RIZGAR AMED
Stratejik bir akıl, barışın kültürel temsilcisi
Önder Apo’nun Sırrı Süreyya Önder’e yönelik değerlendirmeleri, ona sadece politik bir müttefik olarak değil, aynı zamanda derin bir entelektüel ve kültürel birikime sahip stratejik bir akıl olarak baktığını göstermektedir. Önder Apo’nun analizlerinde Önder, şu temel rollerle öne çıkmaktadır:
- Barış Kimliği ve Barış Kültürü Temsilcisi: Önder Apo, Önder’i “en iyi barış kimliği, en iyi barış kültürü” olarak nitelendirerek, onun barışa olan içsel bağlılığını ve bu bağlılığı topluma yansıtma becerisini takdir etmiştir.
- Anadolu ve Türkmen Geleneğinin Barışçıl Yüzü (Baba İshak Temsili): Önder’in Türkmen kökenini ve “Baba İshak geleneğini” temsil ettiğini belirten Önder Apo, onun şahsında Anadolu’nun çoğulcu ve barışçıl damarını görmüştür.
- Olumsuzlukları Olumluya Çevirme Becerisi ve Yapıcı Rol: Önder Apo, Önder’in kriz anlarında yapıcı bir rol üstlenme, gerginlikleri azaltma ve diyaloğu sürdürme yeteneğine vurgu yapmıştır.
- Barış Sürecinin Pratikleştirilmesi ve Mirasının Sürdürülmesi: Önder Apo, Önder’in barış çabalarının somut adımlarla hayata geçirilmesi ve onun mirasının bu şekilde yaşatılması gerektiğine inanmıştır.
- Tarihi Çağrıların Aktarıcısı ve Güvenilir Bir Yoldaş: Önder Apo, Önder’i kendi düşüncelerini ve barış stratejisini kamuoyuna ve ilgili taraflara en doğru şekilde iletecek güvenilir bir aktör olarak görmüştür. “12 yıllık mesaileri” bu güvene dayalı yoldaşlığın bir göstergesidir.
Bu roller, Önder Apo’nun Sırrı Süreyya Önder’i sadece bir politik figür olarak değil, aynı zamanda barışın kültürel, insani ve stratejik bir mimarı olarak gördüğünü ortaya koymaktadır.
Tarihi mesajların taşıyıcısı: Sorumluluk ve insani boyut
Sırrı Süreyya Önder’in Çözüm Süreci’ndeki en görünür rollerinden biri, Önder Apo’nun mesajlarını, özellikle de Newroz çağrılarını kamuoyuna duyurması olmuştur. Bu görev, büyük bir siyasi sorumluluğun yanı sıra, derin bir duygusal yükü de beraberinde getirmiştir. Önder, bu mesajları sadece bir metin olarak değil, milyonların umudunu ve beklentisini taşıyan tarihi bir emanet olarak görmüş ve bu sorumluluğun bilinciyle hareket etmiştir.
Onun hitabet yeteneği, edebi dili ve samimi duruşu, Önder Apo’nun mesajlarının kitleler üzerinde derin bir etki bırakmasını sağlamıştır. Önder, bu mesajları aktarırken, sadece kelimeleri değil, aynı zamanda o kelimelerin ardındaki ruhu, duyguyu ve barış arzusunu da yansıtmaya çalışmıştır. Bu, onun sürece sadece politik bir aktör olarak değil, aynı zamanda insani ve vicdani bir boyutta da katıldığını göstermektedir.
İlk ve son heyetlerdeki değişmeyen misyon: Barışa adanmışlık
Sırrı Süreyya Önder’in Çözüm Süreci boyunca, ilk İmralı heyetlerinden son görüşmelere kadar kesintisiz bir şekilde yer alması, onun barışa olan sarsılmaz bağlılığının ve süreçteki kilit rolünün bir göstergesidir. Koşullar ne olursa olsun, barış umudunu canlı tutmak ve diyalog kanallarını açık bırakmak için çaba göstermiştir. Heyetlerin yapısı zaman zaman değişse de, Önder’in varlığı, sürecin devamlılığı ve ciddiyeti açısından önemli bir güvence olmuştur.
Onun bu değişmeyen misyonu, sadece Önder Apo ile kurduğu güven ilişkisinden ve Önder Apo’nun ona yüklediği “emanet” bilincinden değil, aynı zamanda kendi vicdani sorumluluğundan ve barışa olan derin inancından kaynaklanmaktadır. Sırrı Süreyya Önder, İmralı köprüsünün en sağlam ve güvenilir ayaklarından biri olarak, Türkiye’nin barış tarihinde unutulmaz bir iz bırakmıştır.
Bu tarihi diyalog ve Önder’in üstlendiği stratejik rol, her ne kadar nihai bir barışa ulaşamamış olsa da, Türkiye toplumuna barışın mümkün olduğuna dair önemli bir umut ve deneyim sunmuştur. Sırrı Süreyya Önder’in bu süreçteki çabaları, gelecekteki barış arayışları için de değerli bir miras niteliğindedir.
“Bu Umut Asla Yarım Bırakılamaz”: Son nefese kadar barış nöbeti ve Önder Apo’nun tarihi değerlendirmeleri
Sırrı Süreyya Önder’in yaşamı, en çetin fırtınalara karşı dimdik ayakta duran bir çınar ağacının direncini ve bilgeliğini çağrıştırır. Ömrünün son evresinde dahi, barışa olan sarsılmaz inancı, halklarına duyduğu derin sevgi ve üstlendiği tarihi misyona olan bağlılığı, onun karakterinin temel direkleri olmaya devam etmiştir. Siyasi arenada edindiği tecrübeler, sanatçı kimliğinden damıttığı insani duyarlılık ve entelektüel birikimiyle, Türkiye’nin karmaşık siyasi atmosferinde bir vicdan ve umut ışığı olmayı sürdürmüştür. Bu bölüm, Önder’in son dönem siyasi çalışmalarını, hastalık sürecinde yaşananları ve Önder Apo’nun bu süreçlere dair yaptığı tarihi değerlendirmeleri, analiz edeceğiz.
Son siyasi hamleler ve TBMM Başkanvekilliği: Barış arayışında kesintisiz bir ısrar
Sırrı Süreyya Önder, son yasama döneminde Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nden (DEM Parti) İstanbul milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) döndüğünde, omuzlarında taşıdığı sorumluluk bilinci ve barışa olan özlemi ilk günkü tazeliğini koruyordu. TBMM Başkanvekilliği gibi önemli bir göreve layık görülmesi, sadece onun kişisel yetkinliğinin ve siyasi birikiminin bir takdiri değil, aynı zamanda temsil ettiği demokratik ve barışçıl siyaset anlayışının Meclis çatısı altında da bir karşılık bulduğunun göstergesiydi. Önder, bu görevi ifa ederken, Meclis oturumlarını yönetmedeki tarafsızlığı, farklı siyasi görüşlere gösterdiği saygı ve zaman zaman yaptığı nüktedan ancak derinlikli müdahalelerle, Türkiye siyasetine özgün bir soluk getirmiştir. Onun yönetimindeki oturumlar, çoğu zaman gergin siyasi tartışmaların ötesine geçerek, demokratik olgunluğun ve yapıcı diyaloğun mümkün olabileceğine dair umutları yeşertmiştir. Her konuşmasında, her demecinde, Türkiye’nin en acil ve temel ihtiyacının kalıcı bir barış olduğunu, farklı kimliklerin ve kültürlerin bir arada, eşit ve özgür bir şekilde yaşayabileceği demokratik bir cumhuriyetin inşa edilmesi gerektiğini ısrarla vurgulamıştır.
Hastalık süreci: Toplumsal dayanışma ve Önder Apo’dan gelen anlamlı mesaj
Ancak hayatın kaçınılmaz gerçeklerinden biri olan hastalık, Sırrı Süreyya Önder’i de ansızın yakalamıştır. 15 Nisan 2025’te geçirdiği ani kalp rahatsızlığı sonucu İstanbul Florence Nightingale Hastanesi’nde acil bir operasyon geçirmesi, sevenlerini ve Türkiye’nin dört bir yanındaki barış ve demokrasi güçlerini derin bir üzüntüye ve endişeye sevk etmiştir. Hastane önünde günlerce süren bekleyişler, yakılan umut mumları ve edilen dualar, Önder’in toplumun farklı kesimleri tarafından ne denli sevildiğini ve sahiplenildiğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bu süreç, onun sadece bir siyasetçi veya sanatçı değil, aynı zamanda bir halk figürü, bir umut sembolü ve bir vicdan sesi olarak algılandığının en net kanıtı olmuştur.
Bu zorlu süreçte, Sırrı Süreyya Önder’e manevi güç veren en önemli desteklerden biri, şüphesiz ki İmralı’dan, Önder APO’dan gelen mesaj olmuştur. Önder Apo, 21 Nisan 2025 tarihli mesajında (DEM Parti, 21.04.2025), Önder’in sağlık durumundan duyduğu derin üzüntüyü dile getirirken, onunla olan “12 yıllık mesaisine” ve Önder’in temsil ettiği değerlere vurgu yapmıştır.
Önder Apo mesajında, Sırrı Süreyya Önder’i “Adıyamanlı ve Türkmen kökenli ideal biri olarak Baba İshak geleneğini” temsil eden, “büyük barış çabasını topluma yansıtan, toplumsal ön yargıları şahsında kırabilen” bir şahsiyet olarak tanımlaması, aralarındaki derin entelektüel ve insani bağı gözler önüne sermiştir. Önder Apo’nun, “Onun şahsında hayata geçen, Anadolu genleri ve kültürü dediğimiz şeydir. Barış dediğimiz şey de Anadolu genlerini, Türkmen geleneğini yaşanılır kılmaktır. Önder böyle biridir ve gerçek Türkmenlik özü budur: En iyi barış kimliği, en iyi barış kültürü” şeklindeki ifadeleri, Önder’in barış sürecindeki birleştirici ve kültürel rolüne atfedilen önemi ortaya koymaktadır. Önder Apo, mesajının devamında, “Herkesin Önder’in kaldığı hastaneye gittiğini, onun anısına bağlılığını beyan ettiğini görüyorum. Bağlılığın gereği, onun barış çabasını pratikleştirmekten geçer” diyerek, Önder’in mirasına sahip çıkmanın yolunun, onun barış ideallerini hayata geçirmekten geçtiğini belirtmiştir. Bu mesaj, sadece bir geçmiş olsun dileği olmanın ötesinde, barış mücadelesinin devamlılığına yapılan güçlü bir vurgu ve bir nevi siyasi bir vasiyet niteliği taşımaktadır.
Vefat ve Önder Apo’nun tarihi taziyesi: “Bu Umut Asla Yarım Bırakılamaz”
Tüm tıbbi müdahalelere ve sevenlerinin dualarına rağmen, Sırrı Süreyya Önder, 18 gün süren yoğun bakım mücadelesinin ardından, 3 Mayıs 2025 tarihinde, çoklu organ yetmezliği nedeniyle hayata veda etmiştir. Onun vefatı, Türkiye siyasetinde ve toplumsal yaşamında derin bir boşluk yaratmış, barış ve demokrasi umutlarını derinden sarsmıştır. Farklı siyasi yelpazelerden gelen taziye mesajları, Önder’in kutuplaşmış Türkiye siyasetinde dahi saygı duyulan, birleştirici bir figür olduğunu bir kez daha teyit etmiştir.
Bu acı kaybın ardından, Önder Apo’dan gelen bir diğer tarihi mesaj, Sırrı Süreyya Önder’in mirasının ve barış umudunun geleceği açısından kritik bir öneme sahip olmuştur. Önder Apo, Önder’in vefatı üzerine yayınladığı taziye mesajında, derin üzüntüsünü dile getirirken, Önder’in barış sürecindeki rolüne ve kişiliğine dair önemli değerlendirmelerde bulunmuştur:
“Sevgili Sırrı Süreyya Önder’in vefatıyla kalbimize derin bir hüzün çöktü. Çok değerli bir insan, halkların gerçek bir evladıydı. Anadolu ve Türkmen geleneği büyük bir evladını yitirdi, coğrafyamızın bütün toplulukları ve halklarımız büyük bir yoldaşını kaybetti. Onun anısına büyük bir saygı duyuyorum. 27 Şubat’ta, son görüşmemizde yapacağımız çağrıya eklediğimiz son cümleyi elleriyle not almıştı ve bizzat okumak istemişti. Barış içinde bir arada yaşamak adına unutulmaz bir çalışkanlığı ve emekçiliği vardı. Yaşanan tüm olumsuzlukları olumluya çevirmek gibi ustaca bir hünere sahipti. Gerçek bir barış kimliği ve barış kültürüydü.
Barışın ve barış sürecinin hepimize kazandıracağını çok iyi biliyordu ve bu onun büyük özlemiydi. Bu umut asla yarım bırakılamaz. Hepimiz için mühim olan, bu ruhu barışa taşımak ve Sırrı Süreyya Önder’in adıyla taçlandırmaktır.
Bir kez daha anısına sonsuz bağlılığımı ifade ediyor; değerli ailesine, dostlarına, sevenlerine ve tüm halklarımıza başsağlığı diliyorum. Hepimizin başı sağ olsun.”
Önder APO’nun bu mesajı, Sırrı Süreyya Önder’in sadece bir siyasi aktör değil, aynı zamanda barışın sembol isimlerinden biri olarak görüldüğünü ve onun mirasının, barış umudunun canlı tutulmasıyla yaşatılabileceğini vurgulamaktadır. “Bu umut asla yarım bırakılamaz” ifadesi, Önder’in son nefesine kadar sürdürdüğü barış nöbetinin, onun ardından da aynı kararlılıkla devam edilmesi gerektiğine dair güçlü bir çağrıdır. Bu, Sırrı Süreyya Önder’in yaşamıyla ve mücadelesiyle ektiği tohumların, gelecekte onurlu bir barışla yeşereceğine olan inancın bir ifadesidir.
Mirası: Anadolu’nun vicdanında yaşayan bir barış elçisi
Her değerli ve emekçi insan gibi, Sırrı Süreyya Önder de bu dünyadan göçüp gitti. Ancak bazı insanlar vardır ki, onlar sadece bedenen aramızdan ayrılırlar; fikirleriyle, eserleriyle, mücadeleleriyle ve en önemlisi, ardlarında bıraktıkları o derin insani mirasla sonsuza dek yaşamaya devam ederler.
Sırrı Süreyya Önder, işte o ölümsüzlerden biriydi. Onun mirası, sadece kitaplara, filmlere, Meclis tutanaklarına sığdırılabilecek kadar basit ve sınırlı değildi. Onun mirası, çok daha derin, çok daha kapsamlı, çok daha canlıydı. Onun mirası, Anadolu’nun kadim vicdanında, halkların ortak belleğinde ve barışa susamış yüreklerde yaşıyordu ve yaşamaya devam edecekti.
Bir sanatçı olarak Sırrı Süreyya Önder, ardında unutulmaz eserler bıraktı. “Beynelmilel” gibi başyapıtlarıyla, sinemanın sadece bir eğlence aracı olmadığını, aynı zamanda toplumsal bir eleştiri, bir sorgulama ve bir direniş biçimi olabileceğini gösterdi. Filmlerinde, bu toprakların acılarını, sevinçlerini, çelişkilerini, umutlarını ve hayal kırıklıklarını, kendine has o ince mizahıyla, o derin insancıllığıyla ve o keskin zekasıyla işledi. Karakterleri, hepimizin aşina olduğu, içimizden biri gibiydi; ama aynı zamanda, sistemin çarkları arasında ezilen, adaletsizliğe başkaldıran, onuruyla yaşamaya çalışan kahramanlardı. Onun sineması, sadece estetik bir haz sunmakla kalmadı, aynı zamanda izleyicisini düşünmeye, sorgulamaya ve harekete geçmeye çağırdı. Köşe yazılarıyla, televizyon programlarıyla da bu misyonunu sürdürdü. Kalemiyle, sözüyle, her zaman mazlumun yanında, zalimin karşısında oldu. O, sanatın gücünü, toplumsal dönüşümün bir aracı olarak kullanmanın en güzel örneklerinden birini sergiledi.
Bir siyasetçi olarak Sırrı Süreyya Önder, ardında onurlu bir mücadele mirası bıraktı. O, siyaseti kişisel bir ikbal kapısı olarak değil, halka hizmet etmenin, barışı ve demokrasiyi inşa etmenin bir aracı olarak gördü. Meclis kürsüsünü, halkın sesini duyurmanın, adaletsizliğe karşı haykırmanın bir platformu olarak kullandı. Gezi direnişindeki o cesur duruşu, Çözüm Süreci’ndeki o tarihi rolü, onun ne denli ilkeli, ne denli fedakar ve ne denli barışa sevdalı bir siyasetçi olduğunu kanıtladı. O, kutuplaşmanın, nefret söyleminin, ötekileştirmenin prim yaptığı bir siyaset anlayışına karşı, her zaman birleştirici, kucaklayıcı ve diyalogdan yana bir tutum sergiledi. Farklılıkları bir zenginlik olarak gördü, halkların kardeşliğine sarsılmaz bir inançla bağlandı. Bu yolda bedeller ödedi, hapisler yattı, baskılar gördü; ama asla yılmadı, asla pes etmedi. Onun siyasi mirası, gelecek nesillere, onurlu bir siyasetin, ilkeli bir duruşun ve barışa adanmış bir mücadelenin mümkün olduğunu gösteren bir ilham kaynağı olacaktır.
Bir düşünür olarak Sırrı Süreyya Önder, ardında derin bir entelektüel birikim ve felsefi bir bakış açısı bıraktı. O, sadece güncel olaylara tepki veren bir politikacı değil, aynı zamanda olayların ardındaki nedenleri sorgulayan, toplumsal sorunlara köklü çözümler arayan bir aydındı. Marksizm’den Anadolu irfanına, modern felsefeden halkların kadim bilgeliğine kadar geniş bir yelpazeden beslenen düşünce dünyası, ona olaylara farklı bir perspektiften bakma, karmaşık sorunlara yaratıcı çözümler üretme yeteneği kazandırmıştı. Özellikle Kürt sorununun demokratik çözümü, halkların kendi kaderini tayin hakkı, demokratik özerklik, ekolojik bir toplum ve kadın özgürlüğü gibi konulardaki düşünceleri, Önder Apo’nun “demokratik modernite” paradigmasıyla da derin bir paralellik ve uyum içindeydi. O, bu paradigmanın sadece teorik bir çerçeve olmadığını, aynı zamanda yaşanabilir, uygulanabilir bir toplumsal proje olduğunu kendi hayatıyla, kendi mücadelesiyle göstermeye çalıştı. Onun düşünsel mirası, bu topraklarda yeni bir yaşamı, yeni bir toplumu kurmak isteyenlere yol göstermeye devam edecektir.
Ve hepsinden önemlisi, bir insan olarak Sırrı Süreyya Önder, ardında sevgi, dostluk, vefa, samimiyet ve en önemlisi, sarsılmaz bir umut mirası bıraktı. O, tanıyan herkesin yüreğinde derin izler bırakan, sıcaklığıyla, içtenliğiyle, espri yeteneğiyle gönüllerde taht kuran bir insandı. Yoldaşlarına karşı sonsuz bir vefa duygusuyla bağlıydı, dostlarının zor günlerinde her zaman yanlarındaydı. “Anısına bağlılık gereği” taşıdığı o derin insani değerler, onun karakterinin temel taşlarındandı. O, en zor anlarda bile umudunu kaybetmeyen, etrafına umut saçan bir insandı.
Önder Apo’nun da dediği gibi, “yaşanan tüm olumsuzlukları olumluya çevirmek gibi ustaca bir hünere sahipti.” Onun bu umut dolu bakış açısı, bu mücadeleci ruhu, hepimize ilham vermeye, en karanlık anlarda bile aydınlığa olan inancımızı tazelemeye devam edecektir.
Sırrı Süreyya Önder’in “Barış Yolculuğu”, bedenen sona ermiş olabilir. Ama onun açtığı yol, onun yaktığı meşale, onun ektiği tohumlar, bu topraklarda yaşamaya devam ediyor. Onun mirası, sadece bir anma ya da bir nostalji konusu değil; tam aksine, bugünün ve yarının mücadelesine ışık tutan, yol gösteren canlı bir mirastır. Önder Apo’nun da vurguladığı gibi, “Bu umut asla yarım bırakılamaz. Hepimiz için mühim olan, bu ruhu barışa taşımak ve Sırrı Süreyya Önder’in adıyla taçlandırmaktır.” İşte bu çağrı, Sırrı Süreyya Önder’in mirasına sahip çıkmanın, onun aziz hatırasını yaşatmanın en anlamlı yoludur. Onun hayalini kurduğu o onurlu barışı, o demokratik Türkiye’yi, o kardeşçe yaşamı inşa etmek, hepimizin boynunun borcudur.
Bu dünyadan bir Sırrı Süreyya Önder geçti… Ama o, sadece geçip gitmedi. O, bu toprağın vicdanına, bu halkın belleğine, bu coğrafyanın ruhuna silinmemecesine kazındı. O, artık Anadolu’nun vicdanında yaşayan bir barış elçisi, halkların yüreğinde atan bir umut ışığı, gelecek nesillere ilham veren bir mücadele sembolüdür. Onun mirası, sonsuza dek yaşayacak, yolumuzu aydınlatmaya devam edecektir. Ruhu şad, yıldızlar yoldaşı, ve mücadelesi mirasımız olsun…