Karmatiliğin örgütsel yapısı
Hamdan Karmat Küfe bölgesinin Baş daîsi olarak atandıktan sonra bölgede kendi öğretisini yaymak amacıyla üç kişilik bir ekip kurar. Bunlardan ilki hareketin “filozofu ve beyni” olarak tanınan Abdan’dır. Abdan Belagat-ül Safa (Kardeşliğin Hitabeti) adında yedi ciltten oluşan bir kitabı kaleme almıştır. Bu kitapta kurulmak istenen komünal toplum düzeninin nasıl olacağı, bu düzene ulaşmak için insanların nasıl bir kişiliğe sahip olması gerektiği, bu amaçla toplum ve bireylerin eğitiminin nasıl yapılacağı ve genel olarak Karmati hareketinin dünyaya bakış açısının ne olduğu anlatılmaktadır. Yani Abdan, hareketin ideolojik önderliğini yürütmektedir. Ekip içerisindeki ikinci isim olan El-Cenabi hareketin Hamdan Karmat’tan sonra gelen ikinci önderi düzeyindedir. Hareketin bir numaralı örgütleyicisi ve eylem adamı olarak tanınır. Tüm tarihçiler tarafından komünal toplum projesini hayata geçiren en cesur Karmati komutanı olarak tanıtılır. Üçüncüsü ise Hamdan Karmat’ın öğrencisi olan Zikreveyh El-Dendani’dir. Daha çok İran topraklarında hareketi tanıtmak ve yaymak için görevlendirilmiş ve bu alanlarda çalışma yürütmüştür.
Bu iş bölümüne dayanarak hareket kendisini üç bölge üzerinde örgütlemeye başlamıştır. Başta Irak’ın Sevad-ul Küfe denen verimli toprakların bulunduğu alanda Hamdan Karmat’ın kendisi ile Abdan, hareketi geliştirip örgütlemişlerdir. Bu bölgeye Kuzey Karmatileri denmekteydi. Dicle ve Fırat arasındaki Şattül Arap, Bahreyn ve Körfez Karmatilerinin sorumlusu ise El-Cenabi ailesi idi. Üçüncü bölge olarak bilinen Basra’nın güney kesimleri ile Katif çevresinden sorumlu kişiler ise El-Borani ile Ebu-l Fevaris’ti. Her ikisi de Karmati hareketinin en ünlü Daî’leri olarak bilinirler.
Tabii hareket ilk çıkış sürecinde bu bölgeler üzerinden örgütlenmeye başlamış olmakla beraber, kendisini bir komünal sistem halinde örgütledikçe Ortadoğu’nun diğer halkları ve bölgeleri için de bir model halini almıştı. Özellikle daha sonraları, hareket Horasan, Yemen, Mısır, Şam ve Afrika’daki halklar içerisinde de kendisini örgütlemiş ve Ortadoğu baştan sona bu komünal halk örgütlenmeleri etrafında şekil almıştır.
Hamdan kendisine bağlı oluşturduğu bu üçlü örgütlenme biçiminin aynısını, kendine bağlı olan bu komite tarzı çalışanların da kendilerine bağlı olarak oluşturmalarını emrediyordu. Buna dayanan örgüt yapısı üçer kişilik komitelerden oluşan ve üstten alta doğru uzanan bir örgüt modeli olarak ortaya çıkıyordu. Örneğin Hamdan’a bağlı olan üç kişiden biri olan Abdan da kendine bağlı üç kişilik bir komite oluşturmuş ve bunları Küfe’nin değişik alanlarına öğretiyi yaymaları amacıyla göndermişti.
Bu komiteler arasında belli bir işleyiş de mevcuttu. Hamdan Karmat belli aralıklarla kendisine bağlı ekiple bir araya gelerek toplantılar düzenliyor, bu toplantılarda hareket açısından durum değerlendirmeleri yapıyor ve yeni kararlara veya görevlendirmelere gidiyordu. Bu sistem yukarıdan aşağıya doğru bu biçimiyle devam ediyordu. Örneğin Abdan’ın kendisine bağlı bulunan komitelerle ayda bir toplantı yaptıkları ve bu toplantılarda genel Küfe halkının sorunları ve bunlara ne gibi çözümler geliştirebileceklerine dönük tartışmalar yürüttükleri dönemin tarihçisi El- Makrızi’nin İttiaz isimli kitabında yer almaktadır.
Örgüt bu biçimiyle yavaş yavaş şekillenmekteydi. Her Dai görevlendirildiği alanda toplumsal sorunları yine o yöre halkının iradesini esas alarak çözmeye çalışıyor, engellerle karşılaşılan yerlerde bazen çatışarak, bazen uzlaşarak kendi sistemlerini kurmaya devam ediyorlardı. Örgüt aşağıda gösterilen biçimiyle ortaya çıkmaktaydı.
1- İmam:Tanrıdan yetki alır
2- Hüccet: İmamdan Öğrenir
3- Zu’l Massa: İlim İrfanı (bilimi anlayan), Hüccetten öğrenir
4- Daî-ül Ekber: En büyük mümin sayılır, baş sorumlu, Baş daî’dir
5- Daî-ül Mezun: Kendisine örgütlenme izni verilmiş kişidir. Ehl-i Zahir’den (Batıni olmayan Müslüman) örgüte katılmak isteyen herkesin bağlılık yeminini alır ve imamın zimmetine kaydeder. İlim ve irfanın kapısını aralayıp örgüte katılanlara ilk eğitimi verir.
6- El Mukalib: Daî’nin yardımcısı ve vekili niteliğindedir. Dinde derecesi yükseltilmiştir. Ama henüz Karmati hareketinin davetini açıklamaya yetkisi yoktur.
7- Mümin: Daî kişinin yoldaşı ve izleyicisidir. Onun yanında öğrenir, ona bağlılık andı içer ve Daî’nin bulunduğu harekete girmekle yükümlüdür. Faik Bulut; İslam Komüncüleri; Karmatiler
Yukarıda alıntılanan yapıda da görülmektedir ki Karmatilik sıradan kendiliğinden gelişen, herkesin kendi başına bir şeyler yaptığı bir mezhep, inanç okulu veya tarikat olmanın çok daha ötesindedir. Daha ileride de göreceğimiz gibi zamanının komünal toplum yapısını esas alan ve devletçi yapı dışında kalan toplum kesimlerinin kendilerini örgütledikleri, eğittikleri, ekonomilerini düzenledikleri, diğer halklarla ilişkiler kuran ve kendi savunma mekanizmaları olan bir toplumsal sistem olmaktadır.
Bu örgütlenme kendi içerisinde oldukça gizli bir yapıyı da ifade etmekteydi. Özellikle Daî’lik mertebesinden itibaren örgütsel yapı oldukça derin bir gizlilik içerisinde korunuyordu. Bölgenin her tarafına yayılmış olan Abbasi iktidarına ve onun ajan yapısına karşı alınan en büyük tedbir bu gizlilik olmaktaydı. Öyle ki hareketin kadroları arasında sıkça yer değiştirme, birden fazla kod isim kullanma, hücre yöntemine göre çalışma, her sorumlunun kendi yerine bir vekil tayin etmesi gibi pratik adımlar örgütün hareket tarzında olmazsa olmaz kurallar olmaktaydı. Kendi aralarındaki yazışmalarda bile Arapça Cifr adı verilen ve sayılarla kodlamalara dayalı bir şifre sistemi kullanılmaktaydı.
Örgütlenme ve eğitim faaliyetleri
Karmati hareketi bu örgüt biçimiyle zaman içerisinde başta Küfe olmak üzere Kuzey Karmatileri denilen alanlar içerisinde oldukça geniş bir örgütlülüğe kavuşmuştu. Örgütlenme esasları oldukça ilgi çekicidir. Örgütlenme ve eğitim faaliyetleri ortak çalışmalar olarak ele alınmıştır. Alanlara görevlendirilen her Daî öncelikle bu esaslar üzerinden eğitilmiş ve daha sonra görev yapacakları alanlara gönderilmişlerdir.
