PKK Kürt insanı için biricik yaşamdır. Siz de iyi dinliyorsunuz ve PKK’ye inancınız, güveniniz büyüktür, mücadelemize büyüktür. Biz çok büyük bir savaşımın içindeyiz. Öyle bir halkız ki tüm dünya bize düşman kesilmiş, dünyadan da öteye halkın kendisi kendisine düşman kılınmış! Buna karşı PKK adıyla başladık ve şimdiye kadar geldik. Burada ülkeden uzak olmamıza rağmen büyük bir ruhla halkı bu yaşama çektik. Kendimi bu işe bela ettim, yılları geçirdim. Düşman bugün ne yapıyor? Bazı dostları var, bugün de Avrupa’da “PKK’yi kapattık” diyorlar. PKK’nin önderliğinden öyle korkuyor ki partinin yıl dönümünde “bütün derneklerini kapattık, el koyduk” diyorlar. Tabii Avrupa için de korku o kadar büyümüş. Türkler onlara yalvarıyorlar, “biz baş edemiyoruz, yardımımıza koşun” diyorlar. Önemli olan şudur; insan düşmanına karşı direnebilmelidir.
Tabii benim gece-gündüz işim, düşman karşısında kendini düşürmemek, halkın, arkadaşların üzerinde çok yoğun durmaktır. Hatırlıyorum, bu işe başladığımızda bir gün bir eve, bir köye gittiğimde “bu ne yaşamdır?” diye ondan kaçıyordum. Kendimizi bu yola verdik. İnsanımız düşmanının zoru altında bu kadar düşmüş, bu kadar oynanmış, kendisi kendisine bu kadar kötülük yapıyor ve nefes alamıyor iken, bir gün bile “bu yaşam benim yaşamımdır” diyemiyordu. Bu kadar dayanmalarına, sabır göstermelerine şaşırıyorum. Biz kendimize bu kadar yol açtık, yer yaptık yine de bir rahatlık yakaladım veya bir gün rahatlayayım diyemiyorum. Mücadelemizin başlangıcı her şeye karşı isyandır, böyle olmaz, böyle iyi değildir dedik. Belki çoğunuz bizi yeni tanıyorsunuz ama, çok isyankar bir insanım. İsyankarlık nedir? Yalnız boz, yük, kaldır değildir. Bize layık olan nedir, bize layık olan düşünce, kendimize layık göreceğimiz yaşam nedir? Bunun üzerine çok okuduk, çok düşündük, sözle çok çalıştık, sonuçta yoktan bir başlangıç yarattık.
Çalışmalarımız üzerine, PKK çalışmaları üzerine çok şey söyleyebiliriz, çok büyük üzerinde durabiliriz. Şimdi dünyada üzerinde duruyor. Dediğim gibi, Almanlar dahi hakkında karar alıyorlar. Büyük bir ulustur, devlettir, ama korkuyor. Niye? Kendisi de biliyor ki bir halkın kökü kazındığında bu kendisi için de idam ipidir. Başarırsak ondan da bir hesap istenilir. Şimdi Kürtlerin bütün düşmanları öyle düşünüyorlar. Kendini reis sanan bazı Kürt aşiret önde gelenlerini eşekler gibi Ankara’ya çekiyorlar, “ne istiyorsunuz, söyleyin” diyorlar. İhanete bakıyorsun, nereye kadar batmışlar, ne kadar kendilerinin düşmanı olmuşlar! En büyük ayıptır, insan onların adına utanıyor. Bir insan, bir millet ne kadar düşürülmüş, düşman onunla ne kadar oynamış! “Kürtler için bir şey istiyor musunuz?” diye soruyor, “yok” diyorlar. “Bir televizyon verelim, istiyor musunuz” diyorlar, “yok” diyorlar. Televizyon vermezlerse Türkiye ikiye bölünecek. “Dilinizi istiyor musunuz?” diyor, “yok” diyorlar. Bunlar Kürtlerin egemenleridir, kendilerini bu hale sokmuşlar. Tabii insan haddini bilmelidir.
Kürtleri artık küçük saymamak gerekir. PKK’nin mücadelesi küçük bir iş değildir. Lakin bu yaptığımız iş de bana göre daha bir şey değildir. Eskiden soluklanıyorduk, biraz rahattık, şimdi bakıyorum da öncekinden yüz kez daha yoğun kendimize yüklenmeliyiz diyorum. İçimizdekilere bakıyorum, dışımızdakilere bakıyorum, önderlere bakıyorum, bunlar ne yapacaklar diyorum. Tabii ben bunlar gibi ağlayamam, kendimi kandıramam, böyle yapan birisinin değeri kalmaz. Öyle yapan düşer. Yiğitlik ölmüştür, sergileneni de başkalarınadır. Kendini kandırırsan, kendine yanlış yüklenirsen bakarsın ki elde bir şey kalmamış. Akıl yok, kafasında düşünce kalmamış, ruhsuzlaştırmışlar, kalanı da bizim için çalışmıyor.
PKK’nin yıldönümü üzerine ne söylenebilir? PKK’nin yıldönümü üzerine söyleyebileceğim; bizde insanız, bir halkız, kendimizi adlandırabiliriz, yüreklendirebiliriz, güvenli kılabiliriz. Çabamız bunun içindi. Ne kadar yöremize döndük, kime bakıyorsun, kime gidiyorsun, kötülükten, fesatlıktan öte bir şey elinden gelmiyor. Zayıflıktan başka bir şey elinden gelmiyor. İki insanı bir araya getiremiyor. Yan yana geldiklerinde de birbirleri için, komşular için fesatlık etmekten başka bir şey yok. Kardeş kardeşe dürüst davranmıyor, çocuklar gibiler. Dahası hepsi de çaresiz, biri bir yol bilmiyor; bir birlik yapma, bir yolda yürüme yok. Yanlış, kör, sağır gibi birbirlerini ele alıyorlar. Ben, savaş nasıl gelişiyor, savaşta ne oluyor, ne olmuyor, bunlar benim için bir şey değil, gece-gündüz insanımızın özü üzerinde daha fazla duruyoruz. Ölümü de, kalımı da burada görüyorum. Niye kendinizi bu hale sokmuşsunuz, insan niye kendini böyle yapıyor diyorum. Bu kadar derinlik yaptık, daha da yetmez diyorum, daha fazla üzerinde durulmalı diyorum. En büyük isyanımız budur. Evet belki bizi tanıyorsunuz, bazı şeyleri temsil de ediyoruz, savaş da yürüyor, lakin kendim için, kendime “bu ne haldir” diyorum. Elinden gelecek yeni şeyler nedir, bundan sonra ne yapacaksın, işte bu kadar insan geliyor katılıyor, savaşıyor, koruma nedir, şimdiye kadar yapma nedir, bundan sonra ilerleyebilecek misin, düşmanı nasıl biraz gerileteceksin, imkanların var mı, yoksa imkanları nereden yapacaksın, nasıl bir yol bulacaksın diyorum.
