Kadın kurtuluş ideolojisi özgürlük ideolojisidir. Genelde insanlığı, özelde kadınları zehirleyen erkek egemen ideolojinin panzehiridir. Baskı, sömürü ve tahakküm sonucu kendi topraklarından ve yaşamlarından koparılmak istenen zihniyete karşı bir duruştur yurtseverlik. Kadın kurtuluş ilkeleri çerçevesinde zihniyet ve vicdan devrimi esas alınarak güçlü bir duruş sergilenir. Bilincin, ruhun, zihniyetin değişim dönüşümü yoğun eğitimler geliştirildiğinde kadının öz bilinci oluşur. Bununla birlikte kadın kurtuluş ideolojisinin diğer temel ilkeleri olan öz örgütlülük ile pratikleştirerek mücadelesini sürdürür. Örgütlülüğü geliştikçe kendi gücünü görür. Bunu estetikle birleştirerek daha da çekici ve güzel hale getirir. Bu yazı daha çok yurtseverlik ilkesini nasıl ele aldığımıza dair olacaktır.
Yurtseverlik kadın kurtuluş ideolojisinin birinci ilkesidir. Yurtseverlik, kadının özgürlük mücadelesinde kökünü, kimliğini ve varlığını sürdürmesidir. Kökü, kültürü ve kimliği var olduğu, yaşadığı topraklardadır. Bu açıdan toprağına bağlılığı, sevgisi, saygısı yücedir.
Önderlik; ‘Kürdistan toplumunda kadın yurtseverlikle özdeştir’ diyerek kadının kendi toprağına ve ulusal değerlerine ne kadar bağlı olduğunu, kendi öz değerlerine karşı bir yabancılaşma yaşamayarak günümüze kadar taşımış ve yaşatmış olduğunu belirtir. Duygusu, yüreği ve ruhu kendi doğduğu, büyüdüğü toprakla bütünleşir. Bundan kaynaklı kadın kolay kolay kendi toprağını terk etmeyi düşünmez. Her dem bunun mücadelesini verir. Yurtseverlik mücadelesini kadın özgürlüğü ile bütünleştirerek var olan yurtseverlik bağını daha da güçlendirir.
Yurtseverlik ilkesi; coğrafyanın, halk gerçekliğinin, inanç ve kültür farklılığının birlikte yaşamanın önünde engel olmadığı, barış ve eşitlik içerisinde yaşamayı esas alır. Böylece özgürlük değerlerini daha da geliştirerek bütünlüklü yaklaşır. Özellikle toplumun özgürlüğünü, kadın kendi özgürlük talepleriyle bütünleştirdiğinde daha da anlam kazanır. Yurtseverlik özgürlüğe giden yoldur. Özgürlük yurtseverlik olmadan, yurtseverlikte özgürlük olmadan gerçekleşemez. Diyalektiksel olarak birbirine bağlıdır. Tabii bunu büyük bir aşk ile yoğurmak gerekir. Ancak Kapitalist zihniyetin parçalayıcı, milliyetçi, cinsiyetçi ve köleleştirici yaklaşımlarına karşı zafer elde edebilir.
Kapitalist zihniyetin, ulus devlet oluşum esasları sömürgecilik, tahakküm, katliam, şiddet, zor ve baskıdır. Ulus devletin oluşum özünde çıkan bu saldırılar karşısında bilinçli bir duruş geliştirmediğimizde kimliğimizi oluşturan tarihsel-toplumsal gerçekliğimiz tahrip olmaktadır. Dilimize, kültürümüze, doğaya, toprağa yabancılaşmakta, küçük görmekte, kaçmakta, inkar etmekte ve asimile olmaktayız. Kapitalist faşist ulus devletlerin dört parçaya böldüğü Kürdistan ve yok etmeye çalıştığı Kürtlük değerleri bizim zihniyet ve düşünce yapımızda nasıldı özgürlük mücadelesine katılmadan önce ve yeni katıldığımızda? Varlığı bile tartışılır halde olan Kürt halk gerçekliği içerisinde çıktık her birimiz. Devletin asimilasyon merkezleri olan okullarından nasibini almayanımız çok azdır. Sosyolojik olarak çözümlemesini yapacak olursak, bir yanımız, kendi yaşadığı toprağını köyünü küçük gören, kentlerin kapitalist yaşamını çekici görüp peşinden koşan, ana dilini, kimliğini saklayan, egemenlerin kültürünü taklit ederek kendi gerçekliğinden koparak yabancılaşmayı yaşar. Diğer bir yanımız da Kürdistan’ı bulunduğu parça ile sınırlı gören, kürtlüğü kendi bulunduğu bölge ile hatta doğduğu yerel ile sınırlı gören dar bir bakış açısı. Bütünlükçü bakış açısı yerine parçalı dar bakış açısı, xwebûn (kendi olma) yerine başkası olma, taklit etme, egemenin ezilene biçtiği köle rolünü oynama.
