Veysi SARISÖZEN
CHP’nin Kürt siyasetinde bazı değişmeler oluyor.
Örneğin resmi bir CHP heyeti geçtiğimiz haftalarda Başûr Kürdistan’ını ziyaret etti ve Güney Kürdistan yönetimiyle resmi bir toplantı yaptı. Bunun anlamı açıktır: CHP kendi tarihinde ilk defa Kürdistan’ın bir parçasındaki statüyü tanımış oldu.
CHP’nin tanıdığı statü federasyondur. Irak federe bir devlettir ve Kürdistan bu devletin federe bir parçasıdır. O nedenle bu ziyaret CHP tarihi bakımından bir “yeniliktir.”
Söz konusu CHP olunca Kürt siyasi çevreleri haklı bir kuşkuya kapılıyor. Acaba CHP Barzani yönetimine “devletimizle PKK’ye karşı işbirliğini güçlendirin, Erdoğan sonrasında da biz aynı çizgiyi izleyeceğiz” mi dedi diye herkesin içine bir kurt düşmektedir.
Endişeler haklıdır. Ve CHP eğer Kürt meselesinde yeni ve olumlu bir siyasi çizgi izleyecekse, samimiyetine herkesten önce Kürt halkını inandırmalıdır.
Örneğin, madem Kürdistan’ın bir parçasındaki statüyü resmen tanıdın, o halde Rojava Kürdistan’ında inşa edilen statüyü de tanımalısın. Üstelik Rojava’yı tanımanın çok ciddi sonuçları olur. Başûr’daki (Güney) KDP iktidarıyla diyalog şüpheli yanlar taşıyorken, PYD’yle resmi diyalog CHP’nin Kürt siyasetindeki şüphe bulutlarını tümüyle olmasa bile ciddi şekilde dağıtır.
Ve elbette CHP Türkiye’de Kürt meselesini çözmek için adem-i merkeziyetçi bir özyönetimci çözümden söz ettiği zaman, tarihi “kara bulutlar” atmosferin derinliklerindeki bembayaz kümülüslere dönüşür.
Demek ki CHP’nin Başûr ziyareti “iyi”dir, ama “yetmez.” O “yetmez” giderilmediği durumda bu ziyaret ve diyalog “kötü” bile olabilir.
Şimdi gelelim Kılıçdaroğlu’nun son demecine… CHP Genel Başkanı bu demecinde “Kürt sorununu HDP’yle birlikte çözmekten” söz etti.
Çok “iyi”. Hatta Barzani yönetimiyle diyalogdan bile “iyi”.
“İyi” ama bu “iyi” de “yetmez.”
Çünkü Kılıçdaroğlu rejimin kapatmak istediği HDP’yi “muhatap” olarak ilan ederken çok “iyi” bir işe imza atmıştır ama, Kürt meselesini çözmenin asıl adresinin üstünü çizmiştir. Devletin sorunu çözmek için İmralı ile masaya oturmasını suçlamış ve “İmralı ile Kandil’in” meşru adresler olmadığını söylemiştir.
Bu durumda CHP Kürt meselesini çözmekten söz edebilir mi?
“İmralı ve Kandil” hiç kuşkusuz “legal” muhataplar değildir.
Ama bu iki adres devletin mevzuatına göre ne kadar “legal” değilse, Kürt meselesinin asıl öznesi olan Kürt milletine göre o kadar “meşrudur.”
CHP’nin HDP’ye yönelik bu “yeni” yönelimi olumludur. Ama Kürt meselesini çözme bakımından ne kadar işlevlidir?
Çözüm, CHP ve HDP’nin TBMM’de müşterek çabalarıyla elbette gündeme gelebilir. Bu iki partinin işbirliği devleti çözüme zorlayabilir. Ama hepsi bu kadar.
HDP çözümün temel ön koşulu olan “savaşı durdurma” gücüne sahip değildir. HDP “ateşkes” talep edebilir. Hatta “silahsızlanmadan” bile söz edebilir. Ama bunları gerçekleştiremez. Çünkü HDP ne savaşan taraftır, ne de elinde “bırakılacak silah” vardır.
HDP tıpkı CHP ve diğer partiler gibi, Türkiye siyasi sisteminin “demokratik ve devrimci” bir parçasıdır. Zaten çözüm de işte içinde HDP’nin de yer aldığı bu Türkiye siyasi sistemiyle silahlı Kürt muhalefeti arasındaki diyalog ve müzakere ile gerçekleşecektir.
Ama eğer Kılıçdaroğlu “biz İmralı ve Kandil’le konuşmayız, devlet de konuşmamalıdır, HDP’yle konuşmalıdır” diyorsa HDP’nin meşruiyetine bir destek vermiş olur, ama çözüm konusunda ise bir santimlik adım atmış olmaz.
Kılıçdaroğlu’nun HDP’ye biçtiği misyondan hiç kimse rahatsızlık duymaz. Rahatsızlık İmralı ve Kandil’in inkarı mümkün olmayan misyonunu yok saymasıdır.
Çünkü “çözüm süreci” boyunca hem HDP’nin misyonu, hem de Kandil ve İmralı’nın misyonu sınavdan geçmiştir. Türkiye o çok kıymetli çözüm süreci boyunca huzur içinde yaşamış, uluslar arası arenada saygın bir yer kazanmış, ekonomisi büyümüş, halkın refahı artmıştır.
Sınavı hem HDP, hem Kandil ve İmralı başarıyla geçmiş, bu sınavda sınıfta kalan Türk devleti, AKP ve “Kandil ve İmralı ile devlet görüşemez” diye çözüm sürecine düşmanlık eden CHP olmuştur.
Kılıçdaroğlu’nun demecinden fazla umutvar olan kimseler şöyle düşünüyor olabilirler: CHP seçim kaygısıyla İmralı ve Kandil’le görüşmekten söz edemez, ama sorunu HDP’yle çözmekten söz ederken, HDP devletle PKK ve Öcalan arasında “köprü” rolü oynasın diye de düşünmüş olabilir.
HDP çözüm sürecinde böyle bir rol oynamıştır. Ama bu rolü oynayan Demirtaş ve arkadaşları şimdi hapiste. Kılıçdaroğlu’nun “katkılarıyla.” HDP’nin köprü rolü oynaması için birinci olarak bu rolün Öcalan’ın dediği gibi “yasal” temele sahip olması gerekir, ikincisi Öcalan’ın bu süreçte özgür rol oynaması gerekir. Kılıçdaroğlu bu konularda ne diyor? “Açın İmralı’yı HDP heyeti Öcalan’la konuşsun” diyor mu?
Evet. Kılıçdaroğlu’nun işi hiç de kolay değildir ve böyle kafadan “Kürt’ün şurası meşru, şurası meşru değil” demekle işin içinden çıkamaz.
Kaynak: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA