3. Dünya Savaşı koşullarında İsrail-İran çatışması ve Kürtler

0
28
KEMAL SÖBE 
Ortadoğu’da Kürdistan merkezli olarak düşük yoğunluklu bir şekilde devam eden 3. dünya savaşı son birkaç gündür İran ile İsrail arasında fiili bir çatışmaya dönüştü. 1989’da 1. Körfez savaşı ile beraber Irak’a yapılan müdahaleler yıllar sonra Suriye’yi de içine aldı.  Suriye’de Esad rejiminin yıkılması sonucu başa geçen yeni hükümetle istikrarın sağlanabileceği düşünülürken tam tersi bir durum yaşanıldı. Suriye istikrara kavuşmadan İran’a yönelik saldırılar başladı. 1989’dan bugüne kadar Irak’a Suriye’ye ve İran’a yönelik yapılan saldırılar aslında emperyalist ülkelerin İsrail’i bir sopa olarak kullanıp Orta Doğu’ya müdahale etme girişi midir. Irak’a, Suriye’ye ve İran’a yapılan müdahaleler her ne kadar nükleer silah üretimini durdurmayı amaçladığı için yapıldığı söylense de bunun aslında bir sebep olmadığı zaten biliniyor. Orta Doğu dünyanın merkezi sayılabilecek bir stratejik alandır bu bölgeye hakim olan bütün dünyaya hakim olur.
 1. ve 2. dünya savaşları Avrupa’nın en güçlü emperyalist ülkeleri olan Almanya, Rusya, İngiltere ve Fransa arasında oldu ve 2. dünya dünya savaşı sonrası emperyalist ülkelerin Sovyetlerin öncülüğünde gelişen sosyalist blok’a karşı NATO şemsiyesi altında toplanıp Sovyetler ile dünya üzerinde güç olma yarışına girdi ve tabi Orta Doğu burada sürekli merkez bir rol oynadı. 2 Dünya Savaşı sonrası Orta Doğu’da doğu’da derinleşen savaşlar önemli ölçüde emperyalist amaçlar doğrultusunda gerçekleşti tabi kısmen de İsrail’in güvenliğini sağlama amaçlı oldu. Bilindiği üzere Arap dünyasında askeri olarak İsrail’e rakip olabilecek, İsrail’e karşı savaşabilecek iki güç vardır bir Irak bir de Suriye, Saddam döneminde Saddam liderliğindeki Irak, bir de Esad liderliğindeki Suriye İsrail için gerçekten de tehlikeli iki ülkeydi askeri olarak.
Bu iki ülke Irak ve Suriye İsrail için tehlike olmaktan çıkarıldılar. Irak’ın ve Suriye’nin askeri olarak güçten düşürülmesi rejimlerinin değiştirilmesi hem emperyalizmin bölgeye hakim olmasının önünü açmak hem de İsrail için bir tehlike olmaktan çıkarmak içindi. Tabii bu işin içinde tarihsel açıdan güç olma yarışı da var yani bölgede güç ve güçlü olma bölgeye
hakim olabilmek için güçlü olmak gerekiyor. Irak ve Suriye’nin devlet olarak tarihsel bir geçmişleri yok dolayısıyla emperyalist ülkeler için askeri olarak bir tehlike arz etmiyorlardı sadece İsrail için bölgede tehlikeli bir konumdaydılar ancak İran’ın varlığı sadece İsrail için bir tehlike değil emperyalist ülkeler için bölgede bir tehlike arz ediyor çünkü İran her kadar Amerika,  İngiltere ve Rusya kadar güçlü olmasa da imparatorluk geçmişinden günümüze kadar gelen bir yayılmacı siyaseti söz konusudur bundan dolayı son yüzyıllık emperyalist ülkelerle bölgede sürekli çatışmalı ve sorunlu olmuştur özellikle son 40 yılda bu durum daha çok gözle görülür olmuştur.
