın her saniyesinde aktif olmalı, hayatın yaratıcısı olmalı. İnsanlığın fiziki yaratıcısı yani doğurgan olan kadındır. Kadın olmadan insan olmaz. İnsan denilince sadece erkek akla geliyor, önce erkek konuşuluyor, kadın ikinci plana itiliyor. Kadın ile erkek yan yana getirilmeli eşit olunmalı ve her şey paylaşılmalı. Kadın-erkek eşitliğ öyle basit ve sıradan bir eşitlik değildir. Kadın, erkek ile hayatın her alanında eşit olursa özgür ve eşit olabilir. Toplum içinde, işsiz güçsüz diye bir halk deyimi vardır. Yani işi olmayanın gücüde olmuyor. Dolayısıyla kadının hayatın her alanında işi olacakki bir güç haline gelebilsin.
Kadın dar bir alana bırakıldıkça hayat içindeki etkiside azaldı, sadece ev işi yapan, çocuk doğuran, erkeğe hizmet eden bir makine haline getirildi. Gelişmiş ülkelerde bile bazı basit değişimler dışında, kadın, hayat içinde olması gereken yerde değildir. Köleci, feodal sistemlerde kadın mülkleştirildiği gibi, kapitalizmde bazı şekilsel ve çok sınırlı değişimler dışında, kadın birçok sektörde kullanılan bir meta olmaktan çıkmamıştır. Kapitalizmde reklam sektörü ve buna benzer yerlerde kadından hala faydalanılıyor. Kadın, bir faydalanma aracı olmaktan çıkmalı çıkarılmalı. Kadın, eve hapsidile hapsedile her şeyi erkekten bekler hale gelmiş, getirilmiş. Kadın, dar bir alana hapsedilince gücü ve etkisi bitiyor, büyük üretkenliğini kaybediyor, çok sınırlı şeyler yapabiliyor. Hayatın her alanına girecek olan bir kadının yapamayacağı şer yoktur. Kadın erkek eşitliği, erkeğin yaptığı ve yapabildiği her şeyi kadınında yapması, yapabilmesidir.
Ancak bu durumda kadın, erkek ileeşit olabilir. Yani denk olma durumunda söz ediyoruz. Denk ve eşit olmak, ancak hayatın her alanında aktif olmayla mümkündür. Mesele aslında kadın sorunu değil, insanlaşabilme sorunudur. Kadın ve erkek hayat içinde uyumlu olmak zorundalar. Kadın ve erkek birbirlerine saygıda ve sevgide kusur etmememeliler. İnsan, kusursuz ve hatasız olmayacağına göre, kadın ve erkek birbirlerinin kusuruna bakmamalı ve birbirlerinin hatalarını düzeltme mütevaziliğini göstermeliler. İnsan, burnu havada olmamalı, birbirine yukarıdan bakmamalı sade ve mütevazi olmalı. İnsan, sade ve mütevazi oldukça, birbirini anladıkça ve tabiki biribirine tahammül ettikçe iyi bir yaşamı inşa edebilir. İnsan, hata yapabilen bir sosyal varlıktır. Kadın ve erkek birbirlerinin hatalarını düzeltici olmalı, yapılan hataları bir eksiklik olarak görmemeli ve hataları bir silah olarak biirbirine karşı kullanmamalı, birbirini düşürmemelidir. Kadın ve erkek birbirini yüceltmelidir, değer vermelidir. Erkek, yönetmeliklere ve kurallara bağlı olarak değil, vicdanının sesine kulak vererek, kadının varlığını kabul etmelidir. Önemli olan, kuralların ve yönetmeliklerin olmadığı doğal bir yaşam ortamında erkeğin, kadının varlığını ve gücünü tanıması ve kendisine ortak etmesidir. Vicdan, gücü kontrol ederse, güç dizginleşir, baskı yapan bir etki olmaktan çıkar. Demekki kadın sorunu bir insanlık ve vicdan sorunudur. İnsanda vicdan gelişirse, kadının yaşamdaki hakkı teslim edilir…