Büyük yurtseverlik görevlerimiz-2

0
283

Partimizin büyük gerçeklerinden birisi de, böylesine bir yurtsever­lik arayışı ve buluşunu sağlamasıdır. Bin defa öldürülmüş, çiğnenmiş toprak parçamıza doğru bir yurtseverlik duygusuyla bağlanmak, bun­dan bir vatan yaratma, orada yaşamayı esas alma ve bunu ulusal kur­tuluşun temel çelişkisi olarak görmek, bütün savaşı bu temel çeliş­kinin çözülmesine bağlı olarak geliştirmek gerekir. Halkı kendi öz kimliğine ulaştırmak, örgütlü çabasına yine böyle ulaşabilmek, bunu doğru ele almak, doğru eyleme geçirmek, yurtseverlik özelliklerinin kilit taşlarından birisidir. Bu konuda ısrarlıyız. Ancak bunu kavrayıp bunun için savaşıma cesaret ettiğimizde insanlık ailesine açılabiliriz. Yurtseverliğe dayanmayan bir insanlık anlayışı kozmopolitimdir. Sonsuz ve umutsuzluktur. İnsanımızla en büyük ve tehlikeli bir tan da oynamadır. Bu konudaki çabalanınız, bu biçimde özlüce kendini kabul ettirdiğinde ve bunun uğruna savaşıma rahatlıkla girdiğimizdeancak anlam bulabilir. Biz, bütün insanlarımızı bu doğrultuya çekme­dikçe, ölüm pahasına onları burada tutmadıkça ve savaşımı sonuna kadar onlara bu temelde kabul ettirmedikçe asla görevlerimizin başa­rısından bahsedemeyeceğimiz gibi; demokrasi, sosyalizm, kurtuluş laflarını kirletmekten başka hiçbir şey de yapamayacağız. Demokrasi ve sosyalizm, her şeyden önce ve herhangi bir sistemden daha fazla özgür vatan parçasını şart kılar. Vatansızlığı katmerli yaşayanların demokrasi ve sosyalizmi ağızlarına almaları en alçakça suçlardan ve caniliklerden birisidir. Bugün eğer Türkiye halkının doğru yurtsever­liği bile geliştirilmek isteniliyorsa, Kürdistan yurtseverliğini kabul etmekten başka bir seçenek yoktur. Türkiye’de yurtseverlik, burjuva milliyetçiliği elinde tanınmaz hale getirilmiştir. Türk milliyetçiliği, en şoven duygulan körükleyerek, büyük bir yalam propagandayla ger­çekmiş gibi göstermekte ve beyinleri yıkamaktadır. Doğru olmayan bir vatanseverlik anlayışına sahip olan Türk halkı, kendi emekleri üzerine kurulan büyük bir sömürüye, dünyada hiçbir halkın yaşam adına tanık olmadığı bir sermaye sömürüsüne tanık olmaktadır. Buna karşı en aciz bir tutum sergilenmekte, tepkisiz, edilgen, ölü bir durum yaşanmaktadır. Tabii ki böylesine bir durumu olan bir halkta da tutarlı bir yurtseverliğin gelişmeyeceği, dolayısıyla böyle bir hal­kın demokrasiye ve sosyalizme ulaşamayacağı açıktır. O halde bizim büyük yurtseverlik hareketimiz, başta Türk halkının da yurtseverlik hareketine ve onun demokrasi ve sosyalizm kavgasına en büyük des­tek olup, giderek tüm bölge halklarının ve insanlığın kazanımlarına katkıda bulunacak bir harekettir.

Günümüz ölçüleri içinde Kürdistan yurtseverliği kadar enternas­yonalizme hizmet edecek bir yurtseverlik yoktur. O halde böyle bir yurtseverliğe ulaşmak, bütün demokratik, sosyalist amaçlarımıza ulaş­mak, bunu insanlık ailesine yapabileceğimiz en değerli bir katkı olarak görmek, tartışma götürmez bir biçimde önümüzde durmakta­dır. Partimiz çok büyük çabalarla bu halkayı yakalamıştır. Yurtsever­lik duygularını kanla yüreklere kazdırmıştır. Kürdistan’da insanların doğru ve namuslu yaşamalarının nasıl mümkün olacağını göster­miştir. Yalnız yaşamak için önce savaşmak gerekir. Savaşmadan yaşamın mümkün olmadığını parti bize öğretmektedir. Bu, büyük bir bilimdir. Bir sığır gibi, bir sürü gibi sürünme asla yaşam olamaz.

