Göç olgusu ve toplumsal yabancılaşma 

0
22

RIZGAR AMED

6.BÖLÜM

Kapitalist Modernitenin Dağıtma Tekniği ve Çözümün Toplumsal Temeli

Göç insanlık tarihi kadar eski bir olgudur ancak modern çağda bu olgu yalnızca mekânsal bir hareket değil aynı zamanda sosyal psikolojik ve ideolojik bir kırılmaya dönüşmüştür günümüzde göç bireyin yaşam alanını değiştirmesi değil köklerinden koparılması belleğinin silinmesi ve toplumsal bağlarının çözülmesi anlamına gelir Önder Apo göçü sadece sonuçları üzerinden değil sistemin kendisiyle ilişkili yapısal bir biçim olarak değerlendirir çünkü kapitalist modernite yalnızca yerinden etmez dağıtır parçalar yalnızlaştırır ve yeniden biçimlendirir.

Kürt halkı için göç olgusu tarihsel olarak zorla yerinden edilme baskı şiddet ve asimilasyon süreçlerinin doğrudan sonucu olarak şekillenmiştir boşaltılan köyler yakılan evler faili meçhuller ve bunların ardından gelen şehir içi yerleşim politikaları sadece fiziki bir hareket değil sistematik bir toplumsal kırılmadır bu kırılma yalnızca mekânsal değil zihinseldir insanlar yalnızca topraklarından değil kendilerinden de koparılırlar Önder Apo göçü bu nedenle kimliksizleştirmenin en etkili aracı olarak tanımlar.

Göç süreci bireyin toplumsal ilişki ağlarının çözülmesine sebep olur akrabalık dayanışma kolektivizm ve ortak yaşam pratikleri zayıflar yerine bireycileşme rekabet güvencesizlik ve yalnızlık geçer bu değişim salt ekonomik değil kültürel ve politik boyutlara da sahiptir özellikle kadınlar ve gençler bu süreçten doğrudan etkilenir kadın emeği görünmezleşir toplumsal denetim artar gençlik yönsüzleşir ve şiddetle iç içe geçer bu nedenle göç bir demografik veri değil ideolojik bir mekanizmadır.

Önder Apo kapitalist modernitenin göçü bir yönetme biçimi olarak kullandığını belirtir bireyleri toplumdan kopararak onları sisteme entegre etmek çok daha kolaydır çünkü toplumsallıktan kopmuş birey direniş üretemez aidiyet kuramaz kolektif mücadele içinde yer alamaz bu noktada göç ettirilmiş bireyin sisteme karşı potansiyeli pasifleştirilmiş olur Önder Apo bu pasifleştirmenin ancak örgütlü yaşamla aşılabileceğini vurgular çünkü toplumsal bağ kopmadan özgürlük üretilemez.

Göçle birlikte gelişen en temel sorunlardan biri de yabancılaşmadır birey kendi geçmişine kültürüne diline inancına ve kolektif belleğine yabancılaşır bu süreçte bireyin gündelik yaşamı sistemin yeniden üretim alanına dönüşür medya eğitim ekonomi ve şehir planlaması bireyin düşünme biçimini şekillendirir bu noktada Önder Apo bireyin yeniden toplumsallaşmasının ancak özgürlükçü bir yaşam modeliyle mümkün olacağını belirtir bu model ise yalnızca köye dönmek ya da nostaljik aidiyetler kurmak değil bilinçli ve örgütlü topluluklar inşa etmekle mümkündür.

Demokratik Modernite paradigması bu anlamda göç olgusuna karşı yalnızca mekâna dönüşü değil toplumsal örgütlenmeyi esas alan bir yaklaşım sunar mahalle meclisleri kadın komünleri gençlik inisiyatifleri ve kültürel üretim birimleri göçle parçalanan bağları yeniden örmenin somut araçlarıdır bu yapılar bireyi yalnızlıktan çıkarır toplumsal özne haline getirir ve direnişin maddi zeminini kurar çünkü Önder Apo’ya göre direniş yalnızca bir refleks değil bir yaşam biçimidir.

Toplumsal çözülme ve yabancılaşma ancak yeniden ilişki kurarak aşılabilir bu ilişkinin ilk adımı bireyin kendisiyle barışmasıdır kimliğini yeniden tanıması geçmişiyle hesaplaşması ve kolektif bir gelecek inşa etme iradesi göstermesidir bu süreç bireysel değil toplumsal bir örgütlenme süreci olarak işler dolayısıyla çözüm yalnızca devletten değil toplumun kendi kendini yeniden inşa etme kapasitesinden doğar.

Sonuç olarak göç kapitalist modernitenin bireyi toplumsallıktan koparmak için kullandığı sistematik bir araçtır bu araç yalnızca mekânsal değil ideolojik bir kuşatma yaratır Önder Apo bu kuşatmayı ancak ahlaki ve politik toplumun yeniden inşasıyla aşabileceğimizi belirtir çözüm bireyin aidiyetini bulması toplumun yeniden örgütlenmesi ve yaşamın birlikte örülmesiyle mümkündür bu nedenle göç karşısında önerilen model yalnızca geri dönmek değil ileriye dönük örgütlenmiş bir topluluk olmaktır.

7. BÖLÜM

Toplumsal barışın teorik ve pratik temelleri Önder Apo’nun çözüm paradigmasından geleceğe yönelik stratejik bir bakış

Barış kavramı tarih boyunca çoğu kez sadece çatışmasızlık olarak tanımlanmış sessizliğin düzenin ya da geçici uzlaşmaların adı haline getirilmiştir oysa Önder Apo’nun çözüm yaklaşımında barış bir durum değil bir inşa sürecidir bu süreç sadece silahların sustuğu bir alan değil toplumun yeniden konuşmaya başladığı örgütlendiği bilinçlendiği ve kendi öz gücünü açığa çıkardığı bir toplumsal diriliştir bu nedenle barış devletin lütfu değil toplumun iradesidir.

Önder Apo çözüm fikrini ne bir geri çekilme ne de bir teslimiyet süreci olarak ele alır tam tersine bu fikir halkın kendi kaderine el koyma iradesidir çünkü çözüm yalnızca devletin atacağı adımlarla değil halkın örgütlülüğüyle mümkündür bu nedenle çözüm paradigması sadece siyasal değil ahlaki toplumsal tarihsel ve ideolojik temellere dayanır bu temeller kurulduğunda barış sadece mümkün değil aynı zamanda zorunlu hale gelir çünkü özgürlük artık ertelenemez hale gelmiştir.

Çözüm süreci sadece masada yürütülen teknik görüşmeler değil toplumun her hücresinde hissedilen bir dönüşüm olmalıdır Önder Apo bu nedenle çözümün stratejik boyutunu halkla birlikte ele alır ev ev mahalle mahalle örgütlenin çağrısı bu stratejinin taktik bir parçası değil kurucu ilkesidir çünkü toplumun örgütsüz olduğu bir zeminde en iyi çözüm önerileri bile karşılık bulamaz çözüm ancak örgütlü bilinçle birleştiğinde yaşamsal hale gelir.

Bu örgütlülük yalnızca siyasal değil kültürel ekonomik ahlaki ve ekolojik alanlarda da inşa edilmelidir çünkü çözüm yalnızca siyaset alanının meselesi değildir yaşamın tamamını dönüştürmesi gerekir kadın özgürlüğü bu inşanın merkezinde yer alır çünkü kadın sadece bir toplumsal kategori değil bütün bir uygarlık biçiminin yeniden kuruluşunun anahtarıdır kadının örgütlenmediği bir toplumda barış sadece geçici bir ateşkestir bu nedenle Önder Apo çözüm paradigmasını kadın devrimiyle birlikte kurar.

Demokratik Ulus modeli bu çözümün kuramsal ve pratik çerçevesidir bu model ulus-devletin bastırıcı tekçi yapısına karşı halk temelli yerel çoğulcu ve eşitlikçi bir alternatif sunar bu modelde toplum kendini yeniden kurar devlet merkezli değil topluluk temelli bir yaşam örgütlenir bu nedenle barış sadece bir anayasa maddesi değil bir yaşam biçimi olur çünkü barışın teminatı devlet değil toplumdur Önder Apo’nun paradigması bu yüzden devlete rağmen değil devlet ötesinde bir çözüm geliştirir.

Çözüm sürecinin başarısı sadece siyasal aktörlerin niyetine değil toplumsal tabanın bilincine dayanır bu nedenle barış yalnızca bir imza değil bir örgütlenme sürecidir mahalle meclisleri kadın komünleri gençlik inisiyatifleri kültürel kurumlar ve yerel medya araçları çözümün gerçek taşıyıcılarıdır bu yapılar yaygınlaştıkça çözüm halkın gündeliğine nüfuz eder ve barış salt bir uzlaşma değil süreklilik kazanmış bir yaşam haline gelir.

Bugün Ortadoğu halklarının yaşadığı çok yönlü kriz çözüm fikrini sadece bir talep değil tarihsel bir zorunluluk haline getirmiştir savaşın kuşattığı yoksulluğun derinleştiği ayrımcılığın meşrulaştığı bir ortamda barış fikri ancak halkların ortaklaşmasıyla yeniden doğabilir Önder Apo’nun paradigması bu ortaklığın teorik çerçevesini ve pratik araçlarını sunar çözüm artık ertelenemez çünkü bu çözüm yalnızca Kürt halkı için değil bölgenin bütün halkları için bir gelecek meselesidir.

Sonuç olarak toplumsal barış Önder Apo’nun çözüm paradigmasında bir arzu değil bir örgütlenme sorunudur bu nedenle çözüm için atılacak her adım toplumu bilinçlendirmeyi kadın öncülüğünü güçlendirmeyi yerel örgütlülüğü yaygınlaştırmayı ve demokratik yaşam biçimlerini inşa etmeyi hedeflemelidir çözüm devletin iç reformlarıyla değil toplumun öz dönüşümüyle mümkündür çünkü özgürlük dışarıdan verilen değil içeriden kurulan bir hakikattir ve bu hakikat bugün ev ev mahalle mahalle örülmeye başlamıştır.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here