Öyle olmazsa olmaz, değil ki siz istiyorsunuz, ben razı olmuyorum, ben kendim istiyorum. Düşman karşısında kendini tanımayan, kendinde imkan yaratmayan birinin nazarımda hiç değeri yoktur. Mesela size bakıyorum, siz o kadar kendinizden razısınız, o kadar kendinizi rahat görüyorsunuz. Ayıplarınızı söylemek istemiyorum, lakin halen de ben kendimden razı değilim. Bırakın sizin gibileri, eski arkadaşlarımız gece-gündüz savaşın içindeler, düşmanınızın karşısında durmayı bilmiyorsunuz, diyorum. İnsan düşmanına karşı böyle yanlış savaşır, böyle tez düşer mi? Kendini doğru gör, doğru tanı. Kendini tanıyamayan yapamaz. Tarzımda hep şu vardır: Gece-gündüz rahatlık, hoşluk nedir, ne değildir demiyorum, bunun üzerinde çok durmak istemiyorum, sonuna kadar zafer olsa da yine bunu büyük görmüyorum, bundan çok bizi düşüren, düşürten şeyler nedir, kimdir, nereden geliyor hususu üzerinde duruyorum.
Büyük bir haksızlık var. Üzerinde büyük bir haksızlık olsun ve “rahatım” de. Ben bunu söyleyemem. Ağlamak da ayıptır. Madem insansın, akıllısın, niye ağlayıp kendini yere atacaksın? Üzerinde büyük bir haksızlık var, sen kendi kendini mahvetmişsin, niye duracaksın? Ben razı olamıyorum. Şimdiye kadar yaptığım işlerde bazı şeylerin intikamını almak için daha bir fırsattır diyorum. 20 yıldan fazladır nefes nefese bu çizgideyim, hepsi hazırlıktır diyebilirim, sonuç değildir. Bazı güçlü adımlar atmam için bir başlangıçtır. Bazı intikamlar almak, bazı rahat durumları ortaya çıkarmak, bazı kötülükleri kaldırmak için bir başlangıçtır. O zaman bir şeyler yaptım denilebilir. Evet vurma oluyor, savaş oluyor, yine de tüm bunlar bir başlangıçtır diyorum. Kürt insanı, evet bazıları için, başkaları için savaşıyor da, birbirlerini de bir çok şey yüzünden vuruyorlar, lakin kendisi için, kimliği için, halkı için yaptığı bir şey yok! Dili kesilmiş, yüreği kopmuş, mahvolmuş! Ben bundan uzağım, bunda yokum.
Tabii yanımıza geldiğinizde bazı şeyler istiyor, bazı sorular soruyorsunuz, bunların hepsi cevaptır. Tarzım budur. Herkes bir iş yapıyor, herkesin bir yaşamı var, benim ki de böyledir. Benim görüşüme göre bu içinde bulunduğumuz durum kesinlikle bir gün bile kabul edilemez. Denilebilir ki yaşam bize bir neden için vardır; bir hazırlık yapayım, düşmana bir darbe vurayım, bunun içindir. Yemek bir şey için olur, düşmana bir hamle yapmak için güç vermesi açısındandır, bunun dışında hepsi haramdır. Öyle olur mu diyeceksiniz. Dünyaya bakın, yörenize bakın, bir de kendinize bakın, bir insan ne yapabilir? Çocuklarınız sel gibi geliyorlar, hepsi bizden bir şeyler istiyorlar; ülkeyi istiyorlar, özgürlük istiyorlar, ağızlarına ne gelirse onu istiyorlar. Hepsi insanız diyorlar, gerçekten onlara bir yaşam gerekir. Nasıl yapacaksın? Hepsi bilinçsizdir, çok şey öğrenmemişler, yürümesini bilmiyorlar, onları ne yapacaksın? Bütün kapılar yüzlerine kapanmış, onlara nasıl bir kapı açacaksın? Ülkeden çıkmışlar, hepsi ülkeden kaçmışlar.
Onları nasıl ülkeye ulaştıracaksın? Bunlar büyük sorunlardır. Hepsi işsiz-güçsüzdür, okulsuz, sağlıksızdır. Bunları nasıl yapacaksın? Evet eskiden kaçıyorlardı, “Avrupa’ya gidin, Arabistan’a gidin, bütün dünyaya gidin” diyorlardı, yanımıza bile yaklaşmıyorlardı. Her şeye razı oluyor, her şeye tenezzül ediyorlardı. Nereye kadar?
