PKK, bütün faaliyetlerinin temeline yurtseverliği koymuştur. “Devrimci yurtseverlik olmadan enternasyonalizm, demokrasi ve sosyalizm de olmaz” dediği için kitle çizgisine ve militan bir savaşçılığa ulaşılmıştır. Diğer ilkel-milliyetçilik dahil, reformistler bu yüce kavrama hakaret ettikleri, bunu zaman zaman enternasyonalizm adı altında kozmopolitizmle, sahte Kürtçülük ve milliyetçilikle karıştırdıkları için bunların her zaman işbirlikçi olduklarını, rahatlıkla vatan üzerinde oynayan tipler olduklarını ortaya koyduk. Ama bizim bu konuda ödün vermez ilkeli davranışımızın tutarlılığı, bugün vatanla kendisini ilişkili sayan ve kendi geleneksel kültürüyle ilişki sağlayan bütün halkımızın parti etrafında yekvücut olmasında doğruluğunu kanıtlamıştır. En çok emekçiler bu ilke temelinde bugün partiyle bütünleşiyorlarsa, bu sosyalizmin ve demokrasinin de ayrılmaz bir parçası veya temel öğesi olduğunu gösterir.
Biz, yurtseverlik yaşamına bütün faaliyetlerimizde yüksek bir değer biçmek, vatanı işgal eden, zindana çeviren ve burayı alt-üst ederek yaşanmaz duruma, bir umutsuzluk alanına dönüştürenlerden hesap sormak durumundayız. Bugün ekonomik anlamda burayı talan etmek isteyenlere ve bize daracık bir yer bile bırakmamış olanlara karşı ayaklanmamızın şiddeti büyüklüğümüzün derecesini belirliyor. En başta vatanı kazanmadan hiçbir zaman hiçbir şeyi kazanamayacağımızı iyi bilmemiz gerekiyor. Bu konuda vatansızlaştırılan halkların başına gelenler vahimdir. Dünyanın dört bir tarafına savrulan bazı halkların milyarları olmasına rağmen en zor konumda yaşadıklarını biliyoruz.
Bugün halkımız önemli oranda kendi toprakları üzerinde yaşamakla birlikte, başta ekonomik gerekçeler ve zor olmak üzere çok çeşitli nedenlerle bu topraklar boşaltılıyor ve yaşam olanakları ülkesinde kıt olduğu için herkes buraya esef ediyor. Geçenlerde gazeteler Kürdistan’daki her bir ilden İstanbul’da bir mahallenin oluştuğunu yazıyordu. Ve bunlara “Bir daha döner misiniz?” denildiğinde, utanmadan sıkılmadan, “Eh oralıyız, geleneklerimize bağlıyız ama çocuklarımız başta olmak üzere dönmemiz olanaksızdır” diyorlar. Bu, son zamanlarda özellikle geliştirilen göçebeliğin sonucudur. 12 Eylül buna güçlü bir ivme verdi. Bazı alanları göç ettirme planı içine aidi; zor, kıt yaşanılan yörelerimizi, Türkiye’nin gelişmiş bölgelerine, deniz kenarlarına, başta Bursa ve Eskişehir ovası olmak üzere İstanbul, Kadıköy, Sarıyer, Bakırköy gibi yerlere taşımışlardır. Tabii bunları öldürsen buradan kopartamazsın. TC, vatansızlaştırmayı çok usta yöntemlerle yürütmektedir. Çoğunu Mersin’e, deniz kenarına yolluyor. Bazı uşak ve işbirlikçiler, “Biz bağımsızlık ister miyiz efendim, ayrılırsak bu şefkati nerede bulacağız” diyorlar. Bu, kişilerde geliştirilen kişiliksizliğin çapını ortaya koyuyor.
