İlişki gerçeği

0
79

Şüphesiz yaşam ilişkilerle başlar, ister doğa, ister toplumla kurulan her etkinliğe ilişki adını verebiliriz. İlişkilenme yaşamın adımı olduğu gibi bitişte ilişki tükenişi anlamındadır. Diğer bir değişle ölüm, ilişkilerin bitişidir. Toptan ilişki tükenişi bildiğimiz basbayağı ölümdür. Bazı ilişkilerin tükenişi bu yönüyle kaybetme veya ölüm oluyor. İlişkilenme ise yaşam oluyor. Bütün ilişkiler toplamına genel yaşam dediğimiz gibi bazı ilişkilerin geliştirilmesinde etkinleşme yaklaşım sahibi olma diyoruz.

Bu genel tanımın dışında bizim toplumsal gerçeğimizin çarpıcı bir diğer yönü de büyük ilişki yoksunluğudur. Kürdistan’daki insanların denilebilir ki en az ilişkili olma yönü kadar ilişkilerin çelişkiden ve sağlamlıktan uzak oluşu da gerçekliğinin çarpıcı bir ifadesidir. İlişkisizlik, ilişkilerdeki ölü düzey az ilişki ve en önemlisi de çok geri çeken ilişki düzeni bize yaşamın ne kadar ölüme yakın olduğunu gösterir. Ölüm sınırında kol gezdiğini gösteriyor. Ve bu anlamda yaşama biçeceğimiz değerlendirme ayakta gezen ölüler, çürüyen canlar, pamuk ipliğine dayalı ilişkiler incir çekirdeğini doldurmaz yaklaşımlar, iddiasız, coşkusuz, aldatıcı ilişkiler, geleceği ve fethetmekten ziyade geçmişe ağır bağlayan ve fazla bilinci olmayan ilişkiler. İlişkilerdeki kavram yoksunluğu, düşünce yoksunluğu muğlaklık, karmaşıklık, idealsizlik diz boyudur. Aldatıcı ilişkiler, sahte ilişkiler oldukça egemendir. Diller sanki konuşmak için değil, aldatmak için vardır. Duygular yücelmek için değil, sanki bastırmak için devreye girer. İlişkiler güç vermek için dayatılır. Yaşam birliktenliğinin vazgeçilmezliğini sağlamak yerine yaşamın daha da sıkıcı hale getirmenin gerçeğine benzetilir. Velhasıl ilişki düzenimiz denilebilir ki insanlık tarihinde en geri düzeylerden birisini ifade ediyor. Hem geri, hem yetersiz, hem çürümüş, hem aldatıcı, hem gelecek yoksunu, hem bilinç yoksunu, hem düzende nizamdan yoksun böylece ölü can, ölü ilişki ayakta gezen ölü tanımıdır.

Kendi gerçeğimizi ifade etmeye çalışırken bir yönü de hatırlatmam yerinde olabilir. Büyük bir ilişki susuzluğu içindeydim. Ve çok erken ilişki icatçısıydım. Beni tatmin etmeyen ilişkiler ve öfkem, silahım çok erken başladı. Bazı ilişkileri hiç kurmayacaksın ve bazı geri ilişkileri de ömür boyu esas alacaksın. İşte o meşhur ipin koparma meselesi de biraz böyle başladı. İpini koparmak eski ilişkisine isyan etmek demektir. İp bir yerde bağlılığı ifade eder, demek ki kopartmış. Ama yeni ilişki kurumu da çok büyük bir tutku. Bu da benim devrimciliğimi ifade ediyor adeta. Yeniden kurmak için koparmak gerekir. Gerçekten ciddi yönelişlerle muazzam görünür. Kopar vur, vur kopar. Sağlamlaşır, bilinçleştir, yıkılmaz kıl. Bütün gücümle kendimi buna verdiğimi şimdi daha iyi anlıyorum. Çürük ilişkileri görüp yıkmak kadar özlü, zor elde edilir ulusal toplumsal, özgürlüksel, örgütsel, askeri, siyasi, duygusal güçlü ilişkilere kendini yatırmak sanıyorum gerek Kürdistan gerçeğinde olsun, gerek insanlık gerçeğinde olsun bu kadar büyük hırsla kendini komple versin. Bizim gerçeğin bir diğer yönü de böyle oluyor. Açıkça vurguladım, ilişkilere hakim olan pamuk ipliğine dayalı ilişkilerdir. Hemen her tarafta ben bu eleştiriyi yöneltirim. Ve bazıları pamuk ipliği iken bazıları da kölemsi ilişkilerdir. Körce, bağnazca neye hizmet ettiği belli değil veya ne kadar toplumsal, ulusal düzeye hizmet ettiği belli olmayan kaprisli, gözü kara ilişkiler. Tabii bunlara epey yüklendiğimi biliyorum ve hatta kendi eylemime ilişkiler eylemi diyorum. İlişkiler tutkusu, ilişkiler ustası, ilişkiler yönetme, ilişkiler örgütü, böyle değerlendiriyorum eylemimi. İlişki bu anlamda büyük eylem tarzım oluyor, ilişkilerimin kavramı ilişkilerimin kapsamı, çok yüklülüğü amaçları ve uğruna harcanan çabaları, eşitlik, önderlik gerçeği, militan gerçeği ve eleştirilerimde hep bu temelde gelişir. İlişki yoksunluğu ilişki çürüklüğü, ilişki boğucuları, ilişki tutsakları, ilişki köleleri, ilişki gericileri. Şimdi bu anlamda kurma, kesme, diğer yandan koruma besleme. En temel ilişkiler var tabii. İşte doğada bildiğimiz gibi ölçme hava teneffüs etme ilişkisi, canlılığın ilkel gereksimidir. Yeme içme doğal gereksinmedir, ilişkilenmedir. Daha toplumsallaşmaya adım atmadan yıkıcılık, kavga güdüsü hayvanlığın sınırına yakın düzeydeki ilişki. Bunlar hayvanda da var, insanda da var. Halen de vardır, güdülerdir bunlar. Açlık güdüsü, cinsellik güdüsü ama tabii ki toplumsallaşmaya başlamayla birlikte artık ilişkiler farklılaşır. Toplumsal ilişkiler diyebileceğimiz yeni bir düzen ortaya çıkar, doğal ilişkilerden daha farklı. Hiç şüphesiz toplumsal gerçeklik haline gelmeyle, birlikte ilişki zenginliğinin güç verme imkanı doğar. Ama bu çatışmalı başladığı için biraz da giderek sosyal farklılıklarla birlikte kişilerin üzerinde etkinliği, egemenliğine de sızdığı için bazılarının lehine, bazılarının aleyhine olur. Sınıflaşma, cinsler arası farklılaşma, uluslar, halklar arası farklılaşma ile bu toplumsallaşma hep iç içe beraberdir.

Şimdi biz tarihi anlatacak değiliz. İlişkilere açıklık getirmek için vurguluyoruz. İşte toplumsallık ilişkisi, doğal ilişki de bu anlamıyla farklı bir eğilim ifade eder. Toplumsal ilişkiler içinde giderek farklılaşmak da vardır. O bildiğimiz ilkel kominal ilişki arzı, alt-üst yapısı kölecilik ilişki tarzı, ondaki alt yapı. Burada çok önemli olan yen doğan siyasal ilişki, devlet ilişkisi üst yapı içerisindedir. Aile ilişkisinin farklılaşması, ekonomik ilişki, edebi-sanat ilişkisi giderek dallanır, budaklanır. Askeri ilişki yine çok etkili bir ilişki biçiminde kendini ortaya koyar. Bütün bunları Kürdistan gerçeğiyle bağlantılı ele almak gerekir. Toplumlar tarihini incelerken, bizden nasıl vücut bulduğu, hem tarihi ele alırken bizde ki gerçekleyişi nasıl yani nasıl ilişkileri tarihi biçimine getirmek mümkündür. Demek ki mevcut ilişki düzenlilikle birlikte tarihsel bağlantılarını ne kadar iyi kavrarsak kendi gerçeğimizi o denli gerçekçi çok yönlü, doğru anlarız. Buna da ihtiyaç var. Çünkü toplumsallığın yoğun çok yönlü geliştirilmesi, kurumlaştırılması, en üst ilişki olarak siyasileştirilmesi, askerileştirilmesi, önderlikleştirilmesi bir toplumun ilerlemesine neden olur. Ve güç kazanması açısından da kaçınılmazdır. Eğer bizde bunlar yoksa demek ki kaybedilen, kurulamayan ilişkiler vardır. O zaman devrimcilik kaybedilen veya kurulamayan ilişkileri bulup kurmaktır. Halbuki bizim toplumsal gerçekliğimiz, düşman diye tabir edilen boğucu dıştan dayatıcı ilişkiler karşısında sürekli toplum kendini gelişim ilişkilerini dayatır durumudur. Ve egemenlik ilişkileri de kişiye ezici dayatıldı mı o ilişki altta canı çıkarcasına ezilir. Tıpkı bir taş altında ezilme gibi. Dış egemenlik biraz kişiyi, toplumu böyle yapar ve bu da bizde katmerlidir. Ya özümsenirsin, hakim ilişki içinde ya kaybedersin, direnirsen de yok olursun. Bu da düşünceyi, beyni kişiliği bütünüyle ezmiştir, nefes alamaz hale getirmiştir. Dolayısıyla büyük ilişki düzenine sahip olmamız gerekliliği tartışmasız ortadadır. Yaşama çıkış yapmak isteyen kişi var olan ilişkilerin iç yüzü kadar olması gereken ilişkilerin iç yüzünü de anlamak zorunda. Büyük ilişki yoksunluğunun iç gizemliliği de büyük düşman dayatmacılığının ürünü olan ilişkiler veya yıkılışlar üzerine büyük özgürlüğe götüren ilişkilerde onun kurallarını bulmak zorundadır. Kendi parti gerçekliğimize baktığımızda buradaki yetersizlikleri görmemek görüp de affetmek mümkün değil.

Ben en büyük öfkelerimden birisi de nedir biliyor musunuz, insanın dilini müthiş konuşturmak, bacaklarını, yüreğini hızlı çalıştırmak, beyni sürekli uğraşı içinde tutmak ve insanı en faal, en üretkenin yaratmak. Çok tuhaf, bir değerlendirmem de şöyle geçiyordu. Çok genç yaşlarda şimdi her yerde diyorlar, “sen de cıva mı var, yerinde duramıyorsun” biliyorsunuz, cıva bir yerde durmaz, sürekli hareket halinde kaygan iyi bir özellikle doğa içinde cıva gibi olmak demek Kürdistan’ın büyük kör düğümüne büyük uyuşukluğuna, ilgisizliğine çok erken yaşlarda cevaptır. Önderliğin bu temel bir özelliği de böyle ortaya çıkmış. Bir şey daha söylendi, bir yerde oturduğumda hep bir şeyler karıştırırdım, büyükleri hatırlıyorum, gözetlerlerdi, beni tarlalarda parmağımla sürekli toprak üzerinde gece gündüz toprağa şekil verirdim. “Tut parmağını” diyorlardı. Yani hareketsizliğe çağrıydı ki bunu tutanlar bunu söylerdi. Konuşturdum, gittiğim yerlerde dil çözüldü mü bir bakarsın bıraktılar kalktılar. Büyük faaliyetliliği ifade ediyordum aslında. Duramıyorum hep arıyorum. Çocuktum, çocuk ne yapar çocuklarla ancak ilişki kurabilir. Dolayısıyla çocukları kaçırıyordum. O da benim bir eylemim. Gözüme kestirdiğim nerede ve onlarla nasıl oyun oynayacağım dağa nasıl çıkacağım. Oyun dediğin nedir, çocuk oyunları. Köy içi yetmedim kırsala çıkardım, kırsal da mülkiyetli yerlere bağ-bostan var ona karşı bir eylem, kayalıklar, dereler varsa orada ne var, dağlar var, kertenkeleler var, kuşlar var, onlarla uğraşmam o yetmedi mi işte daha başka şeyler peşinde koşmak. Oyunun her çeşidini denemek. Mümkün olan yerde faaliyet gücü, büyük faaliyet yoğunluğu içinde olmak bu var. Yaşama adeta gerçekten hareketlilik biçiminde bir tanımla karşılık vermek yaşamak eşittir hareketlilik ilgi arayış. Bunun daha sonraki ürünü ne oldu? Yetmeyen ilişki yerine çok yetkin ilişkiler, tatmin etmeyen ilişkiler yerine çok tatmin eden ilişkiler, zengin ilişkiler, kudretli ilişkiler. İşte bildiğiniz savaş ilişkisidir, en zor ilişki tarzına güç verir. Bu yaşamın doğal bir kuralıdır. Savaş ilişkisine yol açan kişilik oldukça büyük ilişkidir, büyük hareketlilikler, tutkular peşinde olan kişiliği ifade eder.

Savaş; siyasetin, politikanın yoğunlaşmış ifadesidir. Ekonomi de yaşamın ilk harcıdır. Bütün bunları bu kadar geliştiren kişi hiç şüphesiz politika açısından, politikanın en yoğun ifadesi askeri savaşımı onun en yoğununu imkansızlıklarda en yenilmezine ulaşmak çok anlamlı bir kişiliğin sonucu, askeri olabilir. Bütün bunlar çalışmalarda mücadelemizde ifadesini bulur. Bizim mücadelemiz burada, bunu uygulatmak değil, mümkün olan ilişki, iyi bir kişiliğin ilişkilerde yansıttığı amansız bir kişiliğin neye nasıl yaklaştığı bağlantılarını koyabilmek. Örgüt ilişkilerini, siyasallaşma ilişkilerini, askerleşme ilişkilerini bir de bu yönüyle değerlendirmek. Bütün bunlar, yaşamın ölü-çürüyen yönlerden çekilip tüm yönleriyle yaşanan bir gerçeğe kavuşturmadır.

Şu anda temel olan Kürdistan insanını ele almak. Kürdistan insanını ele aldık onu sarstık, eleştirdik, ilişkilendirdik, savaştırdık ve bu sürüp gidiyor. Bu büyük bir önderlik tutkusu ve yönetim gücüdür. Ölümüne bir insandır. Bunun yanında diğer bazı ilişkilerde geliştirilmek istendi. Sosyal ilişkiler aile ilişkilerinin eleştirisi yapılmış. Edebi ilişkiler geliştirilmek istendi, sanat ilişkisi geliştirilmek istendi. Bunun tanımı şöyle yapılmıştı, yaşamı bir iskelet olmaktan çıkarıp ete, biçime kavuşturmak veya şekillendirmek. Diğer ilişkiler çok kaba çok metal ilişkilerdir. Biz yaşama biraz ruh kattık. Güzellik duygusu insan duygusu ve o da sanatla izah edilir. Beğenilir, seçmeci ve bir anlamda da kabul edilir, yaşamın sanatsal yönü olmak zorunda. Çok ilkel, çok kaba-saba, çok biçimsiz birisiyle yaşamın götürülemeyeceği ve yaşamın örgütlendirilemeyeceği açıktır. Kurala gelmeyen duygusu olmayan düzeni olmayan aklına her geleni estiren belirsiz, karmaşık biçimsiz kişiliklerle veya ilişki konumunda insan ne yapabilir. Dolayısıyla ilişkilerde düzen, biraz sanatla gerçekleştirildi. İlişkilerdeki düzenin yetkinliği, güzelliği tam da sanatın işidir. Ve bu anlamda yaşam sanatla çok yakından bağlantılı oluyor. Edebi ilişkiler geliştirmeye çalışıyoruz. Nedir edebi ilişkiler sanat ilişkileri? Bir yerde ölü canları, çürüyen ayaktaki ölüleri, dillendirmedir. Örneğin; resimle göze göstermek türkü-şarkıyla kulağa hissettirmek duyguyla düşünceyle, felsefeyle, edebiyata kavuşturmak. Ve böylece canlanmayı yeniden sağlamak. Sanat biraz bu etkinliklerin ifadesi oluyor. Toplum tabii burada çok köklü bir ilişki biçimini de her zaman yaşamın birlikte sürüp geldiği onun dağdaki uzantısına hiç değinmeye gerek yok. Toplumun kadınlı-erkekli başladığı bilinir. Doğal özellikten bahsetmiyoruz burada, biz. Hiç şüphesiz bir toplum yeniden şekillenirken onun temelinde kadın-erkek ilişkilerinin şekillenmesi de çok büyük rol oynar. Veya ilk ilişki, ilk kurum biraz aileyle oluşuyor. Ailede kadın-erkek işte onarın ilişki durumu, ilişki tarzları, ilişki dereceleri çok belirleyici rol oynuyor. İlkel kominal toplum biraz da aile kurumudur, onun bir üst aşamasında yine aile hanedanı gelişiyor. Aşiretler, kabileler biraz daha gelişiyor. Ve feodalizm, kapitalizm geliştikçe aşiret bağları halklaşmaya götürüyor. Dar bir aile, kominal veya klan ailesinden böyle bir ulus gerçeği ne kadar biliniyor? Tabii Kürdistan gerçeğinde klan düzeyinde aile görüyoruz. Aşiretler zaten yaygın. Ulusal düzey ise çok geri. Bu ne demektir? İlişkiler çok geridir. Mevcut ilişkilerin aileyle sınırlı olması kadın erkek ilişkileri etrafında gelişmesi çok tehlikeli olabilir. Veya bu mevcut geri düzeyin bir güçlü bağlayıcısı, tutucusu rolünü oynamış olabilir, çünkü ilişki böyle idare ediliyor, ilişki böyle ayakta tutuluyor. Varsa yoksa aile, varsa yoksa aile kurumu, ilişkisi. Ulus ilişkisi düzeyine çek, onun için siyaset yap, askeri ordu kur savaştır. Bunlar aile tarafından görülmüyor, bağnaz ilişki oluyor, dar ilişki oluyor bir de yeterli görülmüyor, her şey aile için deniliyor, adeta. Bizim bu nedenle büyük tutuculuğumuz, çağ karşısındaki gericiliğimiz ve daha önemlisi de çok güçsüz bir ilişki biçimidir. Ulusal ilişki, sömürgeci ilişki tarafından çok kötü kullanılır ve nitekim öyledir de. Aslında daha da indirgersek –ki biraz da o temele getirilmek isteniyor- aile ilişkisinin dayandığı çok kaba ilkel dönemlerden hatta doğal toplumsallaşmasını eşiğindeki dönemlerden kalma daha çok da açlık ve cinsel güdüyü tatmin etmeyi esas alan kadın erkek ilişkisi bu yönüyle toplumun daha sonraki muazzam gelişim ve aşamalarını özellikle siyasal-askeri gelişme aşamalarını yaşamayan veya düşman tarafından bu sahanın kuşatılmasıyla kendini kısarak kuşanmış hisseden çok geri aile ilişkisi diğer bir deyişle kaba açlık ve cinsel güdüyü tatmin etmeye dayalı ilişki bizi aslında gerçeğimiz oluyor ve bu aslında çok fena çarpıtılmış bir gerçek oluyor. Ulusallaşma, sömürgeci ulus gerçeğinde boy atıyor, biz ulusallaşmaktan hatta aşiretler bile dağıtıldıktan sonra Kürtleşme de örneğin azalıyor. Bir yerde güçlü aşiret olarak kalmak, Kürt olarak kalmak oluyor. Biraz aşiretlerde yaşıyor. Tabii aşiret reislerinin sömürgecilerle işbirlikçiliği, aşireti de düşmanın hizmetine sokuyorlar. Her gün uluslaşmıyor, aşiret dağılıyor aile kalıyor, ailenin de zaten pek ulusallıkla alakası kalmıyor. Ve böylece muazzam ulusal tükeniş, toplumsal güdüklenme, güdük kalma çok basit bir ilişkiye kapılma. Güdüleri tatmin etmekten öteye gitmeyen ilkel kominal toplum eşiğindeki insan gerçeğini yaşama. Bu biraz da Kürdistan’da yaşanan gerçeklik oluyor. Bu kadar geri, bu kadar düzeysiz, toplum siyasal-ulusal düzeyin uzağındaki ilişki, kadın-erkek ilişkisinin yaşadığı bazı durumlar var.