Bu parti, bu sorulara cevap vermek için oluştu. Büyük bir tarihtir diyebilirim. Hatırlıyorum, kuruluş öncesi de var; 1973’te başladık, 1978’de değil, 1978’de kendimizi parti adıyla ilan edelim dedik. Bundan önce çalışmamız büyüktü, zorluklarla doluydu. 1973 baharında başladık, bu siyasetle başladık. 1978’de bu ayın, yani Kasım sonlarında kendimize bir ad takalım dedik, önce ismimiz yoktu. Tabii bir insana kendini ispatlayana dek isim takamazsın, ölü birine veremezsin, eğer yaşaması mümkünse isim verirsin, değilse vermezsin. Biz de işte dünyaya geldik, yaşadık da, öyleyse o zaman kendimize bir ad takalım dedik. Gerçekten başlangıçta yine hiç imkan yoktu. O zaman yanındaki arkadaşların kaç gün yürüyeceklerini bilemiyorsun, dürüstler mi, güvenilirler mi bilemiyorsun, sonuna kadar bunlardan eminim diyemiyorsun. Lakin Kürtler için bir şey kalsın, işte kendimize bir isim takalım, bir gün ömrümüz olsa bile bunda hayırlı bir şey olsun dedik. Bu da PKK’dir, partidir. Gerçekten bunda yürünsün, doğru bir siyaset, doğru bir temel üzerinde yürünsün, hayırlı olması mümkün olabilir dedik. Bir yıl, iki yıl öyle selametle yürüyeceğimize inanmıyorduk. Ama adım atalım, ne olursa olsun dedik. Önemlisi, elimizden geleni zamanında yapalım dedik. Bundan önce de gün, gün iş yapıyorduk. 1970’lerin başlangıcında saat, saat siyaset üzerinde duruyorduk. Bütün yaşamımız kendimizi bir kaç şeye ulaştırabilmek içindi. Gün geldi bir kelime söyledik, gün geldi bir arkadaş gördük, gün geldi bir grup olduk, gün geldi bir toplantı yaptık ve gün geldi daha büyük bir adım atalım, dedik. Ve adımı da attık. Atılan bu adım yerindeydi, yerindedir. Şimdi yalnız Kürdistan’da değil, bütün dünyada yankı vermiştir diyebilirim. Yüzde yüz başaracağız, bağımsızlığı, özgürlüğü tam yakalayacağız demiyorum, lakin savaşmak için, biraz intikam almak için bir şeyler yaptık. Halkı dillendirdik, adlandırdık, bazı Kürt gençlerini silahlandırdık, iyilikle kötülüğün farkını ayırt ettik, kirle-pası, akla-karayı birbirinden ayırdık. Bunlar az değildir. Şimdi yallah desek binlercesini kaldırabiliriz, falan kesin üzerine, falan yerin üzerine yürüyün dersek hazırlar.
Düşmanına bir şey yapmak isteyenin hazırlığının olması gerekir.
Evet, hepinize öfke geliyor, bazen hepiniz bir şeyler yapmak istiyorsunuz, ama çaresizsiniz, yapamıyorsunuz. Toplumumuzda daha çok birbirini vuruyorlar, birbirini vurduklarında çok kötü düşüyorlar. Birini vuruyorlar, ikisi onlardan gidiyor. Vuruşlarında tabii hiç hayır yok. Bizimki şimdi değişmiştir. Görüşüme göre bir şartla yaşam kabul edilebilir: Düşmanın sana her kötülüğü yaptığında karşısında başını kaldırırsan, biraz da ona vurursan, o zaman senin yemen-içmenin değeri vardır, buna helaldir diyebilirsiniz. Bir şey yapamazsan beş para değerin olamaz. Görüşüme göre öyledir, ister zengin, ister fakir kim olursa olsun öyledir. Düşmanından haberi olmayan, kendinden haberi olmayan birine de merhaba gerekmez. Bu bir yaşamdır. Hepiniz öyle olun, demiyorum ama, bana göre bu bir yaşamdır. En az otuz yıldır bu yaşamda kendimizi terbiye ettik. Ben kendim gerçekten başlangıçta çaresiz bir insandım. Ne kimse beni dinliyordu, ne de imkanlarım vardı. Belki çocukluktan şimdiye kadar hepinizin değeri vardı. Ana ve babalarınız size değer veriyordu, benim ki öyle değildi. Bir başımaydım. İnsan tek başına olunca da elinden iyi işler gelir, niye? Tek başına olursan kendini bağımsızlığa da ulaştırırsın. Tabii kimse bizden razı olmaz, herkes kendinden razıdır, niye senden razı olacak? Ben de herkesin benden razı olmasını istiyordum. Nasıl senden razı olacaklar? Her adımı bunun için attım. Bu halk bu denli kendinden başka kimseden razı değil, gerçekten yani kendisi de bir şey değil, bunları nasıl kaldıracağız?
Başlangıçta evimizden, köyümüzden başladık, şimdiye kadar devam ediyor. Evet, evimde savaşımımı kendim verdim. Neden kaçayım, neden kaçmayayım, hangi hal iyidir, hangi hal iyi değildir? Hepsi beni deli sanıyorlardı, bu çalışmamızda fazla akıl görmediler, “Allah kimseyi böyle yapmasın” diyerek bize ölüm istiyorlardı. Tabii ben sorundum, ana-babaya da sorundum, kendime de sorundum, o halden razı değildim. Peki, sen neden razı olacaksın? Haydi o zaman yola gir, yap. Ne iş yaparsan yap ki razı olasın, yörendekiler razı olsunlar. Şimdi sizlere bakıyorum, hepiniz “razıyız, güvenimiz var, sonuna kadar şöyleyiz, böyleyiz” diyorsunuz. Eskinden böyle değildi. Eskiden hepimizin aklına geliyor, bir kaç Kürdün bir araya gelmesi mümkün müydü? Birbirlerini dinlemeleri, şehitlerin yoluna girmeleri mümkün müydü? Hayır! Hep birbirlerinin kötülüğünü istiyorlardı. Büyük bir fitne-fesatlık vardı. Hep birbirlerinin hainleriydiler. Beraber olanlarda çok kıymetsiz, dar şeylerde birleşmişlerdi. Nasıl buna razı olayım?
İnsan yaşamına saygım vardır. Öyle olmasaydı, tabii kendimi öyle yapmazdım. Yine hatırlıyorum, bu kadar düşmüş bir halktan kendimi uzaklaştırabilir miyim, “bu halktan olmasaydım öyle iyi olmazdım” dedim, hep öyle üzerinde durdum, baktım ki olmuyor. İnkar etsen, ihanet etsen olur mu? Olmaz. Yine burada iyi bir özellik kendini ne inkar edeceksin, ne kendine ihanet edeceksin; ne kadar yoksul, düşmüş olsan da kendini inkar etmeyeceksin. Tabii bu noktada çok kişi var ki kendinden başka bir şeyi görmüyor, halk tamamen inkar ediliyor. Halkını gör, şerefini gör dediğinde öldürsen yanına yaklaşamıyorsun. Bu hususların karşısında sonuna kadar durdum. Bütün dünya bir tarafta ben bir tarafta. Ben şimdi de böyleyim. Arkadaşlarım kahramandırlar, gün gün savaştadırlar, dakikası dakikasına eksikliklerinin üzerindeyim. Hele sizin gibilerin üzerinde durmayı bir tarafa bırakın. Hep ne içindir? Kendini çözemezsen, her yönden yapmazsan değerin yoktur. Bakıyorum, “şöyle adamız, böyle neyiz” diyorlar, ne yapıyorsun, ne yapabilirsin? Ucuz sözlerden başka ağzından ne çıktı? Çaresizlikten öte senden ne bitiyor? Ne cesaretle varım diyorsun, adamım, diyorsun? Bunu kabul etmek mümkün değil. Ben kabul edemem. Belki siz her şeyi kabul edersiniz, ama ben edemem.