Yaşamı bu şekilde düşünen biri en büyük alçaktır. Böylesine tarihi temelleri ve son derece acıklı güncel somut durumu olan bir ülkede yaşam onursuzca sürdürülmek istendiğinde buna en büyük tepkiyi göstermek, insan olmamızın temel şartıdır. Dolayısıyla ülkeye yönel­diğimizde, yurtseverlik anlayışımızın bu biçimde gelişmesi gerekir. Bu salt bir duygusallık da değil, insani gelişme doğrultusuna ulaşma­nın en doğru bilimsel yoludur da. Belli ki insanlarımızı bu anlamda suçüstü de yakalayacağız. O zaman yakasını tutup kaldıracağız. Önce savaş, soma yaşa; savaşmayana yaşam yoktur, aile kurma dahil, yemek-içmek dahil, toprak, ev-bark yoktur. Savaşımın çeşitli biçim­leri vardır, bununla yaşayacaksınız. Namus diyorsunuz, onur diyor­sunuz, “hakkım, hukukum” diyorsunuz. Biz de önce vatanseverlik hakkı, önce vatanı savunma görevi diyeceğiz. Bu çok önemli bir il­kedir. Bunu kitleye yansıttığımızda ve doğru bir şekilde bunu gerçek­leştirdiğimizde bilelim ki, en büyük gelişmelerin temelini atmışız. Bu görevlerin üstünden atlayıcı, bölgecilik ve kabilecilikle boğuşturucu ve karıştırıcı olmayalım. İlkeler vardır, görevler vardır. Bunlarla oy­nanmaz, mutlaka gerekleri yerine getirilir. İşte oynanmayacak ve mutlaka gerekleri yerine getirilecek temel yaşam ilkemiz budur. Kim bunu ciddiye almayacak? Almayanlar kendilerini nasıl savunacaklar­dır? Bu biçimde bütün Kürdistanlılara gidilse ve haykırılsa, çok az kişi bu muhtevaya karşı koyacaktır. Aynı zamanda çok az kişi elinde olup da feda etmeyeceği bir şeyi olduğunu söyler.

Büyük davalar tüm mensuplarını şiddetle çeker ve eğer bu davalar onların varlık-yokluk ve her şeyleri ise, bu insanları göklere kadar kaldırır. Yeter ki öncüleri onu sağlam götürsünler. Bugün biz böyle bir tarihi dönemdeyiz. Büyük yurtseverlik kavgasının içindeyiz. İn­sanlık tarihi kadar eski, ama insanlığın en çok unutulduğu bir ülkede büyük bir insanlık kavgasını, yurtseverlik temelinde geliştirmekteyiz. Bunun mensubu olmak bile başlı başına bir büyüklüğün yaşanması demektir. Bu yüce ülküyle yola çıkmak, en büyük düşman ordusunu manen çökertir. Nitekim bizim pratiğimiz de bu durumu çok iyi ka­nıtlamaktadır. Bununla dopdolu yaşayan bir militanımız, hangi halk topluluğu içine, köy ve kente girerse girsin, biraz sağlam kendisini yansıttığında bir çekim kaynağı, sevgi kaynağı, düşünce yayıcısı ola­caktır. Çok iyi kanıtlanan diğer bir özelliğimiz de budur. Siz gittiğiniz yerlere biraz tarihi anlatın, biraz toprağın özelliklerini ve dağları anlatın, onların neye muhtaç olduğunu, onların kurtuluşu için nelerin verilmesi gerektiğini ve bir de onun nasıl yapılacağım öğretin, sizinle yoldaş olmayacak çok az kişi kalacaktır. Bu görevler yerine getirilmediğinden, roller oynanmadığından, bu görevlere ge­reken büyüklük atfedilerek gerekleri yaşanmadığından biz darbe ye­dik ve fazla gelişme sağlayamadık. Büyük yurtseverlik militanda tem­sil edilmediği için, bugün rahatsızlıklar, endişeler vardır. Arzulanan başarıya ulaşmama var. Ve büyük bir yurtseverlik yaşandığı oranda ancak bu görevler gerçekleştirilebilir. Bu yaşandığında gelişme ol­makta, hem de görülmemiş bir biçimde olmaktadır. O halde vatan toprakları üzerinde yürümenin büyük bir şans olduğunu size söyler­ken, çok değerli gerçekliğimizden bahsediyoruz. Bu konuda yetkili, sorumlu yola çıkarken, bunun büyük inanç adamlarına yaraşır bir anlayış olduğunu söylüyoruz. Bırakalım güncel yüz kızartıcı, inkarcı, utanılası her türlü anlayış ve yaklaşımlı yaşamı! Bunlar bin defa ölmüşlerdir. Ölsünler! Bize gerekli olan, böylesine sağlam bir öz ve onu yakalama savaşıdır. Başka kim kaç para eder, hangi tutumlara metelik kadar değer biçebiliriz?

