Çözümün anahtarı demokratik ulus

0
163

ROZA ERZURUM

ABD’nin gündemleştirmek istediği Büyük Ortadoğu projesinin başarı şansı neredeyse yoktur. Zaten bu proje ulus devletlere dayalıdır. Benzer birçok proje Ortadoğu’yu daha çok karışıklığa itmiştir. Son projenin yol açtığı durumlar farklı olmamıştır deyim yerindeyse gelen gideni aratmamıştır. Ulus Devlet mantığı aşılmadıkça hiçbir proje Ortadoğu’yu yaşadığı derin bulanımlar ve sorunlardan kurtaramaz. Gerek var olan Arap birliği gerekse İslam örgütleri teşkilatı yani (Afganistan, Arnavutluk, Azerbaycan, Bahreyn, Bangladeş, Benin, BAE, Darulselam, Burkina Faso, Cezayir Cibuti Çad, Endonezya, Fas, Fil dişi sahili, Filistin, Gabon, Gambia, Gine, Gine Bissau, Guyana, Irak, İran, Kamerun, Katar, Kazakistan, Kırgızistan, Komorlar, Kuveyt, Libya, Lübnan ) gibi devletler aynı ulus devlet mantığı ile zehirlendikleri için hiçbir sorunda çözümleyici rol alamazlar oynayamazlar. Mevcut zihniyet yapılanmasını aşmayan hiçbir güç asla çözüm şansları olamaz.

Ayrıca ABD ve yerel hegemon güç İsrail’e karşı gerek İran’ın gerekse Türkiye’nin Hizbullah ve DAİŞ üzerinde yürüttükleri nüfus savaşları, sorunları daha da içinden çıkılmaz bir hale getirmekten başka bir rol oynayamaz. Hele hele pay koparma savaşları iyice çıkmaza sürüklemekten başka rol oynamamıştır. Tüm eski ve yeni ulus devlet oyunlarının Ortadoğu’yu getirdiği durum gözler önündedir. Sorun çözüyoruz diploması bunun içindir. Adı altında daha da büyümüş ve içinden çıkılmaz ucube bir hal alan Ortadoğu’nun durumu bütün çıplaklığı ile gözler önündedir. Ulus devlet anlayışı yapısal bir anlayıştır. Ve bu da ulus devletçilikten kaynaklanmaktadır. Aynı sadelikle değerlendirdiğimiz Demokratik Modernitenin Demokratik Özerklik yapılanması bu kaotik durumdan çıkışın en uygun eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik her anlayışı kapsayan fikir ayrıcalığına düşmeyen demokratik bir modeldir. İlk ulus devlet anlayışı ulus devlet yaratan Napolyon şu sözlerle ulus devleti anlatmıştır. ‘Bu insanlar ulus devletinin yurttaşlarıdır, yurt_ ordunun askeridir. Bir ulus devletinin yurttaşı olmanın sorumluluğu ile bir ideal uğruna savaşıdır.’ Cümleleri ile ulus devlet meşrutiyet kazanmıştır. Her ne kadar Napolyon ulus devlet anlayışını başlatmış olsa da Britanya geliştirdi, ABD en korkunç en iğrenç halini yansıtıyor ve yaşıyor yaşatılması için toplum hafızalarına enjekte ediliyor. Özelikle günümüzde Afganistan’dan Fas’a Kafkasya’dan Orta Afrika’ya oradan da İsrail-Filistin savaşına kadar bir çok bölgede  sıcak savaşlar yaşanıyor. Yaşanan durum sistemin zavallılığını en zayıf halini gösteriyor. Özelikle batının Ortadoğu’ya geleneksel yaklaşımı batının çok zayıf olduğunu gösteriyor. Batının iki yüzyılda oturtmaya çalıştığı kaosu derinleştirmekten öteye gitmedi. İster İslam cilalı modernite işbirlikçileri ister radikal ister ılımlı sonuç almayan siyaset İsrail ve Filistin savaşına örnektir. Ne İslam olarak ne de başka türlü kapasiteleri vardır. Bölgede anarşiden kaostan, öte durumlar yaşanmasına rağmen başarılı çıkışların devreye girdiği pek söylenemez söylenebilecek tek durum kaotik durumun sürekli tekrarlayan kaynağıdır. Bunu anlatırken ne doğunun kendi eski uygarlık türlerinden birini yeniden canlandırması mümkündür, ne de batının kendi monernitesini tek taraflı enjekte etmesi söz konusu olabilir. Yıllardır karşılıklı dayatmaları aşamayan zihniyet hiçbir toplumsal soruna çözüm gücü olmamıştır. Aksine toplumları bitirme noktasına getirmiştir. Bunun aksine taraflar birbirini inkâr ederek çıkış yapamaz. Yeni çıkışların batı bilimi oryantalizmi ile sağlanamayacağı gözler önündedir. Doğunun ise toplumsal doğasının bilimi yani endüstriyalizmi ve felsefedeki çıkışları ise öncülerini bekliyor. Her iki tarafında arzularında ancak bilimin üretimi, örgütlenmesi ve hareketlenmesi ortak akıl ve toplumsallaşmayla gerçekleşebilir.