Özellikle başlangıçta aileden şüphe etmek. Ve bu ilişkilerin böyle olmaması gerektiğini akla getirmek çok çarpıcı bir özelliğimizdi. Gözüm tutmuyordu bu aile tehlikeli, bu kadın-erkek ilişkisi tehlikeli, bu evlilik ilişkisi tehlikeli, bu duygu ilişkisi tehlikeli. Hatırlayabildiğim kadarıyla üniversiteye kadar cesaret edemediğim ilişki biçimleri. Aileye tepki, kadından kaçma-tepki korkunç çok zor olan ilişki kurma durumu. Tabii bu sorunun çok can alıcı bir biçimde yakalandığını gösteriyor. Aileye çok hızlı katılırsam aile kurumlaşmasına çok hızlı katılırsam aslında tükeneceğim, dolayısıyla tükenişe karşı bir durum almış oluyorum ve isabetli bir durum almışım. Mevcut önderliksel temellerden birisi bu oluyor. Yutulmamak istiyorum. Kendimiz biraz bu anlamda bakir tutuyorum, özgün tutuyorum. Bu daha sonraki gelişmeye epey etki sağlayacak, epey sonu aldıracak, PKK olayında bütün bunlar bir yerde hem teorik, hem politik olarak ifadesini buluyor.

