Savaşan Kürdistan Halkına!
Siz halkımız, bu yılda da büyük bir savaşı yaşadınız. Düşman geçtiğimiz yılı bizim için büyük bir umutsuzluk, karanlık ve bitiş yılı haline getirmek için bütün imkanlarını seferber etti. Belki de hiçbir savaşta kullanılmaması gereken kirli savaş yöntemlerini dayattı. Çok iyi biliyoruz ki eğer bu savaşı hem de bu yakın yıllarda kazanmazsa o lanetli tarihi, barbar faşist tarihi başına büyük bir bela getirebilir. Bundan duyduğu korkuyla oldukça üzerimize geldi. Çok iyi tanıdığınız ve tüm yaşamınızı yerle bir eden, insanlık tarihinde eşi görülmeyen bu canavarca yükleniş karşısında tabii ki biz de dayanmak zorundayız. Sizlere çok açıkça vurgulamak istediğim şudur: Bu yıllar öyle kolayca savaşılacak yıllar değildir. Çok büyük sabır, inat ve direnme istediği gibi bunların da yenilmemesi için çok büyük ustalık istiyor. Biz bunların anlaşılabilmesi için, Partimiz ve ordumuz içinde çok büyük çaba gösterdik. Eğer büyük hatalar yapmış olsaydık, en önemlisi de kendi tarzımızı ve direnişimizi sürdürememiş olsaydık bugün her şey elden gidebilirdi.
Çok iyi biliyorsunuz ki bütün içtenliğinize ve fedakarlığınıza rağmen, düşmandan daha kötü bozguncular ve işi boşa çıkaranlar kendi içimizden çıkıyor. Ulusal kurtuluş saflarında, hatta parti içinde bela olan, neye nasıl hizmet ettiğini doğru dürüst bilmeyen kişilikler, tüm tarihimizin isyanlarında görüldüğü gibi bu kutsal son umut isyanını, tek yaşam kavgasını belki de çok basit bir nedenle ve iyi niyetlice boşa çıkarabilirlerdi. Ve denilebilir ki düşmandan daha fazla akıllı, sabırlı ve inatçı bir mücadeleyi vermeliydik. Hem de ustaca. Bu cephede geçen yıllarda büyük bir savaşı verdiğimizi rahatlıkla söyleyebilirim.
Siz değerli halkımız!
Bugün çok iyi görüyorsunuz ki mücadele yenilmediği gibi, kazanım yanları ağır basan, hatta zaferin işaretlerini veren bir süreç yakalanmıştır. Düşman gerçekten geçen birkaç yıla, bir halkın son kurtuluş umutlarını yerle bir etmek için yüklendi. Ve unutmayalım, yalnız Kuzey Kürdistan’ın değil, bütün Kürdistan parçalarında nihai çöküş için belki de en tehlikeli katliam tarzını esas alarak haince, gizlice, iki yüzlüce dayatarak yürütmek istedi. Bunu hiç kimse göz ardı etmemeli ve anlamazlıktan gelmemeli. Eğer bir halk, uyanan, hatta savaşan bir halk ve sizler bu en temel savaş gerçekliğini göremezseniz, kötü kaybedeceksiniz. Şimdiki zorluklardan daha fazla zorluk, şimdiki işkenceli, katliamlı yıllardan daha katliamlı, işkenceli yılları ve bu anlamda bitiş yıllarını yaşamak zorunda kalacaksınız.
Bu gün neden dünyanın en gerisinde bir halk durumuna düştüğümüzü çok iyi görüyoruz. Düşmanımız kadar, ona karşı savaşı bilemediğimiz, ordulaşamadığımız ve doğru savaş tarzına sahip olamadığımız için kaybettik ve bu duruma düştük. Bazıları diyebilir ki benimle ne olabilir. Bundan da öte kaybeden bir halkın tekrar dirilmesi, kurtuluşu sağlaması mümkün mü? Biz bunu çok duyduk. Ben kendim ilk günlerimden bu güne kadar halen Parti içinde ve dışında da bu sözü duyuyorum: Bir benimle ne olur, bir bizimle ne olur?
Bu kadar kendini unutmuş, bu kadar özüne ters düşmüş bir insan ve yine bir halk gerçekten çok lanetlidir. Ve bu dünyada hiçbir şeye sahip olamaz. Niçin bu savaş yürütülüyor? Bu işkencelere ve katliamlara neden daha büyük bir direnç göstermek gerekir? Şunun içindir: Bu savaş olmazsa bir hiçsiniz. Çok iyi biliyorsunuz ki eğer bugün dünya da bir adınız varsa, bu savaşla mümkün olmuştur. Kendi öz savaşımını vermesini bilmeyen bir halk, ülkesini bir hiç uğruna terk eder. Nasıl terk ettiğini ve hatta ardı sıra bakmadan kaçtığını bilmeyen bir halk, en kötü düşmüş bir halktır. Ve çok acıdır ki daha düne kadar yaşadığınız gerçeğiniz de buydu. Şimdi sizlerde bir vatanseverlik gelişiyor. Vatan sahibi olmak, özgür bir vatanda, özgür bir yaşamı arzulamak, hepinizde gün geçtikçe gelişiyor. Ve giderek önünde durulamaz bir sel gibi doğal kaynağınıza da döneceksiniz. Bundan kuşkumuz yok. Ama unutmayalım ki daha düne kadar kaçan kaçana ve halen şimdi de herkes gözünü ya düşmanın bir beldesine ya emperyalizmin metropollerine dikmiş gidiyor.
Ve ülke dışına savrulmuş halkımıza soruyorum. Bu yaşamı beğeniyor musunuz? Rezillik şimdi daha fazla değil mi? Vatansızlık ve onursuzluk ne kadar kötü bir şey. İşte bunun için savaş diyorum. Bu özgürlük savaşı belki ekmek ve sudan daha önce gelir. Savaşta belki kesin bir zafer kazanmadık, ama belki de onun kadar ve hatta ondan daha değerli kazandıklarımız var. Savaşı yakalayan ve savaşan bir halk olmak, belki zafer kazanmaktan daha değerlidir. Durumu, koşulları sizin gibi olan bir halkın savaşması, kesinlikle kendi başına zafer kazanmaktan daha değerlidir.
Savaş, köle halklar için bir bayramdır. Şu anda, her gün bunun bayramını yaşıyorsunuz. Bu doğrudur ve öyle olmalıdır. “Neden kolay bir zafer kazanmadık” diye beklenti içinde olmaya hiç gerek yok. Bu savaş on yıl daha sürsün, yeter ki savaşmasını bilelim ve savaştaki bayramı yaşayalım. Bize gerekli olan budur ve siz bu şansı elde ettiniz. Bizzat böyle bir halk oldunuz. İşte savaşımımızın bu yılında kesin ve emin biçimde benim size söyleyebileceğim şudur: Ardı arkası kesilmeyen bir savaşı sağlam temellere oturttuk. Tabii bunun için cesaret, fedakarlık, daha da ötesi siyaset, bizzat hazırlık ve mevzilenme çok büyük çaba ister.
Bir çok konuşmamda belirttiğim gibi, düşmana boyun eğemeyen, direnen bir tarz bile büyük cesaret isterdi. Bunu hepiniz biliyorsunuz. Bir jandarma karşısında kırk büklüm olmadan, teslim olmadan durmak bile bir onurdur. Kendi adını söylemek bir onurdur. “Benim de bir vatanım olmalı” demek bir adımdır. Bu gün bütün bunlar hiç kimsenin kazanım diyemeyeceği, göremeyeceği şeylerdir. Ama ben yıllarca bir adınız için, yıllarca bir cesareti, bir fedakarlık duygusunu yaratmak için hangi çabaları harcadığımı çok iyi biliyorum. Bu konuda inkarcı olmamak gerekir.