İşte bu, büyük yurtseverlik ruhunun oluşumu ve bizde mutlak hakimiyetini kurmasıdır. Siz, bu temelde kendinizi güçlendirin. Böy­le güçlendikten sonra, bakalım kolay kolay yeniliyor musunuz, ezi­liyor musunuz? Hayır! Yalnız gereklerini yerine getirin, ondan soma bilin ki, şu veya bu nedenden ötürü başarısızlık ortaya çıkmayacaktır. Bunu yapmadan, “altından çıkamıyorum, çok hata yapıyorum” diye­mezsiniz. O halde böylesine bir büyüklüğü yaşamak, diğer büyüklük­lere ulaşmanın da merkezidir. Eksiklikler bol bol tartışılarak değil, gerekleri yerine geitirildiğinde giderilir. Büyük yurtseverlik noksan­lığımız giderilir ve dört başı mamur bir biçimde buna ulaşılırsa, o kişilik tam ifadesini bulur ve büyük kişilik ortaya çıkar. İsterseniz bunu gerilla savaşına yansıtın, isterseniz ulusal kurtuluş cephesine, sanata, günlük yoldaşça yaşama yansıtın, nereye yansıtırsanız yansı­tın göreceksiniz ki, çözümleyicisiniz, geliştiricisiniz, umut dolu, coşku dolu birisiniz. Buna ekmek, su kadar muhtacız. Büyük yurtse­verlik görevimizin anlamlı bir dönemi içindeyiz, bunun için de şans­lıyız. Fakat halkımız alabildiğine ve zorla bu duygunun, bu savaşımın uzağına düşürülmüştür. Biz, ona bu özü yansıtacağız ve sindirteceğiz.Bu temelde ayağa kaldıracağız. Göreceğiz ki, böylesine büyük in yurtseverlik hareketi tarihin canlanışıdır. İnsani yeteneklerin tekrar daha da güçlü bir biçimde kazanılışıdır. Saygıdır, sevgidir, özünde de kendisini kat be kat yeniden bulma ve güçlendirmedir. Bun­dan daha fazla ihtiyaç duyacağımız bir şey var mıdır?

O halde, yurt­severlik görevlerimize, partimizin ve şehitlerimizin gerçekliğinde çok açıkça ispatlandığı gibi sahip çıkacağız. Şehitler ki, bu konuda çok az umut olduğu, yüreklerinden ve bilinçlerinden başka bir şeyleri olmadığı bir dönemde bile büyük zulüm, ihanet ve inkar ordularına karşı çıkıp, bir parça özgür vatan için ölmesini bildiler. Bu, büyük ve tartışılmaz bir kanıt ve onların yaşamı bir çağrıdır, emirdir, komuta­dır. Biz, onların sürdürücüsüyüz. Gözümüzü kırpmadan gece-gün-düz onlar için çalışacağız, yaşayacağız. Başka ihtiyacımız, meşgale­miz olamaz. Çünkü bu büyük bir hakikattir. Ülkemizin bugünkü koşullarında ve tarihimiz içinde bundan daha büyük bir hakikat, esaslı bir çağrı ve emir asla söz konusu olamaz. O halde bütün yön­leriyle ve muhtevasıyla bu çağrıyı, emri esas alalım ve tüm yaşamımı­za bunu egemen kılalım. Öncü bunu yaptığı ve gereklerini yerine getirdiği oranda, halkı da ayağa kaldırmış demektir. Bu çağrıya tam karşılık veren bir halk da kendi özgürlüğü konusunda ve yaşamı için en temel olanı sağlamış demektir. Bundan daha değerli bir kalkış, bundan anlamlı bir savaş, yine bu temele dayalı olarak bundan daha fazla saygı gösterilecek bir yaşamı düşünemiyoruz ve kimse bunu bizden istemesin. Bunun sizi sarması gerekir. Yani bu temelde yaşa­manız gerekmektedir.

