Büyük Bir Yaşamın Sahibi Olmak İstiyorum!

0
155

 

Zilan yoldaşın tarihi kutsal eyleminin birinci yıldönümünü saygıyla anıyor ve bir kez daha minnettarlığımızı belirtiyorum.

Biz bunu şüphesiz intihar eylemi değil, büyük direniş eylemi olarak değerlendiriyoruz. Gerek insanlığın ve gerekse daha bir-çok somut ifadeyle halklar gerçeğinde buna benzer örnekler olmak-la birlikte, bizim halk gerçekliğimizde en önemli en gelişkin, ve PKK’de örneğinde çokça görülen büyük bir sembolün ifadesi ol-maktadır, Zeynep Kınacılar kişiliği. Kendisi bize yazdığı mektupta bir vasiyette bulunmuştu, bu vesileyle üzerime düşeni yapmaya ça-lışıyorum. “Vasiyetimizin gereklerini en iyi sizler anlayabilir ve ge-reklerini yerine getirebilirsiniz” demiştir. Tabii bu bizi hem etkilemiştir, hem de sorumluluğumuza doğru sahip çıkmanın gereğini or-taya koymuştur. Çok düşünmek ve mümkünse yaşama dönüştürmek için olağanüstü olmaya çalıştık. Şüphesiz bazı gelişmeler vardır. Bu gelişmeler daha çok gerek bu kişiliğin kendisini anlamaya yöneliktir ve gerekse onu bizzat pratikleştirmek, yaşamsallaştırmak içindir.

Gerek parti içinde, gerek halk gerçekliğimizde aslında yo-ğunca işlediğimiz savaşımın kendi içinde çok önemli bir özelliğini de biz böyle karakterize etmek ve bu devrimin bu halkın yeni yaşa-mının temel bir özelliği haline getirmek için büyük bir çaba harcadık.

Herşeyden önce bilinmesi gerekir ki, Zilan eylemliliği düşmanın sınır tanımayan, kendini hiçbir kurala bağlı hissetmeyen ve bir halkın da denilebilir ki, dünyada en çok inkar edilmiş, hakkında çoktan ölmüşler bitmişler biçiminde bir yargıya ulaşılmış, çok az il-gi gösterilen, ilgi gösterildiğinde de pek yaşayacak bir halk olarak değerlendirilmek istenilmeyen, her ne kadar onun adına çok büyük bir direniş ortaya çıkarmış olsak da bu direnişin fazla başarılı olaca-ğına yine inanamayan bir uluslararası kamuoyu ve hatta Kürdistan halkının da oldukça bir nevi kendisine dayatılan bu ölüsü kader olarak algılaması ve buna daha da eklenmesi gereken, düşmanın 95 i-çin çok kapsamlı gerçekleştirdiği topyekün savaşımı ve ne pahasına olursa olsun bu yılın bir bitiş yılı olarak değerlendirilmesi, halan ne varsa özgürlük adına onunda bu yılla birlikte tarihe gömülmesi bi-çiminde oldukça tehlikeli olmakla birlikte, büyük bir güçle hareketimizin, yaşamımızın, şerefimizin, onurumuzun üzerine gelmesi sözkonusudur. Ve bu gerçekten varsa bir yaşam umudu onun da bi-tirilmesidir. Varsa bir namus, onur onun da yine bitirilmesidir. Ge-riye kalanların ister ölüsü -olursa zaten tarihe gömülür- kalanların da şerefsiz, onursuz bir yaşamdan başka bir şeyi beklemeyeceği a-çıkça ortada olduğu günlerde ortamlarda buna o bir de şovenizmin olabildiğine körüklenmesi, Türkiye halkının adeta çılgınca bu şo-ven serilere kendini kaptırması, milli birlik adı altında bir halkın as-gari insani taleplerinin bile gözönüne getirilmemesi, hemen herşeyle bu yoketme tavrının arkasında bulunması, giderek büyüyen bir öfkeye dönüşüyor. Kendisinin biraz özgürce yaşamak için başından beri dikkat ettiği hususlar duyarlılığı kişiliği, özgürlüğün ne anlama geldiğini az çok kavraması bununla birlikte düşmanın bütün niyetini bütün yönleri ile değerlendirmesi, yine düşmanın arkasındaki emperyalist dünyanın hiçbir hudut tanımayan desteği onun açısından son derece anlaşılır bir husustu. Nasıl geldiği ne amaçla geldiği ve hangi sonuca ulaşmak istediğini iyi gözönüne getiriyordu. Bu-nun yanında sınırlı katılımına rağmen PKK’nin de ne anlama geldi-ğini çok iyi biliyor. PKK’nin tarihinin denilebilinir ki, en iyi tanı-mını yapabilecek kadar bir gücü, güçlenmeyi yaşıyor. Bununla birlikte bizim şahsımızı da oldukça değerlendirebiliyor. Ne anlam i-fade ettiğimiz, kendi kültür düzeyine uygun olarak gerek insanlık i-çinde gerekse tarihimiz içinde ne tür bir önderlik geliştirmek istedi-ğimizi oldukça incelemiş ve hatta diyebilirim ki parti saflarımızda en güzel bir tanımı geçekçi bir tanımı yapabilmiş.