 1920’lerden 1970’lerin sonlarına kadar İran kısmen İngiltere’ye bağımlılık temelinde varlığını sürdürdü ancak 1979- 80 sonrası İran İslami bir rejim maskesi ile bölgede emperyalist bir güç olmaya çalıştı. İsrail 2. dünya savaşı sonrası özellikle de İngiliz ve Amerikan emperyalizminin desteği ile bölgede bir Yahudi devleti olarak kuruldu. İsrail’in bölgede Yahudilerin Ulus devleti olarak kurulmasının yanı sıra aynı zamanda İsrail emperyalist devletlerin bölgedeki karakolu olma rolünü üstlendi. Emperyalist ülkeler olan İngiltere, Amerika, Fransa ve Almanya bu ülkelerin sermayelerinin çoğunlukla Yahudi etiketli olduğu biliniyor dolayısıyla da İsrail büyük Yahudi sermayesi tarafından kuruldu desteklendi ve hala da destekleniyor ve devlet bütçesinin büyük bir bölümü büyük Yahudi sermayesinin  finansal desteğinden oluşuyor. İsrail etnik olarak bir Yahudi ulus devletidir ancak ideolojik olarak emperyalizmin Orta Doğu’da örgütlenmiş bir üssüdür diyebiliriz. Gelelim Ortadoğu’da Kürtlerin durumuna ilişkin.
 Bilindiği gibi Kürtler 1. dünya savaşı sonrası Ulus olarak inkar edildiler Ulus olarak kabul edilmediler ve Orta Doğu’da emperyalizmin desteği ve mimarlığı ile kurulan Ulus devletlere kurbanlık kuzu gibi verildiler. Tabii Kürtlerin Ulus olarak inkar edilmelerinin soykırıma tabi tutulmalarının Ulus olarak kabul edilmemelerinin nedeni ulusal olarak örgütlü olamamaları ulusal önderliğe sahip olamamaları ulus olarak dağınık olmalarından kaynaklandı. 1. dünya savaşı koşullarında Kürtler ulusal Önderlik ile ulusal birliğe sahip olsalardı hiçbir güç Kürtleri inkâra kalkışmaya soykırıma yeltelemeye cesaret edemezlerdi. Kürt halkının ulusal olarak dağınık olmaları ulusal önderliğe sahip olamamaları ulusal bilincin olmaması ilgili ulus devletleri Kürtleri soykırıma uğratma konusunda cesaretlendirdi. Tabi ki aradan 100 yıldan fazla bir zaman geçti dolayısıyla Ortadoğu’da Kürtlerin inkârı temelinde kurulan köprülerin altında çok sular geçti Kürtler PKK ile yeniden bir diriliş yaşadılar Kürtlerde ulusal demokratik devrimci bilinç gelişti Kürtlerde güçlü birliktelik ortaya çıktı Kürtlerde güçlü devrimci bir önderlik oluştu dolayısıyla Kürtler her bakımda bir yenilenme yaşadılar.
1. Dünya  savaşı koşullarında bir piyon olarak görülen Kürtler bugünkü koşullarda artık büyük bir aktör olmayı başarmışlardır Kürtler büyük bir rol oynayan büyük bir özgürlükçü rol oynayan kader değiştirici bir güce sahip olan önemli bir aktör konumuna geldiler
ve tabii ki bütün bunlar önderliğin büyük çabalarıyla PKK’nin büyük direnişiyle gerçekleşti. İsrail ile İran arasındaki çatışma Savaş gerilim aslında Avrupa ve Amerika emperyalizmi ile İran’ın arasında gerçekleşen savaştır ve bu savaşın özüde Orta Doğu’da egemen olmadır. Emperyalizm denince sürekli Amerika ve Avrupa ülkeleri akla gelmemeli emperyalizm demek güç demektir bu gücün en üstte olanları evet tabii ki siyasi ve askeri olarak Amerika’dır Avrupa’dır ancak İran’da bölgesel olarak emperyalist bir güçtür ve geçmişten süregelen bir imparatorluk geçmişiyle bölgeye hakim olmaya çalışmaktadır.
 Yani Amerika İngiltere Avrupa emperyalist ülkeleridir de İran ve Türkiye masum ülkeleri değildir güçlü devlet olmak boyutuyla Türkiye ve İran’da bölgesel düzeyde emperyalist ülkelerdir ve bölge üzerinde etkili olmaya çalışmaktadırlar kendi güçleri oranında. Yani Türkiye ve İran global düzeyde emperest ülkeler değildir ancak alt düzeyde ikinci derecede emperyalist ülkelerdir bölgesel emperyalist ülkelerdir. Yani emperyalizm sürekli dışarıdan gelen bir tehlike değildir en tehlikeli emperyalizm işte ortaya çıkandır tıpkı ağacın içinde peydahlanan kurt gibi. Gerek global düzeyde gerek bölgesel düzeyde emperyalist ülkeler arasında çıkan çatışmalar egemenlik ve iktidar odaklı olduğu için halkların bu savaşlara karşı çıkmaları ve halkların kardeşliğini savunmaları ve mümkünse bunu hayata geçirmeleri gerekmektedir. Kürtler bu konuda önemli rol oynuyorlar. Emperyalist hegemonya için yürütülen savaşlar aynı zamanda çeşitli devrim ve değişim imkânlarını da kendi bağrında ortaya çıkarırlar.
 Zaten emperyalist müdahaleler emperyalist savaşlar daha çok toplumsal mücadelelerin ortaya çıktığı çıkabileceği bölgelerde cereyan eder çünkü kapitalizm sürekli kriz yaratır,  kapitalizm sürekli krizi toplumsal koşullarda egemen olma savaşları yürütür. İsrail ile İran arasındaki savaş çatışma her ne kadar dini ve ya mezhepsel sebeplerden dolayı çıkmış görünse de işin özü öyle değildir tümüyle emperyalist emellerle gerçekleşen bir çatışmadır. Kürtler ve diğer ezilen halklar için önemli olan bu savaşta ortaya çıkan fırsatlar ve imkanları değerlendirip bu savaşlarda halklar lehine bir gelişme sağlayabilmektir. Suriye’ye yönelik yapılan müdahale Kürt halkının mücadelesi ile Rojava devrimini gerçekleştirdi şimdi ise İran’a yapılan ve olası yapılacak müdahaleler büyük ihtimalle İslami maskeli bu molla rejimini devirir ve Rojhilattaki Kürt mücadelesi ile Rojhilat Kürdistan’ı özgürlüğünü kazanacaktır.
 Ortadoğu’daki süreç ve siyasal koşullar kesinlikle Kürtlerin lehinedir. Türkiye’de devleti yöneten geleneksel kesimlerin bir bölümünün devlet bahçeli’yi aracı yapıp önde repo ile görüşmeleri devletin aslında Kürtlere ne kadar muhtaç olduğunu gösterir çünkü Kürtlerin gelinen aşamada büyük bir güç ve aktör olduklarını görüyorlar bundan dolayı Önder Apo ile taktik gereği olsa bile kendilerini görüşmeye mecbur görüyorlar. Önder Apo ile görüşme konusunda yani Kürt sorununun çözümü ile Türkiye’nin demokratikleşmesine ilişkin gerçekten ciddilerse Türkiye bu konuda büyük kazanabilir yani Kürtlerle birlik olunursa Türkiye bölgede kendi iç sorunlarını çözmüş demokratik bir güç olarak ortaya çıkar. Türk devletinin bir bölümünün Devlet Bahçeli’yi aracı yaparak Önder Apo ile görüşmeleri aslında devlet aklının üstü kapalı da olsa Kürt halkının güçlendiğini kabul etmeleridir. Ancak buna rağmen 100 yıllık soykırımcı zihniyetten kaynaklı olarak hala Kürt halkını soykırıma uğratma asimile etme zihniyetinden vazgeçilmiş değil.
Gerilla güçlerine ve Kürdistan’a yönelik yapılan askeri operasyonların devlet aklının hala soykırım zihniyetinden vazgeçmediğini gösteriyor. Türkiye’nin yapması gerekenler bir an önce Önder Apo ile ciddi anlamda Kürt sorununun çözümüne ilişkin ve Türkiye’nin demokratikleşmesini sağlayabilecek müzakerelere başlaması ve Türkiye’yi düze çıkarmasıdır. Aksi halde Türkiye’yi İran benzeri bir kaos ve kargaşalık bekliyor. Türkiye eğer demokratik bir değişim sağlamazsa Kürt sorununu çözmezse maalesef kötü günler Türkiye’yi bekliyor, bunlar yaşanacak gerçeklerdir. Türkiye demokratikleşmediği ve Kürt sorunu başta olmak üzere kendi sorunlarını çözmediği sürece Orta Doğu’daki kargaşalıktan kendini kurtarma şansı yoktur. Türkiye’nin Osmanlı döneminden günümüze kadar devam eden devlet geleneğinden kaynaklı olarak demokratik bir zihniyeti olmamıştır bundan dolayı Kürt sorunu başta olmak üzere Kendi sorunlarını çözmemiştir çözememiştir kendi sorunu çözebilecek demokratik bir zihniyeti gelişmemiştir. Dolayısıyla Kürt sorununun çözümsüz kalması diğer sorunların çözülememesinin nedeni devletin demokratik bir ziynete sahip olamamasından kaynaklanıyor.
Bu saatten sonra eğer Kürt sorunu çözülmezse devlet demokratikleşme konusunda ciddi adımlar atmazsa Türkiye’nin sonu muhtemelen Osmanlı gibi olabilir. Orta Doğu’da özellikle  1 Körfez Savaşı sonrası ortaya çıkan gelişmelere baktığımızda Irak’ın ve Suriye’nin Kürtlere yaklaşımı, Kürt sorununun devlet tarafından çözülememesi Türkiye’de de Kürt sorununun muhtemelen zora dayalı bir şekilde bir müdahale sonucu çözülebileceği gerçeği ortaya çıkıyor. Yani Türkiye’de devlet aklının bunca yaptıkları kötülükten sonra gönüllü bir şekilde Kürt sorununu isteyerek çözeceklerini düşünemiyoruz açıkçası. Türkiye Irak ve Suriye gibi muhtemelen bir müdahaleye ve bir iç savaşa sahne olduktan sonra zora dayalı bir şekilde Kürt sorununun çözülebileceğini düşünüyoruz. İran ile İsrail arasındaki bu çatışma ve savaş daha da büyüyerek devam edecektir ve neticede muhtemelen İran’daki molla rejimi yıkılacaktır ve bu ortamda ortaya çıkan fırsatları Kürtler  değerlendirerek  Doğu Kürdistan’da Rojava Kürdistan’da  olduğu gibi özgürlüklerini kazanacaklardır. Tabi hiç kimse bu özgürlüğün öyle kolay gerçekleşebileceğini düşünmesin zaten bugüne kadarki mücadelelerin ne kadar zorlu yürütüldüğünü bütün dünya biliyor en başta da Kürtler biliyor çünkü Kürtler bunun bedelini çok verdiler hala da bunun bedelini veriyorlar. Hiçbir emperyalist güç ezilen halklara özellikle de Kürtler gibi yok olma ile karşı karşıya getirilmiş ezilen bir ulusa özgürlüğü altın tepside vermezler. Halklar mücadele ederek, bedel vererek özgürlüklerini kazanırlar Kürtler de bu gerçekliği birlikleri için büyük bedeller verdiler ve özgürlüğü de büyük kazanacaklar.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here