Herkes kendisini mutlaka doğru biçimde tanımalı. Nereden nereye geldik, neyle nasıl geldik? Bunu bilmezseniz Parti nedir, Önderlik nedir, şehit kimdir, işkence nedir anlayamazsınız. Ama bunları anlamadan da savaş olmaz. Savaşı anlamadan da yaşam, şeref ve haysiyet olmaz. Artık bu kelimeleri kendimize yakıştırmalıyız. Ben bu dönemde, önümüzdeki yıl ve yıllar içinde çok açıkça söyleyeyim; ne mutlu ki kesin bir zafer kazanırız demeyeceğim ama ardı arkası kesilmeyecek bir savaşı gerçekleştirdiğimizi belirtebilirim. Bize ucuz zafer getirecek bir savaşı kuşkuyla karşılamalıyız. Savaşın potasında çelikleşmeyen bir kişilik, her zaman kaybetmeye mahkum bir kişiliktir. Yıkılmaz, yenilmez kişiliği biz savaş potasında çelikleştireceğiz. Yenilmez ve çelikleşmiş bir halkı, onu düşüncesi, iddiası ve irade gücünü bu savaşta yaratacağız. Yenilmez bir halk olduğumuza artık düşman da inanıyor.
Bu günlerde Kürt raporları yayınlanıyor. “Ya bitecekler, ya bitecekler” diyenler rapor yayınlıyor. “PKK yenemez, bu halkın savaşımını da yenemez” diyorlar. Ama çaresizler. Bu halkı kabul edecek durumları da yok. Düşman büyük bir çözümsüzlüğü yaşıyor. Bu dünyanın hiçbir zaman kabul etmeyeceği kirli savaşı, entrika ile iki yüzlülükle gizleyerek daha fazla sürdürmek istiyorlar. Ancak arkasında güvendiği dostları ve müttefikleri bile artık bunu kabul edemez duruma gelmişlerdir. Artık büyük güçlere, Amerika’sına, Almanya’sına dayanarak bu savaşı yürütemez. İçeride de herkesi, demagojiyle, milli bütünlük çığlıklarıyla kışkırtarak da bu savaşın kirini gözlerden saklayamaz. Düşman bu noktaya gelmiştir. Biz ise direnebildik.
Sonuç olarak ben size açıkça kendi raporumu veriyorum: Düşman kadar ondan daha da tehlikeli bir biçimde savaşmasını bilmeyen, kendini doğru dürüst ordulaştırmayan, hatta halklaştırmayan kişilikler nedeniyle, belki sizler de, şu veya bu oranda hemen hepimiz de çok iyi biliyoruz ki savaş sahasında zayıflıklarımız nedeniyle zordayız. Bazıları çok daha kötü yapıyor. Bunları gördük ve bunlarla amansız savaştık. Çok rahatlıkla söyleyebilirim ki nasıl düşmanı daralttıysak, bu dayattığı en tehlikeli savaşı sınırlandırıp durduysak, içimizde bulunan düşmanın dolaylı müttefiklerini de -kimisi iyi niyetli, kimisi bozguncu, kimisi başıboş- biçimi ne olursa olsun bunların da artık Parti’nin ve ordunun başına bela olan durumlarını sınırlandırdık. Bu ne demektir? Bu, bundan sonra karşı durulan düşmana daha daraltıcı savaşı dayatmak demektir. Bu, savaşı içte de müthiş geliştirmek demektir.
Yeni yıla, savaş yılına bu temelde giriyoruz. Fazla umut vaat etmek istemem. Müjdeler de vermek istemiyorum. Söyleyebileceğim, bu önümüzdeki savaş yılında ben de dahil şahadetler olabilir, ama yenilgi olmaz. Halk savaşının yenilgisi, onun her türlü engel ve tehlikeleri bertaraf edilmiştir. Halk savaşı önümüzdeki yıl içte ve dışta kendini arındırarak, hem niceliğini, hem niteliğini ve çarpıcı tarzını geliştirerek devam edecektir. Bunu küçümsememek gerekir. Gelişen savaş, gelişen kurtuluştur, özgür yaşamdır. Daha fazla savaş, daha fazla özgürlüktür, bağımsızlıktır. Hiç kimse savaştan çekinmemeli.