Yurtseverlik bu yabancılaşmayı, parçalığı aşarak, xwebûn(kendi olma) yolunda kadın özgürlük ideolojisi ışığında mücadelesini yürütmek, bilincini oluşturmaktır. Xwebûn, kölelik zincirlerini koparmak, özellikle kadının zihniyetinde, bilincinde egemenler tarafından oluşturulan ve kabul ettirilen inşanın bilgisini açığa çıkarabilmek ve bunun mücadelesini yürütmektir.
Xwebûn yolunda, Demokratik modernitenin demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigmasının demokratik ulus perspektifiyle yaşam bulması yurtsever devrimci kadının esas görevidir.
Kadının toprakla, doğayla olan güçlü bağı tarihsel derinliklere kadar inmektedir. Bu bağ güçlü bir sevgi ve saygıyı bağrında taşır. Kadın, doğal toplum sürecinden beri kendisini doğanın bir parçası olarak görür. Her şeyi doğadan öğrenir. Özellikle toprağın tarıma açılması, ekilmesi, ürün alınması kadın emeğiyle ve bilinciyle gelişir. Yaşamını topraktan elde ettiği ürünlerle sağlar. İnsanlık en güzel dönemini yaşar. Toprağın canlılığa sağladığı her şeyi sever, doğadaki her şeyi kendisi gibi canlı gördüğünden büyük bir saygıyla yaklaşır. Bu açıdan genelde doğaya özelde toprağa müthiş bir bağlılık, sevgi, saygı vardır. Yurtseverliğin en iyi yaşandığı bir dönemdir kadın eksenli yaşamın geliştiği bu çağ. Kadın kurtuluş ideolojisi, ilkelerini oluştururken bu dönemin yurtseverlik değerlerini esas alarak günümüz koşullarına göre yorumlayarak evrensel boyutta pratikleştirmeyi esas alır. Peki, günümüzde yaşanan yabancılaşmaya nasıl gelindi?
Yabancılaşma ataerkil zihniyetin kadını doğadan, yaşamdan ve üretimden koparmasıyla başladı. Kendi hakikatine yabancılaşma kendi doğasına yabancılaşmadır. Artık doğayla uyumlu ve doğaya müthiş bir sevgi ve saygısı olan insan yerine, doğayı tahakkümü altına alarak kar amacıyla her şeyi yok etmeye çalışan erkek egemen zihniyet temsilcileri çoğalmaya başlar. Kapitalizmin azami kar hırsına hizmet eden her yeri betonlaştırmaya çalışan, yeşile, canlılığa dair her şeyi yok eden canavarlar. En büyük yurtseverlik, yaşamın can damarı olan ormanları, ağaçları, bitkileri ve hayvanları gözünü kırpmadan yakarak yok eden kapitalist zihniyete karşı duruştur. Bu duruş evrensel yurtseverliktir. Dünyanın her yerinde yok edilmeye çalışılan ormanları sahiplenerek ve her yeri yeniden ağaçlandırarak yaşamı yeniden canlandırmak için güçlü mücadele yürütür. Bunun eylemini, bilincini ve örgütlenmesini yaparak geliştirir.
Tekrar belirtmek gerekirse, yurtsever Kürdistanlı kadınlar, özgürlüğü, eşitliği, adaleti ve ekolojik dengenin sağlanmasını sadece kendisi için değil Ortadoğu ve tüm dünya kadınları için ister. Bunun için mücadele eder. Ortadoğu ve dünyadaki kadının erkek egemen ideoloji tarafından yaşadığı şiddet, eşitsizlik, baskı ve sömürüyü kendisine yapılmış gibi hissederek buna karşı durur.