Hareketin kendisini yeterince geliştirdiği kanısına ulaşan Hamdan Karmat taraftarlarına Küfe yakınlarındaki Mühtemâbâz köyünü Dar’ül Hicre olarak inşa etmelerini salık verir. Bunun üzerine Karmatiler için günümüzün akademilerine karşılık gelecek ve anlamı Hicret Evleri olan mekânlar kurulmaya başlanır. İlk kurulan Dar’ül Hicra’nın inşası 890 yılında tamamlandığında alandan birçok kadın ve erkek buraya hicret eder. Artık buraları, yöredeki halklar için Abbasi iktidarından arındırılmış kendi iradelerince örgütlendikleri, bilinçlendikleri ve yaşamlarını idame ettikleri alanlar haline gelmiştir. Ayrıca bu mekânlar hem toplumun hem de hareketin kadrolarının eğitilip örgütlendirildikleri temel mekânlar olarak dönemin “Devrim Ocakları” biçiminde adlandırılmaktaydı.
“Karmatîler “Dar’ül-Hicre” adını verdikleri ve itikadi (güvenlikli) bir temele oturttukları mekânların varlığı ile özellikle Alamut İsmâilîlerinin geliştirdikleri muhalefet geleneğinin temellerini atmışlardır. Dar’ül Hicre anlayışı kendi taraftarlarının güvenli bir şekilde yaşayabileceği, sarp ve dağlık yerlerde sağlam kalelerin inşa edilmesi ve taraftarların bu güvenli mekânlara hicret etmeleri temeline dayanmaktadır. Onlar zuhurunu bekledikleri Kâim el-Mehdî’nin “Dar’ül-Hicre”lerde ortaya çıkacağını öne sürerek bu mekânlara itikadî bir meşruiyet sağlamışlardır. Dar’ül-Hicre mantığıyla kurulan Ahsâ bu anlamda muhalif unsurların önemli bir barınağı olmuştur.” Ali Avcu; Karmatiler: Ortaya Çıkışları, Fikirleri, Edebiyatı ve İslam Düşüncesine Katkıları Karmatiler eğitim sistemlerini çeşitli derecelere ayrıştırmışlardı. Dokuz aşamadan oluşan bu sistem içerisinde halk değişik aşamalarda çok farklı konular üzerinde tartışmalar yürütülerek eğitiliyordu. Her aşama için davet adı kullanılmaktaydı. Birinci davet olarak adlandırılan ilk eğitim hareketi yeni tanıyan ve Karmati sistemi içerisine yeni girmiş olanlara verilen eğitimdi. İnsanların akıllarına gelen hemen her türlü sorun üzerinde tartışmalar yürütülüyor ve bu tartışmalar içerisinde insanların yaşadıkları toplumsal çelişkiler üzerinde duruluyordu. Hareketin genel öğretileri hakkında çok fazla tartışmalar yürütülmüyordu. Bu eğitimler son aşama olan dokuzuncu aşamaya kadar yavaş yavaş ağırlaştırılarak ilerliyordu. Her aşamada yeni bir konu ve değişik bir sorun üzerinde tartışılıyordu. Sona doğru yaklaşıldığında ise artık daha geneli kapsayan toplumsal sorunlar, siyaset, ilahiyat konuları ele alınıyordu. Son olarak dokuzuncu mertebede ise tasavvuf konuları, felsefe, hakikat gibi sorunlar tartışma konusu oluyordu. Bu aşamayla beraber artık kişi bir ermiş düzeyine ulaşmış sayılıyordu.
