Devletli-egemenlikli sistemde kadının durumu ve özgürleşmesi

0
154
KEMAL SÖBE
İnsanın kendi türünü ezmesinin zirvesini yaşıyoruz. Bu ezilmişlikten en çokta etkilenenler kadınlar olmaktadır. Egemenlik ve güç sahip olmak ve kendini yaşamın merkezine koymak ve hükmetmektir. Bu hükmetme durumu, kadını da büyük etkilemektedir. Yani kadında egemenlik altında yaşıyor. Öyle ki her ev bir devlet işlevi görüyor. Her erkek, kendi evinde bir reis ve beydir. Devletler böyle ufaktan başlamamış mıydı? Bey-reis oldu kral-hükümdar ve Allah’ın gölgesi ve bu sonraları devlette ifadesini buldu ve her yeri iktidar ve güç kaynağı haline getirdi. Sahip olma bir tutkuya dönüşünce, bunun için hiçbir kural tanınmıyor. Bu sahip olma ve yönetme durumu, savaşların en ana nedeni olmaktadır. Savaşlar güç ile gerçekleştiği için, erkek ön olana çıkıyor ve kadın ise arkada kalıyor ve çok önemli görülmüyor. Savaşan erkek olduğu için,  her şey erkekten sorulur oluyor. Kadın ise, arka plana itiliyor.  Çünkü güçsüzün sözü ve etkisi olmaz yani hükmü yoktur. Bu durumda, ev işi yapmak, çocuk doğurmak, yemek yapmak, çamaşır yıkamak ve bu gibi işler kadının yapabileceği işler olarak görülüyor. Yani hayat güç üzerine kurulu olduğu için,  erkeğin her yerde etkisi büyüyor ve her şeyin sahibi olarak görülüyor. Devletli sistem bu şekilde gelişim gösteriyor.  Her şeyin temeli güce dayandığı için, güçsüz olan var olmuyor yaşasa bile. Yani fiziki yaşam yaşanmışlık olmuyor güçlü olmayınca. Kadınlarda, erkek egemenliğine dayalı sistemlerde güç olarak görülmedikleri için, yaşamın merkezinde değil yani gücün merkezinde değil, yaşamın kıyısında tutuluyor ve her türlü aşağılanmaya ve itilip kakılmaya maruz kalıyor. Hatta öyle bir noktaya kadar geliniyor ki kadın insan olarak bile görülmez oluyor.
Hayatın dışında itilenler, bir süre sonra nesne ve eşya olarak görülüp pazarlık konusu oluyor. Kadınlar evlenecekleri zaman, başlık parası dedikleri işte kadını parayla sahibine yani kocası olacak kişiye satmaktır. Bütün bunlar, kadının fiziken zayıf olmasıyla ilintilidir. Hayat güç üzerine kurulu olduğu için, zayıf ve gücü olmayanları insan olarak bile görmüyorlar. Hani derler ya, elinin hamuruyla erkeğin işine karışma diye. İşte erkek demek güç ve egemenlik demektir, şiddet demektir, devlet demektir. Güç ve şiddetin olduğu yerde barış ve özgürlük olmaz, savaş ve egemenlik olur. Erkek egemenlikli devletli sistem dediğimiz sistem, güç ve savaşa dayanıyor. Yani mülkü olanın gücü oluyor. Gücü olanda her şeye sahip oluyor. Kadın bir eşya olarak görüldüğü için, kadınınsa sahibi oluyor. Yani dünyada sahipsiz hiçbir şey yok, her şeyin bir sahibi var devletli sınıflı sistemde. Devlet her şeyin sahibidir kapitalizmde. Kapitalizm erkek eliyle yürütüldüğü için, kadında bu sistemde hala esir ve mülk olarak görülüyor. Erkek egemenlikli kapitalizmde, erkekleşmiş kadınlarda az değildir yani. Egemen olma, sahip olma zihniyeti aşılmadığı sürece kadın ezilmeye devam eder. Sadece kadın ezilmiyor, bir bütünen insan eziliyor ama kadın daha çok eziliyor. Çünkü kadınında sahibi var. İnsanın insanı ezmesi sona ermediği sürece, kadının kurtuluşu bir hayal olacaktır. İnsan insanı sahip olmak için eziyor. Mülk konusu egemenliğe ve iktidara yol açıyor. İnsanın bitmeyen hırsları ve sonsuzluğa dek yaşayacağı düşüncesi, güç ve egemen olmayla insan olunabileceği zihniyeti insanı insani özden uzaklaştırmıştır.
 İnsan güç ve mülk sahibi olmakla değil, sevgiyle ve insancıl olmayla insan olur. Bunun için, güç olmaktan ve egemenlikten uzak kalmakla ve kadınla uyumlu olmakla iyi bir yaşam kurulur. Erkek kadını bir eşya olarak değil bir insan ve eş olarak görecek. Kadını bir eşya olarak gören erkekte aslında eşya haline gelmiş oluyor. Çünkü egemenliğin olduğu bir sistemde kimse özgür ve kendine ait değildir. Günümüzde, kadında hala erkek egemenlikli sistemi yaşıyor. Her şeyi erkekten bekleyen, erkeği her şeyin sahibi olarak gören kadın nasıl özgür olacak? Kadının kendini üretken yapısına tekrar sahip olması gerekiyor. Kadının erkek karşıtı cins olması üretken olmasına engel değildir. Güce dayalı sistemler kadının üretkenliğini aşındırmış kadını eve hapsetmiş, yeteneğini yok etmiş. Bu açıdan, kadının tekrardan hayatın her yerinde aktif olması gerekiyor. Kadın, erkek nede olsa çalışıyor benim bir şey yapmama gerek yok dediğinde erkeğe bağımlı olma durumu bitmez ve eve hapsolma devam eder. Kadın, önce kafasındaki esaretten kurtulacak. Yani erkeğe ait olan bir mülk olmaktan çıkacak. Kadın, erkeğin özgür bir hayat arkadaşı olacak. Aynı zamanda, erkekte kadının özgür bir hayat arkadaşı olacak. Her iki cins birbirine özgürlük anlayışıyla yaklaşacaklar. Özgürlük anlayışının olması için, egemenlik ve sahip olma hırsının bitmesi gerekiyor. Mülk ve egemenlik hırsı insanı esaret altına alır ve bütün insani erdemlerden uzaklaştırır. Mülkün, egemenliğin ve iktidarın olduğu koşullarda hiçbir insanlık tükenmiştir ve her türlü kötülük vardır.
İşte günümüzdeki emperyalist savaşların hala devam etmesi ve insanların acımasızca katledilmesi, adı geçen bu egemenlik ve iktidar olma zihniyetinden kaynaklanıyor. Bunun faturasını da en çok kadınlar ve çocuklar ödüyorlar. Erkeğin kadına yönelik şiddeti, devletin egemenlik yoluyla topluma uyguladığı faşizmin kendisidir. Demek ki güç ve iktidar olmak zulme ve faşizme götürür ve bunun övünülecek bir tarafı kesinlikle olmaz. Çünkü insanların çoğunluğu güce adeta tapıyorlar. Tapmak itaat ve kulluk demektir. İşte modern kölelik olan kapitalizm gücün ve iktidarın zirveleştiği sistemin kendisidir.  Bu sistemde, genelde insan toplumu ve özelde ise kadın bir meta olarak kullanılıyor. İnsanın hiçleşmesi dediğimiz olan işte budur. Yani insanın güce ve iktidara boyun eğmesinin sonuçları. Bu sistemde sadece boyun eğen değil boyun eğdirende aslında kölelidir. Yani köle kadar kile sahibi de köledir. Sistem köleci sistem olunca kimse özgür değildir. Demek ki sadece kadının değil erkeğinde özgürleşmesi gerekmektedir. Bir bütün olarak insanın özgürleşmesi ve pranga olarak görülen iktidar ve egemen olma sevdasından vazgeçmesi gerekmektedir. Vazgeçmeyen insan özgür olamaz. Yeni insan dediğimiz insan, iktidardan ve egemenlikten uzaklaşmış, sahip olmaktan arınmış, insan sevgisiyle donanmış, vicdan ve ahlak sahibi insan olabilmektir ve bu hem kadın hem de erkek için geçerlidir.  Bu açıdan vicdan ve zihniyet devrimi olmazsa olmazdır. Her insanın içinde bir devlet vardır. Herkes, önce kendi içindeki gizli devletten arınacak. İnsanın içindeki gizli devlet sahip olma, güç ve egemenlik hırsıdır, kurnazlıktır, kıskançlıktır, hasettir, kindir, bencilliktir ve bunlar devletin insan içindeki hücreleridir. Bunlardan temizlenmek bir vicdan ve ahlak devrimiyle olur.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here