Ben, sizi önümüzdeki süreçte daha fazla savaşkan bir halk olmaya çağırıyorum. Savaşın korkusu yıkıldı, savaşın fedakarlığı kanıtlandı. Savaşın bir yaşam tarzı olarak kabulü gerçekleşti. O halde bu temel üzerinde daha fazla savaş ve daha fazla savaş için daha fazla örgüt, daha fazla eğitim, daha fazla propaganda demeli. Herkesin, her yerde ailede, tarlada, fabrikada, camide, kilisede, yurt içinde, yurt dışında, dağlarda, şehirlerde, köylerde elinden geleni sunması gerekir. Bir taştan tutalım, en ağır bir silaha kadar. Bir gönüldeki duadan tutalım, bir kılıç darbesine kadar. Durumuna ve koşullarına göre içinden ne geliyorsa, yeteneği neye elveriyorsa, öylesine bu savaşı büyütmeye, tutkuyla devam etmeli.
Biz, düşmana gelin siyasi çözüm yoluna başvuralım dedik. Bu vesile ile bu çağrımı bir kez daha yineliyorum. Ayrıyeten 14 Temmuz direnişi adına on binler direnişe yattı. Başta kahraman on binlerin zindan direnişçiliğini bu vesile ile selamlıyorum. Ve siz halkımız, her taraftaki açlık grevlerine dünya çapında katılım gösterirken, gelin bu kirli savaş yerine çağdaş, uygarca bir çözüm yolu olarak, siyasi diyalog yoluyla meseleleri tartışalım, çözelim diyerek bunun bir barış çağrısı olduğunu açıkça gösterdiniz. Ben de bu barış çağrısını tekrarlıyorum. Ama görünen o ki, düşman hiç anlamak bile istemiyor.
Düşman, yüzyıllardan beri bir çapul savaşını vermekte, barbarca tarzını yürütmekte ısrarlı, bunu hepimiz anlamalıyız. Anlamakla yetinemeyiz, karşı durmalıyız. Ona karşı kendi savaşımızı geliştirmeliyiz. Onun için, savaş çok keyifli olduğu için savaşın demiyorum. Her şeyi barbarca bir savaşla halledeceğini, hatta siz halkımızı ortadan kaldıracağını sanan bir düşman var. Bunu yüzyıllardan beri böyle yaptı. Şimdi de hiçbir dünya milletinin de kabul etmeyeceği bir biçimde, dünyanın gözünün içine baka baka “Ben, seni ya bitireceğim, ya bitireceğim” diyor. Ne cüretle bu sözü söylüyor? Ne hakla, hangi insanlık adına bunu söylüyor? Kimlerin kanunudur bu? Bunu bilmeliyiz ve eğer biz de yüzde yüz bitmişlik yoksa, insanlık onurunu kaybetmemişsek, kahraman zindan direnişçilerimiz, dağ direnişçilerimiz kadar, siz halkımız da artık boyun eğmez, baş eğmez durumda ve mutlaka bir şeyler yapmak gerekir diyorsanız, dalga dalga bu duruma geliyorsunuz ve hatta daha da öndesiniz. Yani bir serhıldanlar dönemine, halkımızın yedisinden yetmişine kadar bir bayram coşkusuyla, her şeyiyle bir isyan dönemine girmesinin tam da zamanıdır diyoruz. Ayağa kalkan ve savaşan halka böyle cevap verebilir.
Bu halkın kutsal direniş savaşımına kalkalım diyorum. Bundan daha yüce, daha fazla savaşla daha fazla onur, daha fazla özgürlük elde edecek tarihi bir sürecin içine girdiniz. Daha dün adını bile ağzınıza almakta çekinen halk, vatanından kaçmak için, adeta öcüden, vebadan kaçar gibi kaçan halk, bugün ruhunu vatanına bağlamış. Ve onun için en büyük fedakarlığı göze almış bir halk haline gelmeniz ne kolaydır, ne de küçümsenir. Eğer biraz daha halk gerçeğimizi, onun özgürlük bilincini, ordusunu ve savaşını tamamıyla anladıysanız, siz en büyük kazanımı daha şimdiden yaşıyorsunuz demektir. Biz bununla yetinmiyoruz, ısrarlı olan düşmana karşı, ısrarlı olan bir halkı, hem de ondan daha amansızca mücadeleye kaldırıyoruz. Çünkü haklı olan ve mutlaka vatanımızda özgürce yaşamak zorunda olan biziz. Eşitlik ve kardeşlik temelinde birlik kadar özgürlük isteyen biziz. Bunun için savaş gerekir mi? Zaten dünyanın en belalı yaşamını siz her yerde yaşıyorsunuz. Yaşamınız savaştan da beterdir.