Afganistan, ırak, İran, Lübnan, İsrail, Filistin başta olmak üzere diğer Ortadoğu ülkelerinde siyasi bunalımların vardığı düzey savaşı körüklemekten öteye gidememiştir. Bu savaşların kısaca tarihlerine bakıldığında ister milli ister dinci yaklaşımları emperyalizmin imalatları oldukları gibi hizmet etmekten öteye rol almamıştır. Ucube yaratımlar oldukları için ucube tarzda estirdikleri TERÖR nedeniyle topluma hiçbir fayda sağlamamışlardır. Ortadoğu’da iktidar ve ulus devlet güçleri kadar ajan rolünü gizleyen başka alan göstermek mümkün değildir. Bunda iktidar ve devlet oyunlarında edinilen binlerce yıllık tecrübenin ve ideolojik hegemonyanın da binlerce yıllık payı vardır. Batı doğu sentezinde devlet iktidar krizlerini anlamak için Afganistan, Irak Suriye, İsrail ve Filistin’i görmek mümkün olacaktır. Bu durumun tarihsel temeli ile uygarlık sistemini anlamak yerinde olacaktır. Bununla ulus devletçiklerin zihniyeti çözüldükçe beş bin yıllık uygarlık ve iktidar geleneği de çökmektedir. Ortadoğu’da iktidar ve devlet krizleri ancak uygarlık temeli olarak çözümlenirse kavranabilir. Kapitalist modernitenin son iki yüz yıllık ulus devlet cilası uygarlık krizini göz ardı etmemeli hatta artık izin verilmemeli. Kaldı ki ucube ulus devlet anlayışı ile kaotik özeliklerini Ortadoğu’da sergilediği utanç verici savaşı bu durumu sergilemiştir.

Temel bir bakış açısı ile düşünüldüğünde söylenebilecek ilk husus genelde toplumsal soruna özelde ise kriz ve kaostan çıkışa ilişkin ne geleneksel Ortadoğu ne de modern Avrupa hâkim güçlerin sunabilecekleri bir çözüm gücü olmadığıdır. Kendileri kriz ve sorun gücü olan güçler elbette çözüm gücü olamazlar. İster dincilik ister milliyetçilik adına olsun geleneksel tarihe sığınılarak OLUNAMAZ. Çünkü geleneksel dinciliğinde milliyetçiliğinde tarihleri bellidir. Bu sayede ABD Osmanlıyı tekrar diriltirse İslamiyet hortlarsa ki nüveleri anlık yaşanıyor gerek Hizbullah gerek DAİŞ ve gerek zamanın El Kaidesi bu da ABD’nin eseri olacaktır. Yani ulus devlet çözümün yolunu değil ancak halklara yarattığı tahribatla cehennemi vaat edebilir