Bu arkadaş bizi görmemiştir ve fazla mücadele mazisi de yoktur. Buna rağmen bizi oldukça değerlendirmesini ben son derece anlamlı buldum. Buna şehit Ronahi arkadaşın benzer bir yak-laşımını da eklemeliyim. Bu tip şehit arkadaşlarımızın yine bu a-rada Bermal’in de aynen o düzeyde bir anlam derinliği içinde ol-duğunu bu arada belirtmeliyim. Tabii birçok şehidimizdeki anlama derinliği bu büyük şahadetleri gerçekleştiriyor. Ama Zilan’da bu ol-dukça bilinçlidir ve son derece bir kararlılık düzeyine yakındır. Bu-rada bu hususları fazla derinlemesine ele alamayacağım ama bilinmesi gereken en temel hususun, gerek uluslararası insanlık durumu hakkında, gerekse Kürdistan halkının gerçeği konusunda partimiz ve kendi önderlik sahamız hakkında en kapsamlı bilgilenmeyi ve buna dayalı bir kararlılığı yakalamış olmasıdır.

Bununla da yetinmiyor, örgüt yaşamının oldukça farkında bir yoldaş. Kadın gerçekliğini bütün yönleriyle değerlendirebiliyor. Son derece köleleştirici yaşam tarzıyla; özgürleştirici yaşam tarzı a-rasında büyük bir farkı yakalayabiliyor. Buna da ben büyük bir say-gı duyuyorum ve çok az kişide bunun gerçekleştiği kanısındayım. Bunu hem mütevazi fakat, hem de çok kararlı biçimde yakalaması, bunu çok değerli bir biçimde kısa ve öz olarak anlatabilmesi beni oldukça etkilemiştir. Çok kısada olsa bu konulara açıklık getirmesi açısından onun bizzat bazı değerlendirmelerini alma gereği duyu-yorum. Bir defa önderlik konusunda söylediği çarpıcı hususlar var. Şöyle belirtiyor:

“Her halkın tarihine bakıldığında özellikle devrim süreçle-rinde mücadele veren, başarıya ve kurtuluşa götüren, yaşadıkları döneme damgasını vuran önderlikler vardır. Tarih öndersiz hiçbir ulusal ve sınıfsal hareketin gerçek anlamda da başarıya gitmediğini doğrulamaktadır. Önder yaşatılmak istenen yenilik ve gelişmeleri en üst düzeyde temsil eder. Yani insan yeni toplum düşüncesine denk, bütün yaşamını bir halkın yaşamına göre düzenleyen, kendi kaderini halkın kaderinde bulan ve o halkın acılarını duygu ve ta-leplerini en derinden yaşayan ve kurtuluş için pratik görevleri en üst düzeyde omuzlayandır.”