Siz değerli halkımız, çok iyi biliyorsunuz ki hemen her yerde yaşam sizin için bir zindandı. Bu, savaştan daha zordur. Bilakis savaş yaşamın çekilebilir, kabul edilebilir haline gelmiştir. Savaş bu anlamda gerçekten kabul edeceğiniz bir yaşamdır artık. Ve bu anlamda kabul edilebilir bir yaşama sizi çağırıyorum. Savaş kurtuluştur, savaş şereftir. Savaş maddi olarak, manevi olarak tüm kaybettiklerimizi gün gün kazanmaktır. Bundan daha değerli bir uğraş, bir meslek olamaz. Ve ne mutlu size ki bu savaşı, kendi öz savaşımınızı artık yıkılmaz, yenilmez bir biçimde elde etmiş bulunuyorsunuz. Benim size müjdem ve sizin adınıza bir savaşçı olarak vereceğim destek de demeyeceğim, katkı da demeyeceğim, görevim budur.
Siz, bu temelde bu savaşa daha fazla katılacaksınız. Bu önümüzdeki yılda, yıllarda daha fazla savaş diyeceksiniz, daha fazla özgürlük ve vatan diyeceksiniz. Daha fazla özgürlük ve vatan, daha fazla iş ve emek demektir. Daha fazla manevi, ahlaki gelişme demektir. Bunu artık sonuna kadar anlamalı ve hiçbir şeyle değiştirmemelisiniz. Sizi, bunu her zamankinden daha fazla anlamaya ve gereklerini gerekirse en şiddetli savaşla yerine getirmeye ve kazanmaya çağırıyorum.
Partimiz buna öncülük ediyor. Partimiz hiçbir dönemle kıyaslanmayacak kadar kendi içini arındırmıştır. Savaş tecrübesini kazandığı gibi, belki de dünyada sosyalist temellerde kendini tüm engellemelere rağmen içte ve dışta geliştirerek kanıtlayan ve zafere yürüyen bir parti olduğunu kesinleştirmiştir. Bu parti sizin savaşımınıza öncülük ediyor. Böylesine kendini kazanan, her koşul altında başarıya giden bir partiyi esas almaya devam etmelisiniz. Bu partinin öncülüğünden, mücadelenin gereklerine uymayı ve hatta gereklerinin yerine getirilmesi için doğru parti kavrayışı, doğru parti öncülüğü istemelisiniz. Ve partililer de, gerçekten verdikleri savaşın bu anlamda bir halk savaşı olduğunu, geliştirilmesi gerekenin de onur, özgürlük, bağımsızlık, maddi-manevi zenginlik olduğunu bilerek öncülük rollerini yapmaları gerektiğini kesinlikle bilmeli ve öncülük rollerini böyle oynamalılar. Bunun dışında hiç kimse PKK adına öncülük iddiasında bulunamayacağı gibi, sizi de görevlerinizi kesinleştirmeye, tamamlamaya ve başarmaya çağırıyorum.
Hiç şüphesiz en temel gücümüz, ordu gücümüzdür. ARGK’dir. Ordu gücümüz, halkımızın en savaşkan, en cesur ve fedakar öncü koludur. Ordumuz içinde de, halk savaşının hem stratejik hem uzun vadeli hem de kısa vadeli, ‘nasıl savaşmak gerekir’ sorusuna biz, bu geçen yıllarda büyük cevaplar bulduk. Yanlış ve hatalardan uzaklaşmak kadar doğruları da her zamankinden daha fazla egemen kıldık. ARGK, artık kendi işlerini zafer temelinde yürütecek güce kavuşmuştur. Niceliğini ve niteliğini artık her türlü düşmana karşı başarıyla geliştirip, pekiştirecek duruma gelmiştir.
