Kemal SÖBE
Kapitalizm tam bir çıkmazı dünya halklarına dayatıyor. Serbest piyasa ekonomisi ve özel mülkiyete dayalı sınıflı sistem çok ağır yaralar ve onarılması çok zor tahribatlar oluşturmuş durumdadır. Emperyalist savaşlar, insanlığın başına bir kâbus gibi inmiş durumdadır. Kapitalizmin kar hırsından kaynaklı çevresel felaketler ve doğal dengenin bozulması günden güne artıyor. Zenginler ile fakirler arasındaki ekonomik uçurumun geldiği nokta korkunç boyutlardadır. Zenginler doymak bilmezken ve daha çok kar ve mal mülk peşindeyken, fakirlere de sürekli kanaat edin, şükredin az ile yetinin denip kadercilik dayatılıyor. Fakirler neye kanaat etsinler, neden ve neye şükretsinler? İnsan, fakirliğe hiç şükreder mi? Siz, hiç çok şükür ki fakiriz diyen insan hiç gördünüz mü? İnsanlar varlığa ve bolluğa şükrederler. Yani çok şükür ki durumumuz iyi ve bolluk içinde yaşıyoruz demek gayet anlaşılır ve mantıklıdır.
Çok şükür ki fakiriz ve açlıktan ölüyoruz demek ancak geri zekâlıların ve aptalların söyleyeceği şeylerdir. Kapitalizm sadece insandaki doğallığı bozmamış doğanında doğal dengesini de bozmuş ve dünyamız bir iklim bozulmasıyla karşı karşıyadır. Teknolojinin dengesiz gelişimi doğayı zehirleme noktasına getirmiştir. Daha çok kar ve kazanma hırsı insanların gözlerini kör ve vicdanları yok etmiştir. İnsani erdemlerden kopmuş ve sadece maddiyata odaklı bir ucube insan türü ortaya çıkmış durumdadır. İnsan, kendi türüne korkunç bir şekilde zarar veren bir noktaya gelmiş bulunuyor. Emperyalist savaşlarda biraz daha ileri gidip yoldan çıkma bir nükleer felakete bile yol açabilir. 1 ve 2. dünya-emperyalist savaşına göre, biraz daha kontrollü ve daha çokta ekonomik bağımlılığa dayalı bir emperyalist savaş yürütülüyor. Yani dünyanın çok geniş bir alanına yayılmış ve yıllarca süren geceli gündüzlü devam eden bir savaş yok.
Ama her an her yerde ortaya çıkabilen ve büyük tehlikeler doğuracak potansiyele dayalı bir emperyalist savaş var. 3. dünya savaşı adı verilen bu savaş Ortadoğu merkezli olarak bu tarzda yürütülüyor. Ancak emperyalist savaşlar her an her yere sıçrama tehlikesine de sahiptir. Çünkü kapitalizmin geldiği aşama tam bir yayılma ve dünyayı bir ahtapot gibi ele geçirme durumudur. Dünyada herkese yetecek kadar maddi imkânlar, sayıları birkaç bin olan büyük zenginlerin elinde bulunuyor ve halkların büyük bir bölümü de açlık ve yoksulluk yaşıyor. Eğer bir alternatif sistem oluşmazsa, dünya insanlığını bir yok oluş tehlikesi bekliyor demek abartı olmaz. Serbest piyasaya ve rekabete dayalı sistemin gideceği yer çoğu kez krizler ve savaşlardır. Kapitalizm krizsiz, rekabetsiz ve savaşsız yaşayamaz. Emperyalist savaşların ağır faturasını halklar canlarıyla ve mallarıyla öderken, zenginlerde en üst seviyede karlarına kar katarlar, kasalarını doldururlar.
Kapitalizmden toplumsal sorunlara reçete ve çare aramak bindiği dalı kesmek gibidir. Zaten kapitalizm dünyayı bu hale getirdi ve bu sistem var olduğu sürece insanlık daha çok hayvanlaşmayı yaşayacak. Kapitalizm doğal olarak bu dengesizliklere yol açar. Sadece maddi-ekonomik ve çıkar-menfaat ilişkilerine dayalı, insani hiçbir öze sahip olmayan bu sistem insanlığın tercihi olamaz ve hiç insani de olamaz. Ama insandaki gereksiz hırs insanın doğal dengesini bozmuştur. Yoksa insan kendi kendisini yok edecek kadar kötü olamaz, kötü değildir. İnsanın doğal yapısı sosyaldır-komünaldır ve toplumsaldır. Özel mülkiyet edinme, insanı kendi karşıtı haline ve kendi kendisiyle çatışır hale getirmiştir. Bu emperyalist savaşlar zenginliği paylaşamama üzerine yürütülüyor. Yani egemenlik savaşları, üstün olma zihniyeti, en büyük ben olmalıyım anlayışı, benim ırkım en büyük en üstün ırktır zihniyeti, kibirlilik ve üstünlük zihniyeti insanı insanlıktan çıkarmıştır.
Bunların hiçbiri aslında insanın doğal yapısında yoktur. Kıskançlık, bencillik ve kibirlilik, insanın içine giren bir zehirdir ve insanı, kendi kendini kemiren bir kurt haline getirir. Güç olma, egemenlik kurma, özel mülk edinme hırsı, iktidar olma hırsı ve saire, bu gibi şeyler insanın sosyal yapısını bozar ve insandaki insani ölçüleri yok eder. İnsani erdem ve ölçülerden uzaklaşmış bir insanın yapmayacağı kötülük yoktur. İşte insan, kendi kendini yiyen bir canavara dönüşmüş. Bu emperyalist savaşları başka nasıl tarif edebiliriz? İnsan neden bu kadar kötü oldu? İnsanı bu denli bozan ve tanınmaz hale getiren nedir acaba? Bencillik, hırs ve kibirlilik kötüdür. Birilerine hükmetmek, birileri üzerinde otorite kurmak ve egemenlik kurmak insanın doğal yapısını bozar. Bundan dolayı, anarşistler devlet ve güç oluşturmaya karşılar. Yani koşullar ne olursa olsun devlet olmasın derler. Yani baş olmasın derler. Kimse kimseye emir vermesin derler ve doğru da söylerler.
Anarşizmin lideri Bakunin ” her emir özgürlüğün suratında patlayan bir tokattır ” der. Doğru bir tanımlamadır. Emrin olduğu yerde otorite-devlet ve egemenlik olur. Egemenliğin ve devletin olduğu yerde savaşlar, sınırlar, sömürü ve sınıflar olur. Bu saydıklarımızın olduğu yerde de özgürlük olmaz, sevgi olmaz, barış ve adalet olmaz. Kapitalizmin alternatifi vardır ve o da sosyalizmi doğru kurmak ve doğru yaşamaktır. Sosyalizm insanın doğal özü ve yaşamıdır. İnsan, maddiyata kurban edilmemeli, maddiyat insanın hizmetine verilmelidir. Kapitalizmde insana değer verilmemesinin nedeni kapitalizmin doğasıyla ilgilidir yani paranın ve malın-mülkün kutsanmasıdır. Kapitalizm ve devlet insandaki toplumsallığı kırmış- dağıtmış. Devletin olduğu yerde sınıflar olur çünkü devlet sınıflardan oluşur. İlk devletler seçkin aile yani hanedanlık devletleri olarak kurulurlar ve toplumu köleleştirirler, egemenlik altına alırlar. Demek ki devlet mülkü koruma aygıtıdır, zenginlerin malını ve egemenliğini sürdürme aracıdır. Devletin topluma düşman olmasının altında bu gerçeklik var. Hiçbir devlet toplumun dostu değildir ve devlete sevdalanmamak gerekiyor. Toplumun özü, öz yönetimdir, komünalizmdir. Sınıfsız, sınırsız, sömürüsüz, devletsiz ve savaşsız bir yaşam insanlığın tek kurtuluşudur…