Kürdistan bir sürgün yatağına dönüştürülmüştür; buraya gelen bir memur, burayı bir işkence alanı olarak görmektedir, yani göç ettirme çift yanlı olmaktadır. Anadolu’nun memurlarını, askerlerini buraya gönderiyor; yaşam burada onlar için zehirdir. Türkiye’ye giden Kürdistanlılar ise kendi yurtlarına ihanet ettiriliyor; bu da tabii ki çok büyük bir düşkünlüktür. İşte yurtseverlik davamız, bunları hem bilinçte ortaya çıkarmayı, hem de bu olumsuz süreçleri durdurmak için mücadele etmeyi içeriyor. Halkımızın yoğun bir vatansızlaştırma göç ettirilme sürecini, yalnız maddi-fiziksel anlamda değil, ruhen koparılması olarak da değerlendiriyoruz. Yani gelenekler ve kültürden kopmanın da bir vatansızlaştırma olduğunu belirtiyoruz. Çünkü yurtseverlik yalnız toprak meselesi değildir, bir kültürel meseledir de. Geleneklerinden, dilinden ve kültüründen koparılmak göçerliktir. Özellikle de emek alanı olarak burası artık umut vaad etmiyor. O zaman herkesin bu topraklara ihanet etmesi bir alışkanlık haline getiriliyor. İşte burada düşkünleşme had safhaya ulaşıyor. Özellikle toplumun aşiret yapısı, bu yapının elebaşlarının çoğu büyük kentlere taşınmıştır. TC, bunların içinde en kabiliyetli, zeki ve işbilir olanları kendisine bağlıyor, bunları kendisine bağladığı oranda aşireti de bağlıyor, aşireti bağladığı oranda da tabii ki kendi politikasını istediği gibi sürdürme şansını elde ediyor. Bunlar son derece ince bir tarzda ve uzun bir süreden beri sürdürülüyor. PKK bütün bu dalavereleri ortaya çıkardı. Bütün bu konularda işlenen suçlan, olumsuzlukları sergiledi. Bir yandan sosyal-şovenizmle ve sömürgecilikle mücadelemiz ve diğer yandan ilkel milliyetçilikle mücadelemiz sürecinde biz bu sonuçlara ulaştık. Kavga nedenleri olarak bunları gördük. İşte enternasyonalizmde doğruya ulaşmamız bu yurtseverlik mücadelemizle bağlantılı olarak gelişti.
Bugün PKK’nin yürüttüğü yurtseverlik mücadelesi, eğer uluslararası alanda saygı görüyorsa, ilkeli olmasından ötürüdür. Biz enternasyonalizmi, bu temelde kendi mücadelemizin haklılığını görme ve destekleme biçiminde değerlendiriyoruz. Bunun dışında kendimizi ucuz memurlar olarak ne sosyalizme, ne kapitalizme bağlama biçiminde asla görmüyoruz. Bunların doğru olmadığını defalarca vurguladık. Enternasyonalizm kavramına verdiğimiz anlam mücadelemizin doğru tanımı ve desteklenmesidir.
Gerilla yaşamı daha çok yurtsever bir yaşamdır. Gerilla, özellikle dolaştığı bütün alanları yeniden yurtseverliğe açma, bir parça özgür vatan yaratma göreviyle yükümlüdür. Bütün mücadelemiz özünde bir karış toprağı özgürleştirmektir. Bu da yurtseverlik mücadelesidir. Bu mücadeleyi son derece tutkulu bir biçimde yürütmek, buna gereken değeri vermek ve halkı buna katmaktır. İşte yurtdışında mücadeleyi benimsetmek için yürüttüğümüz çabalar, bunu bütün çalışmalarımızın merkezine oturtmamız, yine bu alanda yürüttüğümüz bütün çabalar ve ülkeyi direnişçisiz bırakmama gerçeğimiz yurtseverlik ilkelerinin gereklerinin yerine getirilmesidir.
Bir yurtsever olarak yaşamak önemlidir. Bu, bizi bütün tarihi yaşamaya götürmelidir. Bu konuda başarılı olmak ve özgür bir ülke konumuna gelmek için bütün emeğimizi yoğunlaştırdığımız -buna düşüncemizi yoğunlaştırmak da dahildir- açıktır. Özgür insanların mutlu olabileceği bir ülke yaratmaktan başka ilgimizi, çabamızı yoğunlaştıracağımız alan olamaz. İşte enternasyonalizm, belirttiğimiz gibi bundan kaçınmayı değil, tam tersine burada yoğunlaşmayı şart kılıyor.