ARGK savaşçılarına ve özellikle komutanlarına artık diyoruz ki; sizi, bu kadar tecrübeden sonra tarihimizde çok ucuzca kaybettiğimiz durumlara düşmemeye ve oldukça anlaşılır kazanım esaslarına bağlı kalmaya çağırıyorum. Gerçek bir halk ordusunun kişiliğine, özellikle onun disiplinine, onun sabır, inat, dayanışma gücüne, ustalığına her koşul altında ulaşmaya çalışmalısınız. Ve bunun doğru savaş biçimini, günlük, aylık, yıllık olarak geliştirmeyi, komutanlar olarak yine bilinçli savaşçı, savaşanlar olarak bu önümüzdeki süreçte geliştirmeyi bilmelisiniz. Önünde durulamaz bir ordu haline gelebilmek için, kendimizi gerektiği kadar gözden geçirme, yeniden kararlaştırma, tam zafer temelinde bir militan haline getirmeye büyük özen gösterelim. Bunun gereklerini mutlaka yerine getirelim.
Ordu gücümüzü tüm ARGK komuta ve savaşçı yapısını, bu temelde kazanmayı her koşul altında esas almaya, bunun engellerine -ister direkt düşmandan kaynaklansın, hepsine- karşı doğru tavır almaya, engelleri başarıyla aşmaya ve kesin zafer doğrultusunda, esas savaşımın kendi savaşımı olduğunu bilerek yüklenmeye ve kazanım adımlarını pekiştirmeye çağırıyorum.
Tüm değerli dostlarımıza, başta Türkiye halkının bu kirli savaşa karşı olan güçlerine ve kendi kurtuluşunu halkımızın kurtuluşunda gören bütün devrimci, demokrat ve sosyalistlerine, temiz insanlarına!
Bu kirli savaş bizim halkımızdan daha fazla sizin halkınızın mahvına, sizin kirlenmenize yol açıyor. Kirlenmeyi durdurmak için bu savaşı durdurun! Bu savaş sizin savaşınız değildir; ne ulusal, ne sınıfsal savaşınızdır. Bu savaş, bir avuç işbirlikçinin, vatanı satan, emeğinizi yok yere sizden çalanların savaşıdır. Bütün toplumsal yüce değerler üzerine en kirli savaşı yürüten bu büyük vatan hainlerine, halk düşmanlarına karşı çıkmayı becermelisiniz.
Size dayatılan bu kirli savaşı artık bir ulus savaşınız olarak, halk savaşınız olarak görmek bir yanılgı olduğu kadar Kürdistan halkının açtığı bu savaşı, kendi öz savaşımımıza dönüştürerek ve belki de tarihimizde, halkımız kadar çok isyan edip de başaramadığınız kendi savaşımınızı bu vesileyle, bu büyük enternasyonal dayanışmayla verin. Göreceksiniz ki sizin için de nihai kurtuluş bu savaştadır. Bunun günü gelmiştir. Bunun olanakları fazlasıyla vardır.
Başta tüm devrimciler ve özgürlük isteyen Türkiye halkı bunu görmeli, anlamalı ve gereklerini yerine getirmelidir. Ben her zamankinden daha açıkça söylüyorum ki; savaşımımız Türkiye halkının savaşıdır. Başarımız Türkiye halkının başarısıdır. Tüm Türkiye halkını, bunu anlamaya ve gereklerini yerine getirmeye, yine onun öncü devrimci, demokrat, ilerici ve aydınlık güçlerini kendi cephelerini örgütlemeye, başarıya olan inançlarını daha da kesinleştirerek bu önümüzdeki yılı ve yılları kendi öz savaşım yılları ve başarıyla savaşan bir halkın öncü gücü haline gelmelerine, gereklerini yerine getirerek başarmalarına çağırıyoruz.