Nedir PKK? Çerçevesi böyle çizilen ilişkisizliğe, gerici ilişkilere ve özellikle bunun temelini teşkil eden sömürgeciliğe ve onun ayakta tuttuğu aşiretçi-kabileci ilişki kurumlarına muazzam tepki ve en önemlisi de örgüte gelmeyen, siyasete gelmeyen, ordulaşmaya gelmeyen kişiliğe karşı, muazzam tepki muazzam karşı koyuş, bunun yanında muazzam örgütsel ilişkiye, kollektivizme, sosyalliğe, siyasallığa ve ordulaşmaya davet ifadesi oluyor. Büyük çabalar, büyük kahramanlıklar da bu yüzden yapılmaya çalışılıyor. Ve sonuç, PKK yeni temellerde tarihin en eski düzeyini eleştirmekle, günümüzün yine en emperyalist-sömürgeci ve onun ayakta tuttuğu kurumları eleştirme, yıkma onun yerine böylece insanlığın ilk günlerinden özgür bir biçimde toplumsallaşmayı esas alıyor, ilkel komünalin eşit, özgür koşullarından günümüzün en karmaşık toplumsal gerçeğine özgürlüğü vermek istiyor. Ve bu temelde büyük ilişki gücü, zemini, ilişki özgürlüğünü ortamını gerçeğini yakalamak ifadesini taşıyor. En temel ilişki olan kadın-erkek ilişkisine de çok temel toplumsal, ulusal partisel, örgütsel bağlara bağlılık temelinde bir karşılık veriyor. Bu konuda çelişkiyi çözmek için veya bütün toplumsal biçimlenişlerin biraz da temelinde yer alan aile ilişkisine onun temelinde yer alan kadın-erkek ilişkisine diyor ki “yurtseverliği esas al, ulusallaşmayı esas al, toplumsallaşmayı geliştir, bunun için örgüt kur, parti kur, partide kolektif örgütlen, partinin militan düzeyini yakala, güçlü bir militan ol, bunun için çok kapsamlı, zengin ilişkilerle yürüyen bir militan ol, kısaca örgütte kolektivizmi geliştir.” Her türlü sağa-sola tükenişe götüren ilişki temsili yerine sürekli dirilten canlandıran, geliştiren ilişki temsilini yap, kolay yenilme, başarıyı esas alan ilişki yaşam düzeyine yüklen ve buna da kadını, erkeği eşit ve özgür kat. Ve bunlar arasındaki ilişki düzenini sıkı sıkıya bağlılık içinde geliştir ki bu büyük çelişkiden hayvanlığın eşiğindeki ve hatta ondan daha tehlikeli konumdan kurtulabilesin. Diğer bir anlamıyla önderlik bu oluyor, PKK gerçeğinde.

Nasıl ilişkiler? Nasıl yaşam? Tartışılan budur. Bu kadar temel gerçeklerle bağlı oldu mu insan, nasıl bir yaşam sorusuna karşılığı daha sağlam verebilir. İlişkilerdeki büyük cesaretsizliği her düzeyde görmek mümkün. Askeri-siyasi düzeyde görmek mümkün. Ve en önemlisi de yaşamın en temel alanını ifade eden kadın-erkek ilişkisinde de görmek mümkün. Mevcut ilişki bir defa bütün içeriğiyle değerlendirilmelidir. Sizlerle biraz daha geliştirilmesi gereken tartışma biraz da bu amaçlıdır. Çerçeveyi biz bunun için böyle geniş çizdik. Bu ilişkinin iç yüzünü anlamak zorundayız. Hatta bütün yönleriyle nedir bu, nasıl başladı, nereye götürmek istiyor? Çürümesi sakatlığı nerede? Retti, tepkisi kadar benimsenmesi gereken yeri nerede? Bunlar yaşam nasıl olmalı sorusuna cevaptır aslında.