Yiğitlik meselesi nedir?
Bir halk için, insanlık için seni insan saymayanlara bu noktada yiğitliği temel alacaksın. Burada siyaset nedir? Bir halk için her şeyden en önce gelen nedir, dilden, edebiyattan önce bir halk için temel olan nedir? Bir halkın tüm çıkarı neye bağlıdır, hepimizin beraber olduğu nedir? Bunu göreceksin ve bunun üzerinde gece-gündüz duracaksın. Bunun için inanç, cesaret, bunun için okuma, yiğitlik olur. Kendinize bakın, hangi biriniz böylesiniz? Bu işi böyle yap, böyle bir yaşam sürdür diyorsun, hepsi bundan kaçıyorlar. Bırakın bunu yapmayı, bir sigaraya verdikleri değeri bu yiğitlik işine vermiyorlar. Tabii insan kahroluyor. Böyle alışmışlar. Bunun için büyük bir savaşım isteniyor, bu milleti nasıl bu halden çıkartacaksın? Yani kendimi yok etsem olur mu? Hayır. Bu diğerleri gibi kendimi Avrupalara atsam olur mu? Hayır. Kendimi şu-bu yerin uşağı yapsam olur mu? Hayır. Kendimi inkar etsem olur mu? Hayır. Rahatlık için, basit bir yaşam için kendimi yetirirsem olur mu? Hayır. Sonra işte bu işi yap, yap, yap… buraya kadar geldik. Elinden ne gelirse onu yap.
Bu hususları sizler için söylüyorum. Bizi görmek istemişsiniz, PKK hakkında bir şeyler öğrenmek istemişsiniz, bir çok yönden çok şeyi merak ettiğinizi sanıyorum, işte sorunlar hep böyledir, yani ben çalışmamdan razıyım, siz de ancak kendinizden, çalışmanızdan razı olabilirsiniz. Başka türlü hal hatır soramam, “nasılsın, ne var, ne yok” diyemem. Budur. Kimse benden başka bir şey istemesin. Sorunu nasıl hal ettiniz, sorunu genişliğine, derinliğine açtınız mı, meseleyi nasıl ilerletebilirsiniz? Bundan öte benden bir şey soramazsınız. Sorunuz bu olacak. Temel sorun da budur. Tabii diğer soruları soru saymam. Tehlike nedir, ölüm vardır, bilmem rahatlık falan bunlar bir şey değildir. Çoğu kimse hep böyledir. Sağlığım, başarım, güvenliğim sorunların üzerinde ne kadar durduğuma bağlıdır. Bu nokta önemlidir ve her şeyden öncedir. Bundan öte başka ne sorulabilir? Şimdi sizleri biraz serbest bıraksak partinin nizamı, disiplini olmazsa kim bilir birbirinize neler yaparsınız… Belki şimdi yapmazsınız, bir-iki günde dağılır, birinizden uzak düşersiniz. Olmaz! Her yaşamı kendinize layık görüyorsunuz. Her yaşam nedir? Yani kendini inkar etme, gaflette, yoklukta kendini yitirmedir. Gücün yaşamaya varsa öyle yapamazsın.
Benim çalışmamda kesinlikle öyle bir yaklaşım yoktur. Kendini kandırma, çaresizlik yoktur, ölüm de içinde yoktur. Bakın bu çalışmayı yoktan buraya kadar getirdim, büyük bir tecrübem vardır ve daha çok da adımlarımı yerinde atarım. Şimdi herkes, “ya bu kadar iş yaptın niye sana bir şey olmadı?” diye şaşırıyorsunuz. Ben dilsiz, kimsesiz, her şeysiz iken bunları nasıl yaptım? Bir tarz, bir temel var, yüklendim, şimdi bakıyorum, içinizde en güçlüsü benim. Halbuki en imkansız, en her şeysiz olanı bendim, siz önce partiydiniz, hep birbirinizin tanıdığıydınız, niye bir birlik kuramadınız? Niye bir güven oluşturamadınız? Hatırlıyorum, bu tarafa geldiğimde öldürsen birisi ülkeye geçmiyordu. Şimdi bakıyorum herkes “ülke, ülke” diyor. Niye öyle oldu? Burası da ülkeden uzaktır, burası tek de değil, buradan adımımı atmadım, şimdi bir Kürt nerede varsa, Rusya’dan tut, Almanya’dan tut, Amerika’dan tut, Avustralya’dan tut hepsi bu yoldadır; düşünceleri bir, güvenleri bir, yürekleri bir olmuşlar. Ben burada değil miydim, bu işler buradayken olmadı mı? Bunları kendimizde yaptık. Nasıl oldular? Bazı şeyler tanımak gerekir, gerçekten gerekir, nasıl oluyorlar? Kendi başına mı oldu? Hayır. Mucize midir? Hayır. Bazıları mucize sayıyor ama, kendim yaptım. Yerinde bir hizmetle bu işleri yaptım. Oluyor. Şimdi bakıyorsun milyonlar birleşiyor ve ölümüne birliktedirler. Yani oluyor.
Eskinden düşman karşısında öyle kendini ayakta tutmak, yıllarca direnmek mümkün değildi. Tarihte ne kadar Kürt isyanı varsa bir ayda, iki ayda derhal düşmüşlerdir ve katledilmişlerdir. Bir şey kalmamıştır. Maşallah bizimkisi 20-30 yıl doldu, düşman –dünya da arkasında olduğu halde- gün gün geriliyor. Bundan 70-100 yıl önceki düşman da değildir, öyle bir düşman ki kendisi bile “hiçbir dönem bu kadar güçlü değildik” diyor. “Tarihimizdeki en güçlü dönem budur” diyor. Biz bu düşmanı gerilettik. Çok büyük şeyler yaptık da demiyorum ancak hayırlı şeyler oldu, dikkat edeceğiniz, çok şey alacağınız işler oldu. Bunlar yeme-içmeden, yoksulluk-varlılıktan da öncedir. Bunlar istenir. Burada bir şeyler yapsan sana yaşam hakkı vardır. Yapmazsan değerin yoktur. Benim ki budur.