Dışımızdaki çok çeşitli Kürdistan’lı güçleri de, diğer parçalar dahil olmak üzere ulusal birlik, dayanışma günlerine anlam vermeye, artık neredeyse kesin bir ulusal kurtuluş savaşından da öteye varlık yokluk meselesi haline gelmiş bu savaşımımızı anlamaya, ona karşı durmamaya, eğer istiyorlarsa gereklerini yerine getirmeye çağırıyor ve bu konuda onlara sonuna kadar destek sunacağımızı belirtiyorum. Askeri cephesine katılmıyorlarsa siyasi cephesine, yurt içindeki cepheye katılmıyorlarsa, yurt dışındaki cepheye katılmaya, ama asla engel teşkil etmemeye, yurtseverlik görevlerini bu savaşla çelişmeden yerine getirmeye, bu temelde geçmiş olumsuzluklara, hangimizden kaynaklanırsa kaynaklansın bir daha düşmemeye, büyük bir ulusal ruhla bu önümüzdeki kutsal direnme savaşlarına kendi güçlerince katkıda bulunmaya ve gereklerini yerine getirmeye çağırıyorum.
Dünyadaki dostlarımızın da her zamankinden daha fazla bu savaşımımızı anladıklarına ve destek olmak istediklerine eminim. Savaşımımızın en anlamlı bir enternasyonal savaşı olduğu kesindir. Günümüzde Kürdistan savaşı; devrimin şeref savaşıdır, sosyalizmin onur savaşıdır, demokrasinin savaşıdır. Bu temelde değerlendirdiklerine ve bundan gurur duyduklarına eminken, bundan sonra kendi desteklerini, dayanışmalarını daha da geliştirmeye, küçümsenemez adımları daha sık atmaya ve başarılı olmaya çağırıyoruz.
Siz değerli halkımıza kendi cephemden de şunu söylemek isterim ki: Biz savaşı artık onsuz yaşanılamaz, nefes bile alınamaz bir gerçeklik olarak görüyoruz. Yorgunlukmuş, yıpranmaymış bunlar bizim için hiç önemli değil. Tam tersine bizim yorgunluğumuz, yıpranmamız savaş durursa olur. Ben sizlere şunu hemen açıkça söyleyeyim ki, savaş geliştiği için veya savaşta engeller çıktığı için zorlanıyorum. Savaş zayıflatıldığı için zorlanıyorum, yıpranıyorum.
Şunu çok iyi gördüm ve size de göstermeye çalışıyorum: Savaşın gelişmesi kişinin gelişmesidir. Benim böylesine gelişmem, savaşı biraz bilmem ve gereklerine uymamdan ötürüdür. Buraya gelmeyi bilen bir kişi olarak, savaşın neye kadir olduğunu ve halk savaşının ne destanlar yazabileceğini görerek bunun kendi gerçeğimize ve halkımızın özelliklerine göre, nasıl olması gerektiğini hem çok iyi bilince çıkarıp, hem de gereklerini iğne ucu kadar yerde ve dönemlerde, yerine getirerek ve şimdiye kadar buraya gelmeyi başararak diyorum ki; insanoğludur, bir taşta düşer başına yere yıkılır, her an fiziksel olarak gidebilir. Ama bir kurum olarak önderlik, biz olsak da olmasak da bu savaşı başarıyla yürütecek noktaya gelmiştir.
Kişilere bağlı olmak yerine, işlerin teşkil ettiği kişilik tarzına, savaş tarzına bağlı kalmak sizler için oldukça önemlidir. Bizim fiziki varlığımızdan ziyade, temsil ettiğimiz düşünce gücü, moral gücü, siyasi ve askeri savaş tarzımızı anlamayı bilin. Bu, sizin kendinizi kazanmanız demektir. Bana bağlanmaktan ziyade, bu gerçeklere bağlanın. Bunlar sizin zafer gerekçelerinizdir. Sadece fiziki olarak yaşamak değil benimki. Öyle bir tarz yarattık ki, mezarda bile olsak bu ülkede bu savaş yürüyecektir. Doğal sonuçlarına, amaçlarına ulaşıncaya kadar sürecektir. Biz bu temelde bu savaşa anlam verdik, buraya kadar getirdik. Tabi ki bundan sonra da yürüteceğiz. Bunu herkes böyle anlamalı.
