Ulus devletler çağında modern ideolojik akımlar

0
138

Kemal SÖBE

Sağcılık ve solculuk, Fransız devrimi sonrası oluşan yeni parlamento düzeni ile ortaya çıkan ideolojik kavramlar olmaktadır. Fransız ihtilali burjuva demokratik karekterde bir devrimdi, ama sosyalist değildi. Bugün Avrupa’da sahip olunan sosyal, siyasal ve ekonomik hakların kazanılması o dönemlerim mücadeleleriyle gerçekleşti. Fransız ihtilaliyle Krallık ya da monarşi devrilmiş, hem sağa hemde sola  demokratik devlet çerçevesinde politika yapma imkanı ortaya çıkmış. Yeni parlamentoya göre, fabrikatörler, büyük toprak sahipleri, parlamentonun sağına, işçi sınıfı yoksul köylülük ve çeşitli meslek gruplarını oluşturan halktan kesimlerde parlamentonun solunda oturacaklar ve o günden başlayarak fabrikatörlere, büyük toprak sahiplerine ideolojik literatürde sağcı, sağcılar,  İşçi ve köylü ve bütün toplumsal meslek gruplarını temsil edenlerede solcular denecek ve bu kavramlar günümüze kadar siyasal hayat başta olmak üzere yaşamın her alanına girecekti. Avrupa’da demokratik devrimlerin gerçekleşmesi sonucu bir dizi haklar kazanılmış, kapitalizmin vahşi olan tarafları bir süre sonra yok edilmiş, sosyal devlet yapılanmalarıyla günümüze kadar gelinmiştir. Ancak, sistemin kapitalist sistem olması, emek sermaye çelişkisini oradan kaldırmamış, zaman zaman işçi sınıfı, köylülük, halktan kesimler mevcut hükümetlerle karşı karşıya gelmişlerdir.

Bu koşullarda ortaya çıkan sınıfsal hareketler iktidarı ele geçirmeyi değilde daha çok, bazı hakları hedefliyor, sistem içi çözüm arayışına giriyorlardı. Demokratik devrim koşullarında kurulan parlamentoda sol siyasal kesimler genellikle liberal yada reformist denebilecek bir politik duruşa sahiplerdi. Sağ kesimlerde bilindiği gibi kapitalizmin devamını sağlayacak bir siyasetin temel uygulayıcılarıydılar. Sağcılık yukarıda izah ettiğimiz gibi üst elit kesimi, solculukta işçi sınıfı, yoksul köylülük ve bütün toplumsal kesimleri temsil eden politik anlayışa denir.

Ancak aradan geçen 230 yıllık zaman zarfında sağcılık kendi sınıfsal duruşunu korurken, solculuk dejenere olmuş, sistemin koltuk değneği haline gelmiş, toplumcu kimliğini kaybetmekle karşı karşıya gelmiştir. Türkiye gibi ülkelerde solun durumu içler acısıdır. Tabi birçok ülkede sol maskesi altında kurulan ama sadece holdinglere  hizmet eden çok piyasa solu parti var. Fransız ihtilali sonrası yapılan seçinlerde sağ partilerde sol değerleri kullanarak, kendisini topluma hizmet eden partiler olarak göstermişler, iktidarın nimetlerinden faydalanmışlardır. Kapitalizm bilindiği gibi fırsatçıların düzenidir, gelenin ve gidenin yediği ama bir türlü doymak bilmeyen yam yamların sistemidir. Sağcıların en çok kullandıkları siyasi arguman ulus devlet ve milliyetçiliktir. Bu argumanla sağcılar zaman zaman toplumun nedereyse tamamının desteğini almayı başarırlar. özellikle Türkiye gibi ülkelerde sağcılar, miliyetçilikle ve vatan millet sakarya gibi siyasetle toplumun beynini felç etmiş durumdalar. Milliyetçiliğin en etkili bir şekilde kullanıldığı ülkelerden biride Türkiye’dir. Gelişmiş demokratik ülkelerde milliyetçilik eskisi gibi siyasi prim yapamazken, Türkiye’de günümüze kadar  hala etkili bir silah olarak kullanılmaktadır.

Türkiye’de toplumun neredeyse büyük bir bölümü sağcılığın ve solculun ne anlama geldiğini, nasıl bir siyaset olduğunu maalesef bilmiyorlar. Sermaye sınıfının, yada sağcıların  milliyetçiliği etkili olarak kullanmaları toplumda sağcılığın milliyetçilik ve vatanseverlik olduğu düşüncesine yol açmış, toplum, sağcılık dendiği zaman dindarlık, miliyetçilik vatanseverlik olarak biliyorlar. Çünkü hiç bir siyasal parti  toplumsal değerleri kullanmadan toplum üzerinde otorite oluşturamaz, toplumdan destek bulamaz ve siyasal yaşamda etkili olamaz. Bu açıdan son 230 yıldır sağcılar, yani fabrikatörler, bankerler, büyük toprak sahipleri kendilerini vatansever  ve milliyetçi olarak göstermişler, toplum üzerinde korkunç etkide bulunmuşlardır.

Bu etkili olma durumunun günümüzde en çok yaşanıldığı ülke hiç kuşku yokki Türkiye’dir. Avrupa ülkelerinde sağ  partiler bile sosyal devlet ilkeleri içinde hareket ederlerken, Türkiye’de kendisine sol diyen ikiyüzli CHP  onlarca yıldır gerçek bir solun ortaya çıkmasını engellemiştir, en azından sağcılar kadar topluma zarar vermiştir. Feodal sistem koşullarında din ve Allah, toplumu sisteme eklemlemek için kullanılırken, günümüz modern kölelici sistem olan kapitalizmde de toplumu milliyetçilikle ve sahte vatanseverlikle egemenlik altında tutma siyaseti izleniyor. Türkiye’de toplumun çoğunluğu körü körüne sağcılığın paşinde sürükleniyor. Sağcılık deninde akla Türkçülük islamcılık ve dindarlık geliyor. Türkiye’de, CHP’nin sol maskesiylede toplum futbol topu gibi politik sahada oradan oraya şutlanıyor. Toplum her seçimde bir o tarafa bir bu tarafa  siyasal rüzgarın etkisiyle savruluyor. Avrupa ülkelerinde belli bir refah seviyesi var. Peki Türkiye’de kendisine sol diyen CHP, sistem içi bazı basit  hakları bile savunmaktan acizken, toplumun bir bölümünün CHP’yi hala sol olarak görmeside başka bir trajikomik durumu ifade etmektedir. Türkiye’de sermaye sınıfı, elit kesimler, sağcı partilerle toplumun bir bölümünü , CHP’ylede  sol maskesi altında toplumun bir bölümünü denetlemektedirler.  Türkiye’de faşizm bir devlet sistemiyken, CHP de devletin  en sadık koruyucusuyken ve toplum her yönden büyük bir kırılma yaşarken hala CHP’yi sol olarak görmeleri  ve destek vermeleri anormal bir durumu ifade  etmiyor mu?

Türkiye’de gerçek anlamda sol hiçbir zaman toplum üzerinde etkili olamamıştır. Solun etkili olamamasında olmalıki sağcılar toplumu kendisine benzetmiş, her taraf sağcı kokmuştur. Bir fabrikatör, büyük toprak sahibi, servet sahibi birisinin sağcı olması normaldir, ama peki bir işçinin, bir yoksulun, bir asgari ücretlinin sağcı olması, sağı savunmasına ne demeli? Türkiye’de sağcılık eşittir Türkçülük, milliyetçilik olarak biliniyor ondan dolayı sağcılık bir yaşam biçimine dönüşmüştür. Türkiye, yığınlarca insanın sağcılığın ne olduğunu bilmediği bir ülke durumundadır. Türkiye’de devrimci hareket, Türkiye toplumuna doğru ve kazandırıcı bir tarzda yaklaşıp sağın ve solun ne olduğunu, tarihçesini, ne anlama geldiğini anlatması ve öğretmesi gerekiyor. Aksi durumda Toplum  sağın peşinde sürüklenmeye devam eder. Solun etkisiz olduğu bir ülkede sağcılar her şeyi yaparlar, yapıyorlarda. Türkiye özellikle son 40 yıldır sağın etkisini  derin bir şekilde yaşamaktadır. Güçlü bir radikal sol çıkışla sağcıları etkisiz hale getirilir. Sağ sadece bazı partilerden oluşmuyor, devletin yapısıda sağcılaştırıldı.

12 Eylül sonrası devlet yapısıda sağ muhafazakar hale getirildi. CHP ve buna benzer sol bir parti tek başına hükümet olsa bile, devletin sağ yapısından dolayı sol adına en küçük bir adım dahi atamaz. Zaman zaman koalisyon hükümetleride buna örnektir. Demokrasinin gelişmediği ülkelerde sol partiler hükümet olsalar bile sağın siyasetini icra ederler. Kaldıki demokrasinin olmadığı koşullarda sol sadece bir maskeden ya da bir gölgeden ibaret kalır.  Bundan dolayı radikal solcuların harekete geçip toplumu iyi bir siyasi eğitimden geçirmeleri gerekiyor. Toplumun, sağcılığın ve solculuğun ne olduğunu, hayatımızdaki yerinin ne olduğunu doğru bir şekilde öğrenmeleri gerekiyor. Toplumsal kurtuluş için bu olmazsa olmazdır.