Benimle arkadaş, dost olmak isteyen biri, bizi böyle tanıyacak. Aman ha aman üzerimizde yanlış durmayın diyorum. Beni yanlış tanımayın. Her şeyi doğru bileceksiniz, ben halkçı, halkın hizmetinde, sizin gibi bir insanım. Kesinlikle kendimi büyük saymıyorum. Büyük bir hizmet istiyorum, büyüklük hizmet temelinde olur. İmkanım var, büyük bir hizmet yaparım, benden başka bir şey istemeyin, tenezzül etmem. Tabii bakıyorum, parti içinde de daha bir şey yapmamış, ama bir günde benden ağalık istiyor. Böyleleri gafildir. Biz hizmet için halktan imkan istiyoruz, ama o, hizmetsiz benden ağalık istiyor. Öyleleri var, aramızda çoktur, hemen hemen bütün insanlarımız böyledir. Kendini tanımıyor, fırsat buluyor “bir günde paşa oldum” diyor. Paşalık öyle olur mu? Büyüklük öyle olur mu? Kendini öyle sayıyor, kendini tanımıyor. Kesinlikle olmaz. Kendinden razı oluyor, nefsinden razı oluyor, bunlar doğru değil, hepsi yalandır.
Şimdi biliyorsunuz ki dünya bizden rahatsızdır. Avrupa bugünlerde bir darbe indirmek istiyor. Tamam Almanya güçlüdür, Avrupa güçlüdür, şöyledir, böyledir. Düşman bugün, “uçak kaldırdık, bilmem peşmergeleri kaldırdık, üzerlerine gittik” diyor, ne yaparsa yapsın bu işlerini yoktan bu kadar yapanlar, bugünde de ne yapıp ne yapmayacağını bilir. Ben düşmana karşı her yönden hazırım.
Yine burada hayırlı olan, ölüm varsa düşmana karşı olsun, buna razıyım. Eğer düşmanın hizmetinde ölürsen bu kötü bir ölümdür. Düşmanına karşı ölürsen varsın yarı yarıya gitsin, dörtte üçü gitsin, insan acımaz.
Halk, “bundan sonra ne olacak?” diye soruyor. Bundan sonra iyi olacaktır; mücadele, savaş iyi olacaktır. Mücadelenin (çalışmanın), savaşmanın imkanları vardır. Rahatlık duyulacak, hayır görülecek, onurumuz için, kalmamız için biraz insanlarımızı kaldırdık. Silahla, büyük bir cesaret ve özveri ile bazılarını kaldırdık. Yeme-içmeden daha önce bu gelir. Kendim için de şimdi iyi olanı burada görüyorum. Bu kadar arkadaşın var, bunlarla savaşı iyi yürütebilirsin, bu senin için iyidir, diyorum. Ölsen de, kalsan da kendi gerçekliğin temelinde olursa iyidir, bundan razı olunur.
Önce, “Sovyetler bize yardım ediyor mu, Barzani-Talabani ne yapıyor?” vb. sorular soruyordunuz. Ben bu soruları da fazla soru saymıyorum. Sen kendini bir şey yapmazsan, kendi kendini tanımazsan, kendi kendini güçlendirmezsen ne soruyorsun? Eskiden bende bu şeyleri sorardım, sonra baktım ki doğru sorular değiller. Ne kadar üzerimde, yöremdekilerin üzerinde duruyorsam, bakıyorum ki o kadar gelişiyoruz. Bir insan bir devlet kadar güç toplayabiliyor, bir insanı bir devlet kadar büyütebiliriz. O zaman kendi üzerimizde duracağız dedim. Talabani hayırlı şeyler yapamıyor. Barzani kötü şeyler yapıyorsa ben ne yapayım! Yaparlarsa, kötülükleri onlaradır, onlara kalır. Devletler bize yardım etmiyorsa, etmesinler, ben kendimi devlet yaparım. Niye hep başkalarından isteyeceğiz? Bizim olmayanlardan niye hep bir şeyler isteyeceğiz? Hayır, kendimizden isteyeceğiz, kendimize yakın olanlardan isteyeceğiz. Şimdi bunun üzerinde duruyoruz.
PKK tarihinde gerçekten her yılda yapılanlar korkunçtur diyebiliriz. Parti tarihini de söyleyebilirim, yani 1978’de ne olmuş, 1979’da, 1980’de, 1981’de ve şimdiye kadar ne olmuş, bütün bunları söyleyebilirim; büyük bir tarihtir. İşte görüyorsunuz, son yıl nasıl geldi? Geçen yıldan şimdiye kadar ne oldu? Çok kimse –ve düşmanın kendisi de- “bu Güney savaşından sonra PKK bir daha kalkamaz” diyordu. “Vurduğumuz darbenin altından bir daha kendini sağlam çıkaramaz” diyordu. Şimdi görüyorsunuz ki kendimizi nereden nereye vardırdık, ne kadar darbe vurduk. Her yıl öyleydi. 1980’de “ülkeye dönmemiz mümkün değildir” deniliyordu. Salt yöremizdekiler değil, arkadaşlarımız da buna inanmıyorlardı, “ülke gitti, bir daha ülkeye mi ulaşacağız!” diyorlardı. Şimdi sel gibi hepsi ülkeye akıyorlar. “Düşman karşısında yirmi dört saat, bir-iki gün kalabilir miyiz?” diyorlardı. Şimdi düşman kalamıyor.
İşte size küçük bir olayı söyleyeyim; düşman bir operasyon yaptı, yani bir hamle yaptı, kendisi söylüyor, ayın 16’sında başlattı, dün bitirdi, (16-25 Kasım-1993 Bestler operasyonu) gün gün haber aldık, Botan’da binlerce özel asker, uçak, helikopter, tank-top eşliğinde arkadaşlara korkunç yöneldi. Parti kuruluş yıldönümünü (15.) orada imha etmek istedi. Tabii Botan büyük bir yerdir, temel merkezimizdir, 3-4 bin arkadaş oradadır, orayı imha etmek istiyor ve orayı imha ettikten sonra diğer yerlerin üzerine yürümek istiyor. Hedef buydu. Yok edip sonra kışın hiçbir yeri bırakmamak niyetindeydi. Hainlerle de çok ittifak yapmış, ne kadar aşiret varsa onlara çok para vermiş ve Avrupa devletlerini de razı etmiş. Bugünlerde de “parti Avrupa’da yasak” diyorlar, başka çok şey de yaptılar… Amaç, 15. yıldönümünü bize ölüm yıldönümü yapmaktı. Düşmanın düşüncesi budur. Gerçekten büyük bir hazırlıkla bize vurmak istediği ölüm darbesidir. Şimdi ne oldu? Bugün haber geldi, “düşman alana giremedi, askerleri çok perişan oldular, hatta ağlıyorlardı, biz 9 şehit verdik, onlar yüzlerce ölü verdiler, kendi ölülerini bile kaldıramıyorlardı, ölüleri şimdiye kadar yerdedir” diyorlar. Başka yerlerin de üzerine çok gittiler, ama bir adım bile ileri atamadılar.
Üzerimize hainleri de gönderdiler, rezil odular, şimdi onlar da kaçıyorlar. 3-4 helikopter de düşürdük, onlarca tank-top-panzerleri de tahrip edildi, yine çok sayıda silah aldık, büyük tecrübe edindik. Önemlisi partinin bu yıldönümü böyle oldu. Düşman bize ölüm darbesi vurmak istedi, kendisi ölüm darbesi aldı. Önemli olan, demek ki oluyor. Yalnız orası değil, her taraf öyle. Arkadaşlar bütün dağlarda hareketliler kendileri bir adım atamadılar. Başları her gün, “kışa kadar bunları nasıl ayaklarımızın altında yok edeceğiz” diyorlar. Türkiye halkından da kimse buna inanmıyor, ama gece-gündüz söylüyorlar. Haydi gel de bizi ayaklarının altında yok et bakalım! Hepsi yalan. Moralini yükseltmek istiyor, bunun için de yalan söylüyor. Her gün “şöyle, böyle vuracağız” diyor, gelip vursun da görelim! Isıracak köpek fazla havlamaz derler bunlar havlayan köpek olduğu için fazla ısıramıyorlar. Yani bu hale düşmüşler.
Eskiden öyle değildi, eskiden halkı imha ediyordu. Şimdi halktan korkuyor. Niye? O katliam yaparsa biz de yaparız ve yaptık da. O Lice’yi vurdu, biz de onu vurduk. Şimdi korkuyor, eskisi gibi katliam da yapamıyor. İnsan kendine yüklenirse her şey yapabilir. Şimdi her cephede bir kaç şehidimiz oluyor ama, günde 30-40 kişi düşmandan gidiyor. Bizden 1 gidiyorsa düşmandan 20 gidiyor. Bu büyük bir adımdır. Gece-gündüz böyle gidersen daha fazla ülkede yerini alırsın. Kürtlerin tarihinde bu şeyler ilk kez oluyor. Önemli olan da budur, yol açılmıştır, insanlar savaşabiliriz diyorlar. Gün gün haberlerin üzerinde duruyoruz. Ülkeden gelen haberler fena değil, cepheden haberler geliyor. Serhat’tan tut, Dersim, Toros, Binboğa, Bingöl, Garzan, bütün Botan, Zağroslar tüm cephelerin hepsi savaşıyor, ses veriyor ve iyi haberler geliyor. Halkın birliği oluşuyor. Düşman şimdi seçim yapmaktan korkuyor, yaparsa yüzde doksan halk birleşir, bundan korkuyor, yapamıyor. Bunlar küçük adımlar değil. Yolu açtık ve güçlü yürüyoruz.
Yine de her şey rahat yürünecek, başarılacak demiyorum. Hayır, büyük bir savaşımla zafer elde edilecektir. Ancak güvenimiz var, düşmanın üzerine gideceğiz. Şimdi düşmanı kaçışa yönelttik. Bakın düşman nasıl da kaçacak! Dağda yer yapmışız, orada güç büyüteceğiz. Bugün ne kadar büyürse düşman o kadar ülkeden uzaklaşacaktır. Şimdi de başlamıştır, çok yerden çekiliyor. O Kürt hainleri dün “aman ha aman bize asker lazım” diyorlardı. O Jirkilerin bir Tahir Adıyaman’ı var, tanırsınız, “Türkiye asker getirmezse kendimi Hıristiyan yaparım” diyor. “Hiç Türkiye’de kalmam, Müslümanlıktan çıkar, Hıristiyan olurum” diyor. O kadar korkuyor. Hepsi öyle olmuşlar. Onlar da kaçacaklar. Biz kendimize güveniyoruz, iyisi de budur. Ülkede yer tut, dağlarında kendini güçlendir aklını çalıştır, düşmanına vur. Bu işten daha iyi hiç iş var mı? Elinizden nasıl gelirse vurun.
Önceden de söylüyordum, boş sözleri bırakın, fesatlığı bırakın, gece-gündüz hayırlı sözler sarf edin. Madem düşmanınız size ölümden başka bir şey vermiyor, siz de gece-gündüz düşmanın ölümü üzerinde yoğunlaşın, düşmanınız ölsün diye birliğiniz nasıl sağlanır, gücünüz nasıl olur, yer altında-yer üstünde nasıl yapılır, bütün bunları gece-gündüz yoğunlaşın, çalışın. Bu iş yalnız benim babamın işi mi? Hayır. Yalnız benim işim mi? Hayır. Hepinizin işidir. Hepiniz tehlikedesiniz. Hepiniz düşmanın darbeleri altındasınız. Öyleyse hepinizin kalkış yapması lazımdır. Yediden yetmişe kadar hepiniz yapmalısınız. Öyle yapılırsa başarılır. Düşman “onları ortadan kaldıracağız” diyor. Ben de “biz düşmanı ortadan kaldıracağız” diyorum. İspat bizimkidir, düşmanın değil. Niye? O ne kadar söyledi boştu, biz ne kadar söyledik yerine geldi. Doğru olan bizim söylemimizdir. Kendimize güveniyoruz, partinin 16. yılında da, -geçen yıl da, önceki yıl da söz verdim, hepsi yerine geldi- bu yılda da yerine gelecektir. Ben bir şey daha söyledim, gelecek yıl geçmiş tüm yıllara bedeldir. Hepsi de doğrudur ve ispatladır.
Arkadaşlarımız çok söz veriyorlar, sözlerini yerine getiremiyorlar. Ama bakın düşman karşısında şimdiye kadar benim söyleyip de yerine gelmeyen bir şey var mı? Hayır! Hepsi yerine gelmiştir. Ben basit sözlerden, inşallahlı, maşallahlı sözlerden de fazla hoşlanmam, söylediğim söz gerçekleşecek, hatta şüphesiz, kusursuz gerçekleşecek. Tabi yiğitçe söz budur. “Ya niye birileri önümde durdu, kendimi aldattım, yanılttım” diyenler hep ölüme giderler, hepsi doğru olmayan deyişlerdir. Öyle yalan söyleme arkadaş! Sen yıldönümü için söz verdin, sözünün eri ol! Niye sözünün eri olmayacak? Madem kendini yiğit sayıyorsun haydi sözünün eri ol. Niye sözünle oynayacaksın? Hep düşenler çok yaşamazlar. Sözüne bağlı olmayan, sözüyle oynayanın düşmandan önce onlara karşıyım. Ne kadar düşmana karşıysam, o kadar da onlara karşıyım. “Bizden ne istiyorsun, işte ölüme kadar seninleyiz, yetmez mi?” demeyin. Zafer çalışması yapacaksınız. Yaptığın işin düşman karşısında değeri olsun.
Düşmana yarayan işi iş saymıyoruz, “ya ben öldüm daha benden ne istiyorsunuz?” derseniz, o ölümü de kabul etmeyeceğim. Bunların hepsi sözdür. “Başka türlü elimden bir şey gelmiyor” da demeyin, elinden geliyor. Kendine yüklen! Halkın, arkadaşların dediği gibi olsaydı, gerçekten düşmana karşı bir kaç ay bile direnemezdik. Hatırlıyorum, bazıları “bunlar kendilerine isim takmışlar, düşman karşısında gizli iş yapıyorlar, bunların ömrü üç aydır” diyorlardı. “Gittiler, yandılar, yapacakları hizmet de bize kalacak” diyorlardı. 1976’da bunu söylüyorlardı. Bu şeyleri söyleyenlerin hepsi şimdi yok oldular. Bizim ise hizmetimiz dünyaya ses verdi. Öyle ahmaklar çoktu, hepsi öyle ahmaktılar. Bir şey yapamayacağımızı sanıyorlardı. İğne ucu kadar çare gördüğümüzde yükleniyorduk. Şimdi çok arkadaşın eline büyük imkanlar, büyük dağlar vermişiz, binlerce güç vermişiz, değerini bilmiyorlar. Ben bu tarafa geçtiğimde bir tek dostum yoktu. Hiçbir şey yoktu. En büyük imkanım, bu gece kendimizi bu tarafa ulaştırdık, bu büyük bir adımdır, Allah korusun veya bir şey olmasın bundan hayırlı işler çıkar diyordum. Tabii kimse böyle olacağına inanmıyordu. Zaten kimse bizi tanımıyordu da. Ama yüreğimde büyük bir iş vardı. Yani sözüm, ahtım benimledir. Bizden de kimse inanmıyordu, “deli işi” diyorlardı. Şimdi ne büyük bir iş olduğunu görüyorsunuz. Tüm halk, nereye gidiyorsam inanmıyorlardı. “Bu nedir, kendini mahvetti” diyorlardı. Şimdiyse onlar yok oluyorlar. Bunların hepsi ispattır, ben fazla dile getirmek istemiyorum.
Başlangıçta kimsenin inanmadığı şeyler, sonuçta en büyük gerçeklikler oldular.
Yıllar için, her şey için vereceğim söze bir şart gerekir. Nedir? Sağlığım varsa, sağlam olur. Bir nefes çekinceye kadar olur, nefes alınamazsa –ki o da doğal bir şeydir- o zaman sorumlusu ben değilim. Diğer bir sorumluluk da var, açtığımız yola biri doğru girerse, dürüst yürürse o da benden on kez fazla iş yapabilir. Bir tek Kürt dürüst kalırsa, bu yolla oynamazsa, parti çalışmasıyla oynamazsa benden fazla iş yapabilir. Siz şimdi milyonlarca “seninleyiz” diyorsunuz. Ben milyonlarca demiyorum, bir tek dürüst kişi koyduğumuz tarza, sunduğumuz imkanlara yüklenirse her şey elindedir. Daha ne istiyorsunuz? Bundan fazla, bundan değerli nedir, neyi kimden istiyorsun? İnsan yeme-içme ile doymaz, uyku ile, rahat ile de insan rahat olmaz. Bazı şeyler var ki intikamını almazsan sana yaşam yoktur, yaşam sana diken olur, kan olur. Bizim için de böyleydi. Şimdi biz bunun çaresini buluyoruz. Bir yola girmişiz ki, sonuna kadar insanlık yolu, bir ulusun yoludur. Hepiniz içindir, yalnız benim için değildir. Ne kadar geleceğiniz, geçmişiniz varsa, hepsi içindir. Bundan başka benden ne isteyebilirsiniz? Bayram da budur, kutlama da budur.
Ulaştığımız noktadan nasıl razı olunabilir? İşte düşmanıma vuruyorum, başımı öne eğmemişim, bir şeyler yapabiliyorum. Bu da hepinize yeterdir, bundan başka ne bir şey isteyin, ne de yapın. Benden de bunun dışında ne bir şey sorun, ne de isteyin. Eğer öyle değilse, soru sorabilirsiniz. “Senin söylediklerin öyle değil” deyin. Ama ben böyle olduğunu ispatlayabilirim. Eğer varsa itirazınız söyleyin. Benim çalışmamda büyük kusurlar varsa söyleyin. Hesap veriyorum. Hesap alırım, veririm. Ben bunun için varım, başka türlü ben yaşamı kendime yaşam saymıyorum. Yaşamam için tek neden vardır, bazılarından hesap sorayım ve bazı şeylerin hesabını alayım. Böyle söylediğimde de gerçekten çok mütevaziyim, öyle şunu bunu yaptım da demiyorum. Ne yaptımsa hep hayırlı olmuştur. “Bizimdir” diyebileceğimiz, insanın razı olabileceği şeyler yapılmıştır. Hepinizden istediğim, herkesin razı olacağı şeyler yapmanızdır. Bunlar insanı büyütür, bunlarla olun. Daha fazlası çaresizler gibi kendinizi dertli, acılı sayıyorsunuz, bu doğru değildir. Niye? Kendinizi herkesin razı olduğu şeylere ulaştıracaksınız. Şöyle partiyle, böyle önderlikleyiz diye söz veriyorsunuz, öyle önderlikle, partiyleyseniz razı olduğumuz işlerin başında olacaksınız. Hem de kayıtsız, şartsız. Verdiğiniz söz böyledir, başka türlü hepsi yalandır.
Ben de bu hususları cesaretle söylerken razı olduğunuz şeyleri yaptığım için söylüyorum. Başka türlü öyle karşınıza çıkıp bu hususları söylemem mümkün mü? Hayır! İşte sizde de bir cesaret olmalıdır. Bir halksınız cesaretle çıkış yapın. Hayırlı olan, bize layık olan, yaşam, onur olan şeyler temelinde çıkış yapacaksınız, huzura geleceksiniz. Sanırım sizler de öylesiniz. Bundan sonra sizlerde bu temelde karşımıza geliyorsunuz. Ölüm de her zaman vardır. Önemli olan yaşamında en temel hususları, herkesin katıldığı şeyleri yapmaktır, o da olmuştur. Partinin yıl dönümü, partinin yıl dönümü kutlaması, bayramımız işte budur. Yine bunu ben söyleyeyim, sizde dinleyin demiyorum. Bu çalışma hakkında siz de sorularınızı sorabilirsiniz. Benden hesap istemeniz için geldim, cesaretiniz, bilinciniz varsa bizden bir şeyler isteyin, hesap isteyin. Kuvvetsizsiniz, istemiyorsunuz, bilmiyorsunuz da. Gücünüz, kararlılığınız olsaydı da karşımda yürütseydiniz, beni üzerine çekebilseydiniz, çok isterdim. Bir halk için her şeye cevap vermeye hazırım. Siyasi, askeri, her yönlü hakları hususunda hal ne haldir, gidiş ne gidiştir, savaş ne savaşıdır, bunların hepsinin yanıtları var. Benim bir halk için verdiğim söz budur. Buna bağlıyım ve üzerindeyim. Yine sizin için hayırlı olan hepimizin bağlı kalacağı, inançla, güvenle birlikte olacağımız hususlar bunlardır. Temelinde büyük ispatlar vardır. Her şeyden önce ispatı bu kadar şehitlerimizdir. Binlere, on binlere varan zindan direnişlerimizdir, yine dağların doruklarında on binlercesi hep büyük ispatlardır. Ve halk tümden kendine gelmiş, ayağa kalkmış. Bunları da başlangıç saymak, daha fazlasını bundan sonra yapmak gerekir. Bunların hepsi başlangıçtır diyoruz. Büyük çalışmamız bundan sonradır. Düşmana vurmak için insana bazı taşlar gerekir. Biz etrafımıza biraz taş topladık, elinize biraz silah verdik. Vurma bundan sonradır. Seni hayvanlardan beter bir yaşamın, bir durumun içine koyan bir düşmana karşı nasıl suskun kalacaksın? Senin kökünü kurutan, dilsiz, gözsüz, kulaksız bırakan bir düşmandır. Bu nasıl bir düşmanlıktır? Buna karşı durgun kalamazsın. Burada kendimi kesinlikle büyük saymıyorum ama, üzerine bu kadar gelen birisine karşı bir şeyler yapacaksın arkadaş diyorum. Yani sonuna kadar senin üzerine geliyor, sen niye duracaksın? Niye başını indireceksin? Aşkla, hırsla kendine yüklen. Adamlık, yiğitlik inanın ölümünün kendisine değil, düşmana karşı olmasıdır. Bunda büyük bir amaç da yerine geliyor. Düşmanın üzerindeyiz, kan bu yolda akıtılıyor, bu da iyidir. Varsın bir tekimiz kalıncaya kadar savaşalım, bu şerefsiz yaşamı niye kabul edeceğiz? Dünyanın tümü üzerimize de gelse bunlar için yaşamı sürdürmeyiz, kendimiz için sürdürürüz. Bu da doğrudur. Eminim siz de öyle görüyorsunuz. Şerefsiz bir yaşamı niye yaşam sayacaksınız? Bu yaşama layık olmadığınıza inanıyorum. Sizin için söyleyeceğim en büyük söz, böyle şerefsiz bir yaşamın bizim yaşamımız olmadığıdır. Dünyayı da bize verseler yine de bu yaşam bizim yaşamımız değildir; bu savaşla oluşan yaşam bizim yaşamımızdır. Varsın açlık, susuzluk, soğuk-sıcak olsun, en güzel, en onurlu yaşam insanı gün gün düşmana vurmaya götüren savaş yaşamıdır. İşte biz size bu yaşamı verdik. Bu şerefi sizin şerefiniz kıldık. Bu da az değildir.
Bunun için yine hepimiz bir birimize söz veriyoruz. Bu gelecek yılları da böyle kendimizin yılları yapalım. Şehidin kanı temelinde, düşmanın zindandaki arkadaşlara verdiği bu kadar zulüm temelinde, yine bu kadar kahramanca savaşan ve tüm güvenen halkımıza bir zafer yılı yapmak gerekir. Herkes elinden ne gelirse yapsın. Yine söylüyorum, ölüm hep vardır, çalışmanı kusursuz, ölümsüzlük yolunda yap. Nefesini hayırlı şeylerde alıp ver; her şeyden önce yürütmek durumunda olduğumuz hususlarda nefes alıp ver. Söz budur. Biz bu sözleyiz. Ben kendim de sözü öyle veriyorum ve sözünü böyle verenlerleyim. Sözüne böyle bağlı olanlar da bu önümüzdeki yılları kendilerinin yaparlar. Yine bu yıl, bu geçen yıl hepinize kutlu olsun. Bu gelen yılın da hepinize zafer yılı olmasını diliyorum.
Parti Önderliği