Eğitime yaklaşımda şu veya bu milliyet farkı yoktur. Şu kültür, şu bölge, şu lehçe farkı yoktur. Bunu ağzımıza bile almamanız gerekir. Dikkat ederseniz ben bunları ağzıma almadım. Bunun alınması suç­tur. “Ben Zaza, ben Kurmanc, ben şu-bu” yok, burada büyük toprak sevgisi vardır. Onun için dil, lehçe farklılığı önemli değildir. Biz burada Türkçe konuşuyoruz. En ufacık bir şey duyuyor muyuz? Arap­ça da konuşulur, Farsça da konuşulur. Bu fazla önemli değildir. Mesele burada insanlığın özünü yakalamaktır. Ama bunun içinde Kürtlük de olmalıdır. Kürt halkının da yiğit bir halk olduğunu gör­mek ve bunun hakkını vermek gerekir. Gelişebilirsiniz, hepinizin dürüst ve kararlı olduğunuza inanıyoruz. Fakat mantığınızın da ça­lışması gerekir. Size, doğru yaşam ilkelerinin hakim olması fazla zor gelmemelidir. Biz çok açık konuşuyoruz. Sizlerin çok güçlü gelişme­leri sağlamanızın işten bile olmaması gerekir. Kendinizi dağıtmış, tıkatmışsınız, ama ne için? O hayalleriniz, o putlar yıkılsa ne olur sanki? Eğer tutacaksanız, sağlam tutun. Bir dağa yerleştiğinizde, bir tarih parçasına kulağınızı kabarttığınızda, hatta bir hayale girdiği­nizde, kendinizi son derece sağlam bir mevziye yerleşmiş olarak görmelisiniz. Bu konuda değerleri savunmayı, zaferi yaratmayı temel alacak ve “yaşam budur” diyeceksiniz. Biz, harabelerimizden hiçbir zaman bırakmamalıyız. Eski harabelere de biraz ürküntülü ama hep saygıyla yaklaştık. Bu bizi biraz yurtseverliğe götürdü. Öyle tarih parçaları var ki, öyle harabeler var ki, bunlar dünyaya bile nam sal­mıştır. Mezarlar vardır; buralarda bile bir şeyler hissetmek zor değil­dir. Çünkü bu mezarlara gömülenlerin yerine getiremediği birçok görevi vardır. Yanıltılmış, çarpıtılmış, acılar çekmiş, ilginçlikler yaşa­mıştır; tabii yıllar öncesi.