Böyle bir önderlik tanımını sanırım en benim diyen bir A-kademisyenin veya militanın yapacağını sanmıyorum. Bu kısa pa-ragrafta bile bir doğru önderlik tanımı bütün yönleriyle ortaya ko-nulmuştur. Burada çok güçlü bir bilinç düzeyinin yakalandığı ke-sindir. Şimdi bu eylemi düşünürken, tabii nasıl bir yaklaşım gücünde olduğunu bilerek değerlendirmek büyük önem taşıyor. Bazıları var çok duygusaldır, acılar içinde kendini patlatırlar, yakarlar ama bazıları da vardır ki bunu çok büyük bir bilinç derinliğiyle yaparlar. Bu fark bence çok çarpıcıdır. Devam ediyor:

“Hayati gerçekliği olmayan her alanda bitirilmiş, hiçbir halkla kıyaslanmayacak kadar kendisine yabancılaştırılmış, ulusal, kültürel, sosyal, siyasal değerleri sömürülen bir halk gerçekliği karşısında PKK önderliği kuşkusuz çok  farklı olmak zorundadır. Bu anlamda Parti Önderliği birçok yönüyle daha özgün, daha yeni, daha gelişkin yaşamıyla, yaşatan ve kendi yaşamını adeta koskoca bir insanlığın yaşamına adayan durumdadır. Belirleyiciliği ve ö-nemi bu noktada kesin ve tartışmasızdır.”

Yine burada büyük bir bilinç derinliği var. Hem çok ger-çekçi, hem de oldukça kapsamlı bir değerlendirme oluyor. Bizim halkımızın gerçekliğini tüm dünya halklarının gerçekliğiyle kıyaslı-yor. Yabancılaştırılmışlık düzeyini her alanda; ulusal, kültürel, sos-yal-siyasal bitirilmenin de ötesinde tanınmaz hale getirildiğini, ya-şamanın ölümünden daha beter olduğunu oldukça farketmiş. Bu farkla önderliği değerlendirmeye çalışıyor veya bizim ne tür bir gerçeklikle karşı-karşıya olduğumuzu çarpıcı bir biçimde ortaya koyabiliyor. Aynı biçimde bunun herhangi genel düz bir önderlik anlayışıyla çözülemeyeceğini böyle bir halk gerçekliğinin devrim diye, hele hele bugünlere ulaşmış devrim düzeyine ulaşamayaca-ğını, bunun başarılabilmesi için çok özgün olmak gerektiğini, kendi yaşamını bir halkın dirilen yaşamına dönüştürmeye kadar götürmek gerektiğini vurguluyor ki, bu gerçekten çok derin bir anlayıştır. “Ve burada ancak belirleyici ve önemi keskindir” diyor. Ve bu son derece bizi etkileyen çarpıcı anlatım oluyor.  Yine devam etmekte bir sakınca görmüyorum;

“Dünya devrim tarihine baktığımızda gerek ulusal, gerek sı-nıfsal kurtuluş mücadelesini veren halkların, devrimin gerçekleşme olanağını yaratan, tarihi, sosyal, siyasal, kültürel bir zemin ve birikimi vardır. Ulusal inkar yoktur, kişilik sorunları bizdeki kadar de-rin değildir. Tarihleri bizdeki kadar çarpıtılmamıştır. Kadın cinsi bu kadar sömürülmemiştir, dini olgular bizdeki kadar kesinlikli, kötü tarzda işlenmemiştir. O halkların mevcut konumlarına tepkileri vardır, özgürlük-eşitlik vardır. Önderlerinin güç aldıkları az-çok aydınları vardır. Kürdistan devriminde ise bu belirtilen hususların tümü bitmiş bir durumdaydı.”