Maalesef görüyoruz ki, bireyler bu konuda adeta yitik, kör, sağır, duyarsız. Anlamış olduğu bazı kaba biçimler var. En değme erkek veya kadın birileri karşısında kaba bir cinselliğe dayalı ortaklığı düşünür. Bizde bu çok somuttur. Hemen yaklaşım kaba cinsellik ve hep onu da çirkin biçimiyle algılar. Birbirinde kişilik görme, birbirlerinde toplumsal, siyasal düzeyi amaçlama yine ilişki zenginliğini amaçlama yok. Hatta kabul edilmez. Bundan kaçınacaksın, siyaseti düşünmeyeceksin, sanatı düşünmeyeceksin, edebiyatı, yüceliği bırakacaksın, bu olmaz. Örneğin, küçük-burjuvada -ister kentli, ister köylü olsun veya işte yüz yıllardan kalma artık yapılarda diyebiliriz- eğer sömürgecilik fazla etkilememişse kendini ömür boyu çok kaba bir cinsellik, onun ürünü olan çocuklarla onun çok zorunlu kıldığı küçük maaş veya mal-mülkle öldüresiye bağlar. Daha yücelmiş bir toplum daha yücelmiş bir yaşam aklına gelmez veya bunun imkanı yok. Ve ilk on beşine gelen erkek-kadın bunu böyle ele alır ve kör kuyuya veya işte dolap beygirinin hareketine benzer hiç mesafe almayan dolanım tarzına götürür. Tükenen insan biraz bu konum aracılığıyla gerçekleşiyor. Tükenen ilişki, kaba ilişki, geri ilişki, yücelmeyen ilişki gerçeği budur. Tabii önderlik olayında bunun da çözümlemesi biraz yapıldı. O bunu böyle görmek ve yaşamak istemiyor. Bu kadar kaba olmayı insan çirkin bulur ve yetersiz görür. Kadını bu kadar çirkinleştiren veya erkeğin kendini bu kadar kabalaştırmasını çirkinleştirmesini yadırgar. Hatta bir suç derecesinde değerlendirir. Ve onun nedenlerine iner, neden böyledir sorusuna cevap arar. Ve bildiğimiz gibi parti çözümünde cevap var. Ve aileyi yeniden parti ailesi, Kürdistan ailesi seviyesine hatta insanlık ailesi derecesine taşırmaya çalışır. Bu kaba, çok ilkel örneğin bir kadın bizim toplumumuzda bir erkeğin mutlak anlamda malı gibi değerlendirilir. Erkek bin kat daha fazla malı gibi görür. Bütün gözü ondadır ve o kadar gözü ondadır ki başkasının gözü ona değerse namus gitti eli değerse o da gitti. Bizde bunun neredeyse kan davalarına kadar yaygınca götürüldüğünü düşünürsek, düzeyin ne kadar gerisinde ve toplumsal dışılığın ne kadar yaşadığını görürüz. Acaba insanlar böyle mi birbirlerini almalılar? Niçin böyle? Bir insan bir insana bu kadar mülk bağıyla bağlı kalırsa acaba bu neyi götürür, neyi getirir? Acaba özgürlüğe çok açık olan bir olay değil mi? Ve bir de çok ilkel amaçlı bir bağlılık. Kaba cinsel güdüyü aşmamış bir ilkel bağlılık. Bunun ürünleri olan yavrulara bakmak biçiminde toplumsal bakış tarzı. Her ilkenin düşmesi, herhangi bir insan kendini bu çarka kaptırdı mı onun kurtulması imkansızdır. Toplumsal düzey yok, siyasal düzey hiç yok, askeri düzeyin yanından hiç geçilmiyor, ülke kavramı yitirilmiş, özgürlük kavramı belki de onun için tehlikeli. Varsa yoksa bir hanımı, bir beyi veya bir karısı bir kocası, birkaç çocuğu, birkaç parça tarlası dükkanı veya hiçbir şeyi yoksa da umudu, tutkusu hayali eşittir yaşam onun için bu. Tabii biz buna büyük tepki duyduk. İnsan kendini ele almaz böyle ve böyle birbirine de bağlanılamaz. Ben bütün duygu, düşüncelerimi neden böyle bir kaba ilişki içinde tüketeyim. Ve görüldü ki bu yaşam için gelindi ve bütün ulusal düzey bağlandı. Bütün toplumsal düzey burada kadının daha aşırı köleliği nedeniyle özgürlüksel düzeyiyle bağlanmasını geliştiriliyor. Bütün bunlar askeri, siyasi, örgütsel bağa doğru götürülüyor. Nedir bu? Büyük gericiliğe, çok kaba ilişkiye veya ilişkisizliğe tepki ona karşı büyük mücadele. İşte ardından büyük özgür ilişkiler ortamı. Başlangıçta hiç olmazsa bu yapılır. İlişki kurmadan önce özgür ilişkiler ortamına ulaşmak bunun zeminini bulmak gerekiyor. Bu çerçevede geniş bir akım var saflara, özgürlük ortamına. İşte hepinizi geliş tarzını biraz bu temelde ele alıyoruz. Özgürlüğe bir akın kaba ilişkilerden kurtulmak istiyorlar. Hızla onu bırakıyorlar. Zengin anlamlı, özellikle siyasal, askeri sanatsal boyutu olan ilişki arayışları hemen kabul görüyor. İlişki zenginliğine ulaşmak isteniyor. Bunun için her şeyi göze alıyorlar, ölümü de göze alıyorlar, anlamlıdır, diyoruz. O zaman iş ortamı özgür tutmak, özgür ilişkiye kanallar bırakmak ve kesinlikle kabalığa, ilkelliğe zemin sunmamak bu konuda çok eleştirisel hatta çok mücadeleci olmak. Bunun yanında çok özgürleştirici ortama yüksek değer biçmek, özgürleştirici yanı çok yüksek olan ilişkilere ki onu da dediğim gibi temel ulusal, siyasal askeri, örgütsel, siyasi gerçeklikle ifadesi vardır. Onunla iç içe gelişen özgür ilişkiye ve bu arada güçlü yeni temeller üzerine kadın-erkek ilişkilerine açıklık getirmek biçim vermek amaçlanan, yaşatılmak istenen ve yeniden veya nasıl yaşanılması gerekir sorusuna böyle karşılık vermek sanıyorum soruna böyle bakmak hem bilimseldir, hem bir anlamda işte böyle bir bilimselliğin sanatla bağlantısı, askerlikle bağlantısı, ruhla bağlantısı çok açık. Bir de yaşamın diriltilmesidir. Veya şu başlangıçta dediğim ölü canlar yerine diri canları, çürüyen ilişkiler yerine sağlığa kavuşmuş bireyler toplumuna doğru yol aldım. Bir anlamda bu bir roman gerçeği oluyor.

Kürt ilişkisi veya Türk ilişkilerindeki çürüme ölme yerine dirilik, sağlığa ulaşım, hayali umudu ve gerçeği. Devrim temelini böyle bulduğu gibi bu temeli daha kazıyarak nasıl yaşamalı sorusuna giderek yetkin cevap veriyoruz. Hiç şüphesiz yaşamın retti anlamına gelen her türlü ilişki türü, çürük yoksun ilişki yerine canlı, diri, sağlıklı ve oldukça zengin ilişkilerle yaşam somutlaştırılıyor. Yaşamın en yetkin özgür bir temsilcisi olan kadına böyle bir bakış getirmek oldukça önemli. Ve buna hem ilkesel hem pratiksel günlük siyasal mücadeleyle yüksek ilgi göstermek kadın açısından kaçınılmaz bir durumdur. Çünkü toplumsal, ulusal, siyasal baskı ve düşürülmüşlük düzeyinden en büyük acıyı kişiliksizliği o yaşıyor. Özgürlük ilişkilerine en büyük değeri bu yüzden vermek zorunda. Çünkü ikiyüzlü, kendini aldatan insanın mücadelesi özlü, kapsamlı gelişmez.

İşte tartışıyorum ve bu düzeyi PKK önderliği altında biraz daha geliştirmeye ve hatta yaşanılır kılmaya çalışıyoruz. Bu çabamız aslında bir yerde başkalarının eski tarz kadın-erkek ilişkilerine karşılık vermek isteğine şöyle devrimci amaçlı ilişkiler, evlilikler filan deniliyor. Ve hatta yaşanan birçok örneklerinde gösterdiği gibi bunun aslında sığ olduğu, düzen koktuğu hatta düzeden kopmamayı esas aldığı ve bunun da tehlikeli olduğu anlaşılıyor, bu tartışmalar da. Özgürlük ilişkisinin öyle kolay kurulamayacağı, öyle ucuz hayallerle, ucuz tutkularla özdeşleştirilemeyeceği hele eşli-dostlu havaların öyle basit kolay bir yaklaşım olmayacağı onun çok daha kapsamlı bir yaklaşım düzeyi gerektirdiği anlaşılmıştır. Bu konuda önderlik olayı düzeyi hep açık özgür tartışma ve karmaşıklığı karışık tutmamaya özen gösteriyor. Düzeyin kişinin kendisini ifade etmeye açık olması, kimsenin bastırmaması, herkesin kendisini özgürce ifade etmesi, beğeni seçim kabiliyetinin sonuna kadar geliştirilmesi ve böylece iyiye, doğruya, en güzele yakın bir çabanın sonuç alabilecek bir düzey olması önemle ele alınıyor ve bir de bu anlamıyla parti ortamı yaşam ortamına dönüştürülüyor. Savaş ortamı hatta bir yaşamın yaratıldığı ortam olarak geliştiriliyor.

Parti Önderliği

 

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here