Bu eğitimler sadece hareket kadroları ile sınırlı eğitimler değildi. Toplumun tüm kesimleri bu eğitimlerden geçiriliyordu. Özellikle ‘Hicret Evleri’ne yerleşen tüm toplumsal kesimler bu eğitim prosedüründen geçirilerek temel bir bilinçlenme faaliyeti gerçekleştirilmiş oluyordu. Yine halk içerisinde Mecalis’ül Teğziye (Beslenme Meclisleri) ismiyle düzenledikleri tartışma platformlarında halkın çok değişik konular hakkındaki sorularına tartışma yöntemiyle cevaplar veriliyordu. Yine örgütlenme konusunda Karmatiler halklar ve inançlar arasına hiçbir ayrım koymazken her etnik kökene ve dine göre bir propaganda faaliyeti yürütüyorlardı. Sabii, Mecusi, Yahudi, Hıristiyan, Maniheist ya da filozof olmasına bakmadan herkese ulaşmak ve onları bu öğreti çerçevesinde örgütlemek her Daî’nin önüne konulan en temel görev oluyordu. Bir alana gönderilen bir Daî’nin ilk görevi, gideceği alanın toplumsal özelliklerini çok iyi bilmek ve tanımak olmaktaydı. Eğer bir Daî Sünni Müslümanların bulunduğu bir alana gidiyorsa, önce o yörenin insanını iyi tanıyacak, çelişkilerini bilecek, sorunlarını anlayacak ve buna göre o yöre halkına yaklaşacaktır. Yine örneğin Mecusi ya da Maniheist bir alana gidiyorsa, o dini inanca sahip kesimlerin inançlarını iyi bilecek, onlarla onlar gibi ilişki kuracak ve onların devletlerle özellikle de Abbasi devleti ile olan çelişkisini anlayıp ona göre bir yaklaşım sergileyerek o kesimleri de Karmati davetine katacaktır.
Karmatilerin dayandığı toplumsal zemin ve sosyal yapı
“Karmatiler, akılları kıt, boş kafalı, ahmak ve ilim irfandan nasibini almamış sefillere ek olarak, Irak Sevad bölgesindeki çeşitli unsurlar ile Kürtler, Acemler (İranlılar) ve Arapların baldırı çıplaklarından oluşuyordu.”
Dönemin Hanbelî mezhebi mensubu olan İbn-ül Cevzi, Karmati hareketinin 900’lü yıllardan itibaren yayılmaya geçtiği dönemde Karmatiliği benimseyen ve bunu bir sistem olarak hayata geçirip yaşayan toplumsal kesimleri tanıtıyor. Hakaretlerle dolu olan bu cümleler aslında bizlere Karmati hareketinin devlet dışı kalmış tüm toplumsal kesimler içerisinde kendisini örgütlediğini kanıtlayan çok somut bir belirleme oluyor.
Karmatilik çıkış itibari ile köylü ve köle sınıf içerisinde gelişmişti. Ancak gerek örgütlenme anlayışındaki kapsayıcılık ve gerekse de ideolojik açıdan uygarlık karşıtı dünya görüşü kısa bir süre içerisinde Ortadoğu’da devletli uygarlıkla bütünleşmemiş, özellikle de İslami inanış karşısında kendi inançlarından vazgeçmeyerek direnmiş olan toplumsal kesimler, etnisiteler ve inanç grupları içerisinde büyük bir yankı bulmuştur. Bu nedenle Karmatilik bir sınıf hareketi olmanın çok ötesine geçmiştir. Devletli uygarlık karşısında demokratik uygarlığın temel toplumsal yapılarının hareketi olmuştur. Devlet dışı toplum yapılarının kendilerini örgütleyerek bir sistem halinde varlıklarını sürdürdükleri sistemin adı olmuştur.
Yine birçok kaynak Karmatiliği sadece köylülüğe dayandırmak istese de, Karmati hareketinin yayıldığı alanlarda şehirli orta sınıf zanaatçı kesimlerin de oldukça yoğun ilgisiyle karşılaşmıştı. Çünkü sistem olarak siyasi, sosyal ve ekonomik konuların düzene kavuşturulma biçimleri bu sınıflar açısından da çok fazla yadırganacak yaklaşımlar değildi. Tersine bu sınıfların yaşam ve çalışma alanları da bu sistem içerisinde güvenceye alınmış oluyordu. En azından bu sistem içerisinde devletten kaynaklı ve nereye harcandığı belli olmayan ağır vergilere yer yoktu. Bu da bu kesimler için avantaj sağlıyordu.
Yine en temel bir toplumsal kesim olarak kadınların toplum içerisindeki etki düzeyleri hissedilir derecede artmıştı. Kadınlar her türlü toplumsal faaliyet içerisinde erkeklerin yanında yer alıyordu. İslamiyet’in ibadet alanlarından bile uzaklaştırmış olduğu kadın, Karmati hareketinin geliştirdiği sistem içerisinde belli düzeylerde toplumsal yaşama katılmaya başlamıştı. Bu ise dönemin koşulları içerisinde önemli bir gelişme olarak görülmektedir. Hatta bazı kaynaklarda kadın-erkek ilişkilerinde İslamiyet’in dayattığı imam nikâhının kaldırıldığını, bunun yerine karşılıklı gönüllü birlikteliklerin esas olduğu bir ilişki sisteminin hayata geçirilmek istendiği yazılmaktadır. Bu, dönemin devlet odaklı din adamları tarafından iliştirilen ahlaksızlık damgası ise, dönemin şerri kanunlarının kadına biçmiş olduğu misyonu kabul etmemelerinden ve kaldırmalarından kaynağını almaktadır. Hatta günümüzün Alevileri için iddia edilen “Mum Söndü” çarpıtması ilk defa o dönemlerde Karmatiler için ileri sürülmüş, bunun üzerinden Karmatilere karşı bir karalama faaliyeti yürütülmüştür. Buna neden olan ‘Ülfet Geceleri’ olarak anılan ve daha çok ‘DostlukMuhabbet Geceleri’ olarak bilinen sosyal içerikli ve toplumun tüm kesimlerinin katıldığı eğlenceler olmaktadır.
Toplumsal yaşam içerisinde çocuklara da ayrı bir yer tanınmaktaydı. Özellikle çocukların eğitim konuları bizzat hareketin Daî’leri tarafından yerine getirilmesi gereken en önemli görevlerden birisiydi. Yemen Karmatilerinin Başdaî’si olan El-Cenabi bulunduğu yerde cins, sınıf, renk, ırk ayrımı yapmadan her yaştan çocuğu kendi yanında topluyordu. Bunlara Urefa (arifler-anlayanlar) adını vermişti. Onları özel olarak eğitiyordu. Hareketin temel öğretilerinin yanı sıra ata binmeyi, kılıç kullanmayı ve savaş taktiklerini de öğretiyordu. Hareketi geleceğe taşırmanın ancak yeni kuşaklar üzerinden gerçekleşeceğinin bilincinde olan Karmatiler, bunu da en yetkin bir biçimde gerçekleştiriyorlardı. Ayrıca çocukların üretim içerisinde de kendi güçleri oranında katılımları sağlanıyordu. Birçok kaynak ekili tarlalara zarar vermek isteyen kuşları kovalayarak toplumsal üretime katılan Karmati çocuklarından bahsetmektedir.
Kısacası 200 yıla yakın bir süre boyunca Ortadoğu coğrafyasında devletli sistemin kabusu halini alan bir hareketin salt bir sınıf, etnisite ya da inanca dayalı olarak gerçekleşmiş olması olası görünmemektedir. Tüm toplumsal yapı, sınıf ve etnisitelerin ortak bir yaşam içerisinde kolektif ve barışa dayalı uyumlu birlikteliğini hedefleyen Karmatiliğin gelecek perspektifini yine Yemenli bir Karmati Önderi olan Hasan Bin Mansur şu sözlerle dile getiriyordu.
“Gün gelip beklenen Mehdi zuhur ettiğinde (göründüğünde) aslan ile boğa aynı havuzdan su içecek, çoban koyunlarını kurtlara teslim edip gidebilecektir. Kötülüğün yerini iyilik alacak, sapıklıklar sona erecek, sahibine hakkı verilecek ve insan doğduğu günkü gibi eşit ve özgür olacaktır.”
Kaynak: Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi