Devrimci Halk Savaşında Halkın Somut Görevleri – 3

0
349

Harekete Geçme Zamanıdır!

 

Bir şeyi bilmek, onun farkına varmak anlamına gelmektedir. Fark etmek ise, o şey her neyse de onun için müthiş bir harekete geçme duygusu geliştirir insanda. Bakmak ile görmek arasındaki fark gibi yani. Bakmak her an yapılan rutin bir işlemken insanı asıl heyecanlandıran görmektir. Çünkü görmek fark etmeyi, bilmeyi, hakim olmayı beraberinde getirir. İşte yaşam, tam da bu farkındalıkların toplamıdır; farkına vardıklarının, gördüklerinin, bildiklerinin büyük heyecanını yaşamaktır, esasta da bunlarla gelişim sağlamak ve özgürleşmeyle eş değer tutarak çaba sarf etmektir; yaşamın en temel belirtisi olan harekete geçmektir.

İktidar odaklarının kendi düzenlerini kurabilmek ve koruyabilmek için ilk başvurdukları yöntem de insanlardaki farkındalık yetisini köreltmektir. İnsan fark ettiği oranda varlığını koruyabilir, bu sonuç olarak özgür ruhluluğu ifade ettiğinden dolayı kölelik kurumlaşması olan devletli sistemler için tehlike arz etmektedir. Özgürlük kemiricileri olan iktidar odaklarının en fazla ihtiyaç duydukları şey, sonsuz sömürü için uyuşmuş beyinlerdir. Özelde Kürt halkı olarak devlet morfinini kullanmayı her dönemde reddettiğimizden kaynaklı birçok baskıya, zora, şiddete maruz kaldık. Evet bizler açısından zor süreçlerdir, fakat amacına bir türlü ulaşamayan TC faşizmi için ise çıldırtıcıdır. Çünkü Kürt ve demokratik tüm halklar, en zorlu süreçler de dahi iktidarı reddetmeyi başarabilmişlerdir. Şimdi ise çıldırmış, psikolojisi bozulmuş, yok olma ruh halini derinden yaşayan, gerilla tarafından yoğun darbelenerek ağır yaralanmış bir vaziyette olan TC faşizminin nefesini kesmek için harekete geçme zamanıdır. Önderliğimiz; ”Eğer baskıları cana kastetme düzeyine varmışsa, en doğal insan haklarını tanımıyorsa, halkın kültürel haklarını zorla bastırıyor ve inkâr ediyorsa, bu haklarını kullanmakta kararlı olan toplumsal güçleri bastırıp mahkûm ediyorsa; evrensel hukukun gereklerine uymayan bu hukuk dışı devlete ve onun zor uygulamalarına karşı, silahlı biçimi de dahil, halk savunma birlikleriyle ve savaş sanatının tüm inceliklerine göre içte ve dışta geniş bir meşru savunma düzeni uygulamaya geçirilir.” belirlemesi ile meşru yaşam savaşımızın perspektifini oluşturmuştur. Kürt halkı olarak en meşru hakkımız olan öz savunma hakkımızı yoğun bir şekilde kullanmak için bütün dünya tarafından artık kabul gören fazlasıyla nedenimiz bulunmaktadır. Bu nedenleri yazı dizimizin ilk bölümünde sorduğumuz sorular ile açımlamıştık, şimdi biraz da örneklere indirgeyelim.

Halk olarak tarihimizde TC devletinin çok yönlü kanlı yönelimlerine maruz kaldık fakat sadece son yıllarda yaşanan;

İlk olarak Şenyaşar ailesini işleyelim. Devlet ve işbirlikçi Kürt eliyle bir aile resmen katledildi. Şimdi Ana, her gün katil devletin sözde adalet kurumunun önüne giderek hesap sormaya, adaletin yerini bulmasını sağlamaya, 4 yıldır haksız yere tek kişilik hücrede tutulan oğlunun bırakılmasını gerçekleştirmeye çalışıyor. Bilinen sonuç 497. gün ve devlet kalan bir oğlunu zindanda hapsetmişken, onları da adliye binasının önünde hapsetmiş oluyor. Bir ananın yapabileceği belki budur. Fakat o anaya sahip çıkacak olan bu halkın evlatlarının, yani o ananın evlatlarının yapabileceği çok şey vardır.

İzlediğimiz bir faşist kanaldaki bir programda 90’lı yıllarda devlet tarafından köyü yakılmış bir aile ile röportaj yapılıyordu. Yıllar sonra ilk defa zorla birkaç saatliğine devlet tarafından köyüne girme izni verilmiş olan adam ”devletimizden tek isteğimiz elimizden tutmaları ve köyümüze geri dönmemize izin vermeleridir” diyordu. 30 yıl önce ailesinin başına getirmedik şeyi bırakmayarak köyünü yıkan yakan ve geriye kalanları da aç, bitap köyden süren zanlı devlete, birkaç saat için teşekkür edecek bir pozisyona getirilmiş olan halkımız için yapabileceğimiz çok şey var.

Dersimin dağ kesiminde yaylaya çıkan Zaza bir ailenin yanına giden TRT muhabiri kadınlar ve çocuklar ile Türkçe konuşmaya çalıştı fakat kendi dilini konuşan aile bir tek kelime Türkçe bilmiyordu.

Muhabir, çat pat biraz Türkçe öğrenmiş olan ailedeki bir erkeğe dönerek ‘bu ne cehalet, nasıl bu kadar geri kalırsınız, ayıp değil mi’ diye çıkışmaya başladı. Kendi dilini konuşmayı cehalet, sömürgecinin dilini konuşmayı ise medeniyet olarak bize dayatmaya çalışan bu faşizme karşı yapabileceğimiz çok şey var.

Gözaltı ve tutuklamaları çığırından çıkarmış olan TC faşizmi artık elleri bastonlu insanlarımızdan bile o kadar korkmuş olmalı ki dünyada örneği görülmemiş usulsüzlüklere imza atıyor. Van’da tutuklanan 80 yaşındaki Makbule Özer, 79 yaşındaki Hadi Özer, Hatay’da Newroz’da sarı- kırmızı-yeşil kefiye taşıdığı için tutuklanan 67 yaşındaki Menci Orman, Batman da tutuklanan 80 yaşındaki Beşir Yıldırım son birkaç haftada yok yere tutuklanan sadece birkaç nenemiz, dedemiz. Bizi biz yapan bu insanlar için yapabileceğimiz çok şey var.

Tam 537 haftadır devlet tarafından katledilmiş insanlarımızın zaten belli olan faillerinin devlet tarafından itiraflarının yapılması ve hesap sorulması için aileler eylem düzenliyorlar.

80’lerdeki vahşet politikalarından bir nebze olsun vazgeçmemiş hatta işkence sistemini temel politikası haline getirmiş olan TC devletine karşı, zindanlardaki hasta tutsakların bırakılması için 241 gündür aileleri tarafından adalet nöbeti tutuluyor.

Tahir Elçi cinayetinin hesabının sorulması için adalet nöbeti tutuluyor… Büyük bir kararlıkla yürütülen bütün bu halk direnişleri kutsaldır fakat bize dayatılan bu faşizm ve katliamlara, karşı başkaca da yapabileceğimiz çok şey var.

Yoksullaştırma politikalarına tam hız devam eden TC devleti, halkı ekonomik buhrana sürükledi resmen. Sınır ötesi operasyonlara trilyon dolarlar döken TC gerçekliği diğer taraftan un, elektrik, doğalgaz, yağ, ekmek, ilaç, benzin… her şeye rekor zamlar getirdi. Özelde direniş kalelerinden olan Van, Amed ve Gever’de un, elektrik ve doğalgazın artık yanından bile geçilemezken yine aynı yerleri uyuşturucunun merkezi haline getirme politikası izlenmektedir. Toplumu bilinçli bir şekilde bir yandan yoksullaştırarak diğer yandan da uyuşturmaya, eritmeye çalışan bu faşist devlet yürütücülerine karşı yapabileceğimiz çok şey var.

Kürdistan’da orman bırakılmadı. Sadece Şırnak’ta günde 15 kamyon ağaç kesilmekte. TC sömürgeciliği, işgal ettiği her yerde önce ormanlarımızı yakmakta, kontraları ağaçlarımızı kesmektedir. Bu Kürdistan doğası talancılarına karşı yapabileceğimiz çok şey var.

Siirt’te Vedat İnan, Dersim’de Doğukan Gül, Gever Astenga Reş bölgesinde 13 genç rastgele alınarak işkence yapılan sadece bazı evlatlarından. Bu geçlerimiz için soracak hesabımız, yapabileceğimiz çok şey var.

Kadın düşmanı söylemleri ve politikaları ile özdeşleşmiş olan Akp ‘hükümranlığı’ ile kadın katliamlarının, tamamıyla sıradanlaştırıldığı bir süreci yaşamaktayız. 2002 ile 2021 yılları arasında 7 bin 70 ten fazla kadın katledildi. Kadınlar; Pınar Gültekin gibi önce tecavüz edildikten sonra yakılarak, cesedi varile koyulup üzerine beton döküldü, Azra Gülendam gibi tecavüz edildikten sonra boğularak öldürüldü ve cesedi parçalanarak ormana atıldı, İpek Er gibi tecavüze uğratılarak intihara sürüklendirildi. Deniz poyrazı katlettiren aynı devlet politikasının ürünü ve bilinçli cinsiyetçi yönelimidir diğer kadınların katliamlarını da gerçekleştiren.

Yine Türkiye ve Kürdistan’da fuhuş, temel devlet politikası haline getirilerek, toplum direk hedef alındı. Özelde Kürdistan’da korucu ve kontralar eliyle en son da Colemêrg ve Gever’de örneklerini gördüğümüz fuhuş çeteleri oluşturulmakta, Kürt kızları fuhuşa sürüklenmektedir. Akp-Mhp tecavüzcü zihniyeti en son Şırnakta 30 öğrenciyi taciz eden öğretmeni ödüllendirerek istanbula tayinini aldırttı. Bu kadın katliamcıları ve tecavüzcüleri olan zihniyetin sahiplerine karşı yapabileceğimiz çok şey var.

İşgale doymayan TC devleti Bakurê Kürdistan’ın yanı sıra Başurê Kürdistan ve Rojavayê Kürdistanı da tamamen işgal ederek yağmalamaya çalışmaktadır.

Devlet terörüne baş kaldırarak hesap soran yine bu halkın evlatlarının, gerillanın üzerine sınırsız teknik kullanılmakta, her türlü savaş kuralları dışı saldırı geliştirilmekte, üç maymunları oynayan bütün dünyanın gözleri önünde yasaklı bütün kimyasal gazları kullanmaktadır. Şehit olan gerillaların cenazeleri bilinçli olarak ailelerine verilmemekte, cenazeler üzerinden dahi yıldırma politikaları izlenmektedir. İşgalci, katliamcı, talancı, işkenceci, sömürgeci, tecavüzcü, faşist TC devleti ve onun destekleyicilerine, işbirlikçilerine, halkına ihanet edenlere karşı bulunduğumuz her yerde yapabileceğimiz çok şey var.

Önderliğimize karşı geliştirilen komplo 23 yıldır devam etmektedir. Aile ve avukatları ile görüştürülmemekte, telefon görüşmesi yapılamamakta, hiç bilinmeyen nedenlerden kaynaklı anlamsız cezalar verilmektedir. Kürt halk Önderine karşı akıl almaz bir işkence sistemi oluşturulmuştur. Önderliğimize karşı geliştirilen bu saldırılara karşı yapabileceğimiz çok şey var.

Bu dile getirdiklerim sizlerin görüp, fark ettiklerinizin, şahit olduklarınızın çok azıdır biliyorum, zaten saymakla da bitmeyecektir. İşte bu ve buna benzer bütün ideolojik, kültürel, fiziki imhayı amaçlayan saldırılara karşı harekete geçme zamanıdır, Devrimci Halk Savaşı ile faşizmi yıkma özgürlüğünü sağlama zamanıdır. Evet yapmamız gerekenler için dün de erken değildi fakat yarın geç olacaktır. Bu gidiş hattına öz savunma bilinci ile dur demediğimiz sürece, saldırılar artacak; dur deyip dememekte yaşadığımız tereddütle geçirdiğimiz her saniye aleyhimize işleyecektir. Harekete geçmek, bilmenin doğal sonucudur. Böylesi bir süreçte her şey gün yüzünde ve açık açıkken bilmiyorum, görmüyorum, duymuyorum demek aldatmacadır, bu saldırılara destek vermektir. Kürt halkı ve Türkiye’de yaşayan diğer demokrasi yanlısı halklar çaresiz değildir. Kendini savunmayı bilir ve örgütlü, özgürlükçü toplumsal karakteri ile faşizmin üzerlerine geldiği şiddetin daha fazlasıyla cevap vermeyi önceliğine koyar. Bu temelde bilinçli ve örgütlü halkımız devletin kendini hissettirdiği her alanda, her ortamda duruşu ile, cevabı ile, red ve kabul ölçüleri ile, kendi komünal yaşamını örüşü ile, kendi dilini konuşup, kültürünü yaşayışı ile, devletten medet ummayıp toplumu ile ekonomik döngüsünü oluşturma arayışı ile, devlet baskılarına karşı geliştirdiği öz savunması ile kendi özgürlük mücadelesine sahip çıkmalıdır. Bunların yanı sıra Akp-Mhp faşizminin, devlet yapılanmasının bütün varoluş ayaklarını hedef edinen bir Devrimci Halk Savaşı gerçekliğini açığa çıkarmamız bizim için artık vazgeçilmezdir. Hesap sormamız gerekenler zaten bize çok yakındırlar ve bizleri sarmalamak, daha fazla sömürmek için toplumun bütün hücrelerine nüfus etmeye çalışmaktadırlar. Yani celladımızla yaşamaktayız. Devlete ve Akp-Mhp faşizmine ait olduğunu bildiğimiz her şey bizler için hedeftir. Halk olarak bizlere karşı geliştirilen bu faşist saldırıları körükleyen maddi, manevi, kültürel olarak destekleyen herkes ve bu kişilere ait en küçük şey de dahil her şey hedefimizdir. Bu faşizmi halen ayakta tutmaya çalışan en küçük yapı taşı dahi imha edilmelidir. Öz savunma bilincinde olan herkesin yanı başı bu hedefler ile doludur. Bu hedefleri yok etmek için ilana gerek yoktur. Kimin imha ettiğini kimsenin bilmesine de gerek yoktur. En etkili olan da budur, kimsenin ruhunun dahi duymasına izin vermeden, nereden geldiğin, nasıl yaptığın bilinmeden, beklenmedik bir anda ve gizli bir şekilde vurduğun darbe faşizm odakları tarafından daha ürkütücü ve caydırıcı olacaktır. Yine bir düşünelim; Kürdistan ve Türkiye’nin her yerinde bu tarzla darbelenen TC faşizmi nereye döneceğini ne yapacağını bilemez hale gelecektir ve devlet için kaos, korku dolu bir krizi beraberinde getirecektir. Bu tarzda bir mücadelenin karşısında faşizmin eninde sonunda yapabileceği tek şey halk demokrasisi karşısında boyun eğmek olacaktır. Çünkü ne yapsa da engellenemez bir savaş olan Devrimci Halk Savaşını kendisi zorunlu kılan TC faşizmi, ne kadar bizim etrafımızdaysa biz de o kadar onun içindeyiz, her yerdeyiz.

 

Bizim üzerimizden kendisini yaşatmaya çalışan TC faşizminin oyunlarını boşa düşürebilecek bir öz savunma bilinciyle, bu içinde olma pozisyonumuzu tersinden değerlendirerek sömürgeciliği yok edecek bir avantaja dönüştürmenin adıdır aynı zamanda Devrimci Halk Savaşı. Devletin içinde, devlete karşı savaşın adıdır şehir savaşları. Devrimci Halk Savaşı bilinç, örgütlülük ve eylem işidir. Bir yandan kitlesel olarak legal karşı koyuştur, diğer yandan toplumsal olarak yaşam biçimini kurup devleti bu yaşamın dışında bırakmak, diğer bir yandan da bunlara engel olmaya çalışan devlet zorunu her yerde profesyonel bir şekilde YPS örgütlenme bilinci ile hedeflemektir.

Tc devleti 2022 yılında her şeyini ortaya koyarak bu savaşı nihayi sonuca ulaştırmanın çabasındadır. Bunun için her türlü yöntemi denemektedir. Mevcut durumda gerilla tarafından büyük bir yenilgiye uğratılmış durumdadır. 92 yılında da Kürt halkını ve özgürlük mücadelesini tamamıyla bitirmeyi hedeflemişti. Bunun tersine 92 yılından sonra büyük kazanımlar elde edildi. Bugün de 92- 93 yılının cesareti ile etkili bir Devrimci Halk Savaşını birleştirebilirsek 2022 yılının bizim için TC faşizminden kurtuluş yılı olacağı kesindir. Bu zaferi elde edecek olan bizleriz, hiç kimse kendisini bu mücadelenin dışında bırakmamalıdır, bir başkasından beklememelidir. Artık sadece ‘vur gerilla vur Kürdistan’ı kur’ yaklaşımı yerine ‘halk ve gerilla olarak özgürlük savaşını kazanacağız’ bilinçli mücadelesi esas alınmalıdır. Halk ve özelde de gençlik olarak, somut görev ve sorumluluklarımıza sahip çıkarak devrimci halk savaşı temelinde harekete geçmenin şimdi tam zamanıdır.

 

Aryana Baran

Kaynak: https://yps-online.com/tr/