İşte burada bütün değerleri görmek ve sevmek önemlidir. Başka nasıl olunabilir ki? Yaşam budur. İstersen “yaşam” diye sat kendini; sat, biraz daha sat, “kurtar” kendini! Bu, büyük insanlığın satılması­dır. TC’nin büyük insanlığı sattırdığını biliyoruz. Bu bir gerçektir ve bir sapkınlık hareketidir. Sapkın bir mezhep de değil, insanlık alemi­nin en büyük sapmasıdır. Bizi daha da kötü saptırmıştır. Ama bu saptırmaya “dur” diyeceğiz. “Yeter bu saptırma” diyeceğiz. Çılgınlık yapmayalım. İnsanlık ailesinin bu kadar baştan çıkarılışı insanlıktan sapmadır. Bunları koymaya çalıştık. Partimiz budur; bu olduğu için bu kadar insanı ayağa kaldırabiliyor. Fakat aşmamız gereken eksiklik­lerimiz var. Eski tutkuları, hayalleri atın! Bunlar iyi değil, atın o yanlış şeyleri! Bu bin yıllık lime lime olmuş ve hem de sömürgeci­liğin, işgalin tanınmaz hale getirdiği elbiseleri atın. Partinin sağlam, hiçbir sömürgeci silahın delemeyeceği, yırtamayacağı elbisesini gi­yin. Onunla yaşayalım. Başka yaşam olamaz. Herkesin birbirinin kuyusunu kazdığı, birbirini eğitmediği, köyün köye, mezhebin mez­hebe, kardeşin kardeşe düşman kesildiği böylesine kuralsız ve karan­lık bir yaşama ne demeli? Bu durumdan utanmak gerekir. Biz bu durumdan biraz utandık ve sıradan namuslu görevimizi yaptık. Öyle bizi büyük ve ulaşılmaz da görmeyin; biraz namuslu olun o kadar. Hepinizin de namuslu olmaya ihtiyacı vardır. Onun için kendinizi bizde görmeyin, kendinizi adayın. Bizim de saygılı bakmamız için, kendinizi namuslu adam durumuna getirin. Biz, biraz çağrı yapıyo­ruz. Dikkat edilirse, asıl bunu gerçekleştirecek olan sizlersiniz.

“Neden sosyalist ülkeler bizi tanımıyor” deniliyor. Bu kadar ken­dinizi düşürmüşsünüz, sizi ne diye tanısınlar? Yine “bu kadar işken­ce dayatılır mı” deniliyor. Siz hiç kendinizi müdaafa etmemişsiniz ki, elbette işkence de dayatılır ve sizi kimse de tanımaz. Biz şimdi “bu kadar geriyiz” diyoruz. Elbette ki geriyiz ve buna sevinmeyeceğiz. Çünkü zamanında bizi ilerleten olmamıştır. Çok daha büyük gelişme yaşamamışsak nedeni budur. Dünya halklarından, insanlık tarihin­den çok şeyler bekledik. Kapkaranlık utanmaz insanlar yığını kim­den saygı bekleyebilir? Bunun için erteleme yok, gözü kara bir biçim­de onurlu ve doğru yolda yürümek vardır. Parti size biraz duygu ver­miştir. Bunu kötü kullanmayın. Bununla oynamayın. İlgisizlerin, karanlık ortamda bu duruma düşürülenlerin bir izahı olabilir. Ama siz parti ile asla oynayamazsınız. Doğru düşünme biçimi vardır; doğru ve namuslu yaşamanın imkanları size verilmiştir. Bin cana minnet diyeceksiniz. Büyük şükran, büyük mutluluk duyacaksınız ve böyle yaşayacaksınız. Bunlar anlaşılır şeylerdir. Genç olanlar bunları daha büyük coşkuyla kabul edebilir. Çünkü gençler doğruya en yakın olan kesimlerdir. Fazla kire-pasa bulaşmamışlardır. O halde, gençlik duygularınızın, tutkularınızın bu temelde ayaklanması gerekir, başka bir doğrultuda değil, Sapasağlam adamlar, Çelik gibi adamlar böyle ortaya çıkarlar. Biz, propagandanın gereklerini yerine getirmek için ko­nuşmuyoruz. Temel, hayati, olmazsa olmaz kabilinden yaşamı zapt et­mek için konuşuyoruz. Niye yine yanlışlık yapacaksınız, niye yine sap­lantı içinde olacaksınız, niye yine “düştük” diyeceksiniz? Bu müm­kün değildir. Dikkat edeceğiniz görevleriniz vardır. Sizin hangi mal, mülk ve talihiniz vardır? Dikkat edilirse, kazanacağımız, kendimizin kurabileceği bir dünya söz konusudur. Başka dünyalar olmaz. Yanıl­gılardan arınmış ve sağlam doğrultuda en kararlı yürümeyi gerçek­leştiriyoruz. Budur partinin halkımıza dayattığı anlamlı yaşam yolu.

Rêber  Apo

Mart 1988