Bütün tarihini, halkım, dağını, taşını sevmek, gerçekten tutkuyla sevmek konusunda bazı küçük örnekler verirsek; bir zaman bu topraklarda yaşayan Ermenilerden bazıları doğdukları köye geliyorlar, bir avuç toprağı mendillerine koyup ta Amerika’ya kadar götürüyorlar. Ülkesinden kopmuş birçok halkın doğduğu topraklara dönüşü böyledir. Bizimkiler toprağa gidiyorlar, bazıları sanki zibilhaneye girmiş gibi değerlendiriyor. Buna esef etmek gerekiyor. Bunun devrimci militan bir yaklaşımla alakası yoktur. Birçok arkadaşımızın mücadele içinde dünyada eşine ender rastlanan manzaralarla, ülkemizin çok çeşitli alanlarıyla karşılaştıklarını görüyoruz ama en ufacık bir duyarlılık gösterilmiyor. O zaman bu konuda ne kadar bir duyarsızlığın yaşandığı ortaya çıkıyor. Kesinlikle yanlış bir yaşamdır bu. Bu kadar görkemli tarihi eserler, doğal görünümler karşısında heyecana kapılmamak devrimciliğimizin ne kadar eksik olduğunu ortaya koyar. İnsanlarımızın söylenebilecek birçok yanları olduğu halde bunları görüp değerlendirmemek, yine o devrimcinin ne kadar duyarsız olduğunu, tıkandığını gösterir. Tarih harabelerden ibaret olsa da tarihin anıtları üzerinde düşünmemek, tarih bilincinden ne kadar yoksun olduğumuzu gösterir. Kaldı ki, Kürdistan’da tarih, insanlık tarihi kadar eskidir.
Bugün oradaki tarih kalıntıları dünyanın dört bir yanından insanların yüksek ilgisini çekmektedir. Biz, bunu daha duymuyoruz bile. Halbuki bu topraklar üzerinden çok güçlü imparatorlukların gelip geçtiğini ve burada gerçekten sayısız tarihsel çarpışmaların yapıldığını, kahramanlıkların sergilendiğini bilirsek, belki günümüzde yine cüceliği de yaşayabiliriz ama tarihe layık olmanın bu büyüklükle orantılı bir çabayı gerektirdiğini bu bilinç sonucunda ortaya çıkarırız. Bütün bunların yurtseverlikle ilişkileri vardır. Tarihin derin etkisi altında olmadan, ülkenin doğal güzelliklerinin derin etkisini yaşamadan, halkı gerçekten özgürleştirilmesi gereken çok soylu bir halk olarak görmeden, bir militan, savaşımında elbette ki duyarsız ve içtenlikten uzak olur. Tutkuları olmaz. Bu da tabii ki, eyleme ve örgütlenmeye zayıf yönelmesine yol açar. İşte bütün bunların da devrimci görevlerden bizi ne kadar uzak tuttuğu açıktır.
Kürdistan yurtseverliğinin modern temellerde, bir yandan ilkel milliyetçiliğin olumsuzluklarına karşı, diğer yandan sosyal-şovenizmin inkarcılığına ve sorunu sahte koyusuna karşı ve de enternasyonalizm maskesi altındaki kozmopolitizme karşı geliştirdiğini özenle işleyeceğiz. Özellikle de devrimci mücadelemizin en önemli bir alanı olarak bunu her zaman sağlam tutacağız. Henüz iyi işlenmemiş, halen sonuçlarını tam ortaya koyamadığımız konudur. Lafta ve genel ana doğrularla koymakla birlikte, özellikle güncel olarak bu konudaki somut durumlar nedir? Sömürgecilik nasıl çalışıyor, devrimciler nasıl çalışmalıdır? Bu konuda eksiklik var ve ortadan kaldırmak gerekiyor. Bunu gittikçe daha derin bir ilgiyle yapmamız, bu konuda militanlarımızı silahlandırmakla uğraşmamız boşuna değildir. Çabalarımız ciddi bir boşluğu ortadan kaldırmak kadar, partimizin ilkesel bir yaklaşımına somutluk kazandırmak içindir. İlgi merkezinizi gittikçe daha fazla bu konuya hasretmek, bütün faaliyetlerimizde bunun insanımıza yüklediği görevleri ortaya koymak ve herkesi bu temeldeki mücadeleye bağlamak önem taşımaktadır. Çünkü herkesi, biz genel demokrasi ve sosyalizm temelleri içinde bir araya getiremezsek, yurtseverlik meselelerinde hainden daha iyi hesap sormazsak, kazanılabilecek en geniş kesimleri kazanmayı gerçekleştiremeyiz. Bu konuyu doğruca ortaya koyduğumuzda, çok az sayıda hain dışında bütün ülke mensuplarının, bu ülkede yaşamak isteyen herkesin destekçilerimiz olacağı kesindir. Bu açıdan konuyu bütün önemiyle tekrar tekrar ortaya koymak ve devrimci faaliyetlerimizin bu konudaki görevlerini iyi yerine getirmesi çok önemlidir.
Rêber APO