Bizimle bu savaşı yürütmek durumunda olan bütün önde gelen kadrolarımız da, artık bir şeyleri kesinlikle anlamak zorundadırlar. Biz herhangi bir kişi olarak değil, adını bile ağızlara alınmaktan ürkülen bir ad olarak anılmalıyız. Yıllarca tek başına bir savaşı, kendi içinde yürüten bir kişi olarak bu savaşı buraya kadar getirdim. Bunun nasılını artık anlamalısınız. Bir önderlik kendini buna nasıl verdi ve nasıl gerçekleştirdi. Bunu görüp değerlendirmeli ve gerçekten yol arkadaşlığını doğru yapmalısınız. Yapmazsanız kabul göremezsiniz.
Çok açıkça söylüyorum; benim halkla sorunum yoktur. Hatta düşmanla da benim fazla sorunum yoktur. Onun anladığı dilde ne yapması gerekirse onu yapıyorum. Benim sorunum, sözüm ona bizimle yol arkadaşlığı yaptığını sananlaradır; -özellikle de savaşçılara da değil, benim onlarla da sorunum yoktur- savaşın kurmaylığını paylaşmaya, komuta, kadro gücü olmaya, öyle olmaya çalışanlara benim sözlerim var. Ben en çok onlara yükleniyorum. Önderlik gerçekliğini, komuta gerçekliğini doğru kavramak zorundasınız. Bizimle doğru bir savaş yaşamını paylaşmayı bilmelisiniz. Burada asla aldatma, aldanma olmamalıdır. Ciddi yetersizlikler kabul edilemez.
Zamanında, yerinden komuta kişiliği sergilenmeden komuta gücü haline gelinemez. Hele hele çoktan lanetli ağalık, bürokratlık hastalıklarına tutularak hiç mi hiç komutanlık, militanlık yapılamaz. Bu anlamda bütün önder güçlerimizi, kadrolarımızı doğru önderlik tarzını kesinlikle anlamaya, gereklerini mutlaka yerine getirmeye çağırıyorum. Size çok müsamaha ettik, çoğu yanlışlıklarınıza belki göz yumduk ama sinemize yediremedik. Ama bunu daha fazla böyle sürdüremeyiz. Savaşın acımasız kurallarını sizler için de yürütmek zorunda kalacağız. Hazin sonuçlarla karşılaşmamak ve ucuz kaybetmemek için insanlığınıza güvenin. Kazanabilen bir komutan olmanız için, her sahada kendisiyle mücadele eder bir önder kadro olmanın gereklerini artık kavrayın. Bunun için çok kapsamlı çözümlemeler geliştirmek kadar, olanaklarını da seferber ettik. İsteyen onunla dev bir yürüyüşün sahibi olabilir.
Sizleri bu temelde Önderlik gerçeğini kavramaya, özellikle bir komuta önder kadro olmaya, onun gereklerini hem derinden büyük bir ciddiyet ile, sorumlulukla kavramaya, hem de yerine getirmeye bu vesileyle çağırıyorum. Siz, bu temelde bu önümüzdeki savaş yılının üzerine yürürken, hem heyecanlı ve coşkulusunuz, hem de kazanmak için hazırlıklarınız büyüktür.
Hemen her cephemiz yürüyüş, hem de savaş yürüyüşü halindedir. Bu devam edecektir. Düşman ya çağdaş çözüm yollarından anlar, bunu siyasetle halletmek ister ya da kör şiddette direniyorsa, halkların amansız şiddetin ne olduğunu anlayıncaya kadar yürüyüşümüz devam edecektir.
Ben bu temelde halkımızın 15 Ağustos Atılımı’nın on birinci yılını kutlarken, on ikinci yılının da üstün başarılarla dolu geçmesini diliyorum. Halkımızın, her zamankinden daha fazla bağımsızlık ve özgürlük için savaşan bir halk haline gelme yolunda, kendi öz savaşımıyla bu yılı da kazınması için, daha fazla fedakarlık, daha fazla cesaret ve daha fazla savaş için ileriye atılmasını ve başarmasını dilerken, sonsuz selam, sevgi ve saygılarını sunuyorum.
Yaşasın Halk Savaşı!
Parti Önderliği
08 Ağustos 1995