Modern güçlerin sunabilecekleri çözümleri de yoktur. Kendileri en sorunlu ve sık krizli bir sistemin inşacıları iken, nasıl çözüm olabilecekler? Güncel finansal kriz küresel ve yapısal boyutuyla çıkış bulamazken Ortadoğu gibi temelleri yüzyıllar ötesine dayanan modernitenin daha da içinden çıkılmaz hale getirdiği sorunlar ve krizlerine hangi çözümü getireceklerdir? Sadece sanal kâğıtlarla ve rakamlarla oynayarak mevcut dünya üretiminin on katı kadar vurgun yürüten sistem çözümün değil ancak cehennemin yolunu açar. Merkezi uygarlığın ana ülkesi ve bölgesinde yaşanan büyük kaos, ulus devletçiliğinin ve iktidar paylaşımcılığının iflasını tüm yönleriyle ortaya koymaktır. Bu kaos İsrail-Filistin, İsrail-Irak, İsrail-Suriye ve Afganistan ulus devletçiklerinin ve kökeni en gelişkin hiyerarşilere dayalı olan iktidarcılığın tüm maskelerini düşürmüş, sorunların temel kaynağının teşkil ettiklerini kesinleştirmiştir. Sınırsız şiddet, terör, savaşlar hak ihlalleri, hukuk ihlalleri, kanunsuzluk, değer gaspları, ahlak dışı yöntemlerle yaratmak istedikleri homojen toplum ya köleliği kabul edecek ya da savaştan kaçınılmaz bir mücadele yürütecek. Katliamcılar ancak homojen köle toplum aklıyla beslenirler. Ulus devlet aklı ile beslenenlerdir.

Üçüncü dünya savaşına gelince Irak, Afganistan, Lübnan, Pakistan, Türkiye, Suriye, Yemen, Somali, hiç görünmese bile Mısır başta olmak üzere belli başlı ülkelerde olup bitenlerin bilançosunun çoktan birinci ve ikinci savaşlarında ki bilançoları bir çok yönden açmış olması bu savaşın anlaşılması için yeterlidir. Zaten nükleer silahlar nedeniyle üçüncü dünya savaşının parçalı ve yer yer caydırıcı olacağından zamana yayılacağı ve değişik teknolojilerle yürütüleceği anlaşılır bir husustur. NATO’nun Lizbon zirvesiyle başlattığı İran’a uyguladığı ambargo ambargoyla birlikte gittikçe kutuplaşan güçler Çin’in, Rusya’nın, İran’ın, ABD’ye karşı bloklaştığı anlaşılmalıdır. Rusya Ortadoğu’ya İran’a verdiği Şia hilali sözü ile hakim olmak istiyor. Buda üçüncü dünya savaşı hakkında bize gereken bilgiyi veriyor. Üçüncü dünya savaşı bir gerçektir. Ve ağırlık merkezi Ortadoğu coğrafyası ve kültürel ortamıdır. Sadece üçüncü dünya savaşının yoğunluk merkezi Irak, Suriye İsrail, Filistin savaşları birer ülke sorunları olmadığı ve hegemonik çıkarları temelinde olduğunu anlamak gerek bu savaş anca İran’ın tamamen etkisizleştirilmesi, Afganistan ve Irak’ın  istikrara kavuşması Suriye’nin İsrail’in, Filistin sorunu beraberinde Karabağ, Kaşmir, Musul, Kerkük sorunlarıyla birlikte Çin’in ve Latin Amerikan’ın tehdit olmaktan çıkarılmasıyla sonlanabilir. Son zamanlarda İran’ın benzer Ortadoğu hegemonik hesapları olması aralarında gerginliği iyice tırmandırmıştır. Dolayısıyla oldukça çatışmalı geçecek bölgesel hegemonik bir mücadele söz konusudur. Daha da büyümesi kaçınılmaz ulus devlet sorunlarını, karşılıklı hegomonik hesapları doğurmaktadır.

Devam edecek…

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here