Burada da çok çarpıcı ve gerçekten her aydının üzerinde ol-dukça düşünmesi gereken sonuç çıkarması gereken tezler biçiminde değerlendirmeleri vardır. Bu satırları birisi tez biçiminde alıp iş-lesin, gerçekten bir paragraf bir kitaptır. Ve son derece duru bir dü-şüncedir ve gerçekliği de yakalamıştır. Gerçekten acı duyuyorum bu noktada Kürt aydınları için, bu kadar duru ve gerçekçi düşünce-yi -tekrar vurguluyorum bu bizim bir kopyamız değildir üniversite mezunu bir öğrencidir ve kendi kişiliğiyle incelemiş, araştırmış ve sonuçlara ulaşmış bir aydın kişiliktir- maalesef  Kürt aydınlarının veya genelde de yapımızdaki birçok insanın işin sadece duygusal yanıyla uğraşmaları bize çok eksik gelmektedir. Ortada oldukça de-rinleştirilerek sonuca götürecek tezler vardır. Gayet tabii, yani bü-tün halkların devrime başladığında arkalarında büyük bir tarih vardır. Sosyal, sınıfsal, kültürel bir zemin, onun birikimi vardır. Ulusal inkar bu denli yoktur, kişilik sorunları bizdeki kadar sözkonusu de-ğildir. Ama bizim için, tarihimiz için bunların hepsi tersine çevrilmiştir. Ayrıyeten kadın cinsi bizde başlı başına zaten en tehlikeli bir ajanlık konumunu yaşamaktadır, daha doğrusu o konuma getirilmiştir. Kadın tam bir kapana dönüştürülmüştür. Herşeyi yutan kendi etrafında bütün değer yargılarının tersine çevrildiği bir konuma itilmiştir. Aynen din, dinde böyledir, burda dinin ulusal ve toplumsal gerçeklikle hiçbir bağı kalmamıştır. Tersine onu kemiriyor, onu her türlü olumlu özelliklerinden koparıyor ve en cahilce bir konuma getirebiliyor.

Hiçbir halkta bahsettiğimiz hususlar bu denli gelişmemiştir. Yine o halkların konumlarına baktığımızda tepkileri vardır, özgürlük eşitlik düzeylerinde bir gelişme vardır. Önderlerinin güç aldık-ları çok sayıda aydınları vardır, toplumun tepkileri vardır. Şimdi bütün bunların Kürdistan için hiç sözkonusu olmadığını belirtiyor ki doğrudur. Yine varsa bu bizim aydınlarımızı hele hele kendisini sosyalist, demokrat veya direnişçi sayan birçok kişilikler; lütfen kendileriyle bu satırları kıyaslasınlar. Hangisi gerçeğe daha yakındır. Biraz vicdanlarını ortaya koysunlar muhasebelerini yapsınlar. En gerçek düşünceler bunlar değil midir? Bu doğru büyük düşüncelerdir ki, bu büyük direnişe yol açmıyor mu? Ulusal vicdan varsa, ulasal yürek varsa, kesinlikle bu aydınlarımızın hatta sözde birçok örgütün, devrimci partinin, ilericinin biraz saygılı olmayı bilmeleri gerekiyor. Unutmayalım ki bu birçokları herhangi bir devrimciden çok şey öğrenebiliyorlar. Dünya da okumadıkları çok az ulusal kurtuluş devrimi ve onların önderleri vardır. Ama bu da bir kişilik, acı duyuyorum ki bunlar o kadar -ki bizzat burda Zilan’ın kendisi cümlesinde dile getiriyor- yabancılaşmışlar. Yani kendini böyle dünya tarihinde rastlanmamış bir sembol düzeyine yükselten bir kadını bi-le, bir Kürt kızını bile anlamayacak kadar yürekleri yabancılaş-mıştır ve hakkında konuşamayacak durumdadırlar. Bunun da aslında kendi başına bir olay olduğunu belirtmem gerekiyor. Neden? Düşman tarihinden tutalım, herhangi Afrika halkının bile tarihini çok iyi söyleyen ve şiir bile yazabilecek kadar duygulu Kürt aydınları, insanlık tarihinde ender görülen bir Kürt kızı için yüreği ça-lışmıyor, bir şey söylemiyor. Bir şey yazamıyor. Bu bir klinik vak-ka, bir düşürülmüşlük düzeyi, bir yabancılaşma düzeyidir. Ve bu in-sandan fazla bir hayır gelmez. Devam ediyorum:

“Parti Önderliği çok zayıf  bir gerçeklikten yola çıkmıştır. Din sorununa, kişilik sorununa, kadın ve aile sorununa yaklaşımı oldukça özgün ve bilimseldir. Rus Devrimi’nin önderi Lenin bile ka-dın sorunun çözümünde oldukça yüzeysel kalmıştır. Kadın ordulaşması gerçekleşen kadın konferansları ve Kadın Kongresi dünya devrim tarihinde ilk kez bizde gerçekleştirilmiştir. Parti Önderliği’nin yaşam tarzı; fedakarlık, cesaret, derinlik, duyarlılık, zeka, ön-görü, yorumlama gücü, bağlılık, bilimsellik, tecrübe, birikim düzeyi hiçbir önderlikte kıyaslanmayacak boyuttadır. Olayı ele alış tarzı dogmatik değildir. Parti Önderliği Kürdistan gerçeğini, dünya dev-rimlerini çok iyi tahlil edip sonuç çıkarmış ve Kürdistan özgünlü-ğünü ortaya çıkarmıştır. Taklitçi, kalıpçı, dogmatik bir tarzda değil oldukça yaratıcı bir tarzda ele almıştır. Gerçekleşen sosyalizmi çok iyi tahlil etmiş ve kendi halk gerçekliğine uygun bir tarzda uyarla-mıştır. PKK, Parti Önderliği’nin şahsında ifadesini bulmuştur.”

Burada da son derece çarpıcı, oldukça aydınlatıcı tezlerle karşı karşıyayız. Bizim din, kişilik, kadın-aile ve tabii bunun yanında Kürdistan’da Zorün Rolü, sosyal, psikolojik düzey hakkında ge-liştirdiğimiz birçok çözümleme var. Bunları az çok değerlendiren bir yoldaş oluyor Zilan kişiliği. Ayrıyeten büyük Rus Devrimiyle kıyaslıyor, Lenin’in bile kadın sorununda yüzeysel kalma durumundan bahsediyor. Kadın için çok özgün çalışmaların yapılmadığını ve ancak bireysel düzeyde bazı kadınlarla ilgilendiğini vurgulamak istiyor. Doğrudur. Ve bizim biraz da bu tip kadın şehitlerimizin anı-sına geliştirmek zorunda hissettiğimiz görevlerimizdir. Bunun ya-nında Önderlik yaşam tarzını çok çarpıcı değerlendiriyor. Aslında sanırım ilgili bir çok başta bizim Parti değerlerimiz, militanlarımız olmak üzere eğer gerçekten herhangi yüce bir değere bağlılıktan bahsediyorlarsa ve halkımız ve dostlarımız biraz anlamak istiyorlarsa bu satırların çarpıcılığını anlayış ve mümkünse özümseme dü-zeyinde bir karşılıkla kendilerinden bekleneni göstermeleri gere-kiyor. Bu arkadaşımız bunu çok iyi anlamış. Sadece anlamış değil önderlik gerçeğiniz, ona çok dürüstçe, çok anlayışlıca ve çok cesurca bir karşılıkla kendisini görevli görüyor. Benim burada gördüğüm en büyük üstünlük buradadır. Bu tip cümleleri, kelimeleri herkes söyleyebilir, fakat bunun kadar anlayan ve çok çarpıcı pratikleştiren, somutlaştıran bir arkadaş görmek benim için zordur. Son çö-zümlemelerde benim en çok üzerinde durduğum bir husus, anlama düzeyi ile gerçeklik arasında neden bu kadar terslik, kopukluk? İnsanlar neden doğru belledikleri sözlerle, sözcüklerle böyle konuşu-yorlar ama pratikleri neden bu kadar ters? Sanırım bu çağımızın bir gerçeğidir. İnsanlık yalanı yaşıyor, hele halkımızın gerçeğinde her-şey yalan dolan dünyasından ibarettir. Herkes söz verir, herkes bir-çok and içer, herkes günlük olarak durumlarıyla yüzde yüz çelişen sözler söyler. Ama onun anlamıyla pratiği gerçekleştiren çok az in-sandır.

Parti Önderliği

Med TV Konuşması

30.06.1997

Devam edecek…

 

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here