Aynı zamanda kapitalist modernitenin ideolojisi olan erkek egemen zihniyetinin özelde kadın genelde toplum, doğa ve tüm canlılar üzerinde neden tahakküm kurduğunu, azami kar hırsıyla canlılığa dair ne varsa neden yok etmek istediğini iyi çözümler ve alternatifini oluşturur. Özellikle kapitalist ulus devletlerin kendi hegemonyasını oluşturmak için geliştirdikleri savaşlarla insanlar üzerinde oluşturdukları açlık-yoksulluk, ölüm korkusu, gelecek kaygısı ile insanları kendi topraklarından, köklerinden kopararak göçe zorlamakta. Göç yollarında ölüme yürümekte. Kendi yurdundan kaçış yurtseverlikten kaçıştır, köleliğe yürüyüştür. Kendi toprağından başka mutlu ve özgür olacağı, anlamlı bir yaşamı sürdüreceği bir yer yoktur. Bireysel veya ailesel kaygıdan çok toplumsal kaygı taşınması gerekir. Yurtseverlik bilinci gelişen kadın bunu asla kabul etmeyerek kendi topraklarında kalarak bunun mücadelesini yürüterek doğru duruşun yaşam bulmasını sağlar. Özellikle Kürdistan açısından değerlendirdiğimizde yurtsever bilinci olan kadın kendi yurdunda kalarak faşist ulus devlete karşı örgütlenir. Özgürlük, eşitlik ve demokrasi mücadelesini sürdürerek kendi topraklarını yaşanılır hale getirmek için kendi sistemini oluşturur.
Kendi yurdunu terk ederek Avrupa gibi kapitalist modernitenin etkili olduğu ülkelere, ölümü göze alarak elde ne varsa insan avcılarının, sahtekârlarının eline teslim ederek gelecek aramanın ne kadar yanlış ve korkunç olduğunu belirtebiliriz. Hepimiz görsel ve yazılı basında takip etmişizdir ülkelerinden kaçanların başına gelenleri ve onlara Avrupa devletlerinin nasıl yaklaştığını. Bu bilinçlenmeyen, yurtseverleşmeyen kadın ve erkeğin verdiği görüntülerdir. Özgürlük mücadelesi yürüten kadınlar olarak, yaşanan bu tablonun korkunç olduğunu insanlara yaşadıkları topraklara geri dönerek sistem tarafından yapılan baskılara karşı mücadele etmeleri gerektiğini benimsetmeliyiz yurtseverlik adına.
Sonuç olarak, kadın özgürlük ideolojisinin birinci ilkesi olan yurtseverlik ilkesi anlamlı bir aşkla buluşursa özgürlük mücadelesi zafere erişir. Somut örnek yurtseverlik savaşının büyük bir aşkla gerçekleşmesiyle oluşan Rojava devrimi, kadın devrimi adını alır. Bunun daha da kalıcı hale gelmesi ve elde edilen kazanımların daha da çoğaltılması gerekir. Yurtseverlikle bütünleşen devrimci kadınlar kendini komplocu erkek zihniyete karşı sürekli yeniler. Bu açıdan xwebûn yolunda, kadın kurtuluş ideolojisi kendi beş temel ilkesi ışığında kendi kadrosunda vicdan ve zihniyet devriminin gerçekleşmesini esas alır. Özgürlük ideolojinin gerçekleşmesi ve yaygınlaşması için kadrolara ihtiyaç vardır. Kendini yurtseverlik ilkesi ve diğer ilkeler doğrultusunda geliştirmeyen devrimci kadın, erkek egemen ideolojiye karşı güçlü bir duruş ve mücadele yürütemez. Kendi alternatif sistemini oluşturamaz. Ve var olan kapitalist sisteminin cenderesinde parçalanarak yok olmayla yüz yüze kalır.
Önderlik “Kadın sevgisiyle, yurtseverlik arasında sıkı sıkıya bir ilişki vardır. Yurtseverliği öğretmede, yurtseverliğin çağrısını oluşturmada son derece etkili olmalıdırlar. Bu konuda tamamen öncü olmalıdırlar ve kadın cinsinin bu konuda oldukça güçlü bir potansiyeli teşkil ettiğini bilerek, bilinç ve örgütleme faaliyetlerine güçlü yaklaşmalıdırlar.” diye belirtir yurtseverliğin gelişmesi için birinci derecede sorumlu olduğumuzu ve bu konuda rolümüzü oynamamız gerektiğini.
Ronahi Malatya