KEMAL SÖBE
Bilindiği gibi, anayasalar, ülkelerin genel yönetimlerini belirleyen ve içeren kurallar, maddeler ve tüzükler bütünlüğü demektir. Burada, toplumun uymakla yükümlü olduğu prensipler ve ilkeler belirlenir. Ulus devletler çağında, mevcut anayasalar ulusun ve ülkenin çıkarları gereği uygulandığı söylenir. Bu aslında kısmen böyledir ya da mevcut anayasada belirtilen maddeler çoğu kez ya da hiçbir zaman uygulanmaz. Çünkü devletli sınıflı sistemlerde, anayasalar mevcut sistemin varlığını sürdürmede resmi meşruiyet sağlayan bir taslak işlevini görür ve böylece rejim, varlığını yasalarla güvenceye alır ve dokunulmaz kılar. Devletlerin anayasalarına bakıldığında, toplumun huzurundan, demokrasi ve adaletten, özgürlükten ve eşitlikten sıkça söz edilir ve bu haklar ve değerler yasalarla güvenceye bile alınmıştır diye yazılıdır. Ama devlet ve halk arasındaki ilişkilere bakıldığında, anayasada belirlenen maddelerin bir kandırma ve kendini meşrulaştırma amacı taşıdığı görülecektir.
Kapitalizmde sermayenin varlığı ve egemenliği yasalarla güvenceye alınmışken, bunu, toplumun huzuru ve güvenliği olarak göstermek tam bir yalandır. Hiçbir devlet ve hükümet, biz toplumun aleyhine çalışıyoruz demek/diyemez. Bunu söyleyen bir devlet ve hükümet, kendi eliyle kendisini gayrimeşru bir duruma getirmiştir olur ve bu durumda olan bir devletin ve hükümetin toplum tarafından kabulü zorlaşır ve meşruluğu tartışılır. İşte anayasalar, esasen devletin gerçek karakterini gizleyen bir maske işlevine sahiptir. Türkiye, BM’ye yer alan, kendi anayasasında, ulusların kendi kaderini tayin hakkını ilkesel olarak kabul ediyor ama yüz yıldır, Kürtleri soykırıma uğratmak için işlemediği suç kalmadı. Türkiye’nin yüz yıllık tarihinde, 1960/1980 arası, kısmi bir demokratik anayasadan söz edebiliriz ama bu bile Kürtleri yok sayıyordu. Yani Türkiye’nin bütün anayasaları Kürt karşıtı olduğu için, hepsi de faşizm ve zulüm kokuyordu ve hala içi faşizme dolu olan bir zulüm anayasası hüküm sürüyor.
Son günlerde, AKP/MHP zulüm hükümeti, yeni anayasa çalışmalarından söz ediyor ve herkesin kendisini katmasından söz ediyorlar. Kürtlerin, farklılıkların ve işçilerin/emekçilerin haklarının olduğu bir anayasaya evet demezler. Kürtlere yönelik inkâr rejimi devrede olduğuna göre, ortaya çıkacak yeni anayasa eskinin cilalı ve boyalı anayasası olur. Yani savaş ve ölüm anayasasını, yeni anayasa diye halka yutturmaya çalışacaklar. Kürtlerin ulusal varlığını kabul etmeyen bir anayasa, baştan ölü doğar ve günümüzün faşizminin devamı olur. Anayasalar da değişmez hükümler olarak kabul edilen hükümlerin, gerektiğinde değişmesi gerekir ki anayasa demokratik bir anayasa olabilsin. Çünkü anayasada değişmez hükümler diye bir kural yoktur. Ve anayasanın, çoğulcu, kapsayıcı olması da demokratik olması için zorunludur. Bir ülkede, toplumun yaşam tarzı ve halk ile devlet ilişkileri anayasanın aynasıdır. Türkiye’de mevcut anayasa her zaman tekçi-Türkçü bir zihniyette olmuştur. Bundan dolayı, Türkiye’deki anayasa hep tartışmalı olmuştur ve kırk yıldır da böyledir.
12 Eylül faşizan anayasası, daha kötüleşerek günümüze kadar devam etmiştir. Buda gösteriyor ki, Kürt sorunu çözülmediği ve gelir dağılımı adaletli olmadığı sürece demokratik ve özgürlükçü bir anayasadan söz etmek mümkün olmayacaktır. Anayasalar, devlet iktidarına ve sermayenin egemenliğine hizmet eden ve bunu koruyan kurallar olmuştur ve faşizmde bunu tartışmak bile yasaklı olmuştur. Faşist ülkelerde, anayasayı tartışmak ve devleti eleştirmek suç olup yasaklanmıştır. Türkiye ve bu gibi ülkeler buna örnektir. Türkiye’de, hükümetler, hiçbir zaman kendi belirledikleri anayasalarını bile uygulamamışlardır. Anayasaya göre, her tutsağın kendi ailesi ve avukatıyla görüşmesi gerekirken, keyfi uygulamalar ve özel savaş zihniyetiyle Abdullah Öcalan yıllardır bir zindanda kimseyle görüştürülmüyor ve yasalarla belirlenene haklardan mahrum bırakılıyor. Anayasada işkence normalde yasaktır ama işkenceyi yasaklayan devlet kendi halkına işkence yapıyor, öldürüyor, asıyor, kesiyor. Zindanlar on binlerce insanla dolu ve zindanlar birer mezbahaneyi andırıyor. İşte Türkiye gerçekliği böyledir.
Yani devlete her şey serbest. Devlet kanunlardan üstünse o kanunlar haydutların kanunudur. Çünkü kendi yasa ve kanunlarını hiçe sayan bir devlet olsa olsa çetelerin devleti olur. Demokrasi nasıl ki halkın eseri olacaksa, anayasada halkın eseri olmalıdır. Demokrasinin olmadığı bir anayasaya halkların ihtiyacı yoktur. Gerçek demokrasi zaten halkın kendi doğal anayasasıdır. Bu açıdan, halkın doğal komünal yaşamı halkın doğal anayasasını ifade eder. Halkların, devletlerin belirlediği anayasalara ihtiyacı yoktur. Devletlerin anayasaları tahakküm içindir, halkın huzurunu ve mutluluğunu içermez. Bundan dolayı, demokrasiyi ve anayasayı iç içe geliştirmek hayati önem taşıyor ve bunu halk yapacak, bürokratlar ve sözde hukukçular değil. Demokrasi ne kadar gelişirse anayasada o denli halkın hizmetinde olur. Bun açıdan demokrasisiz anayasa olmaz. Demokrasinin olabilmesi içinse Kürtlerin mutlaka anayasada yer almaları gerekiyor. Aksi halde, Kürtsüz bir anayasa zulüm ve kan kokmaya devam eder.