KEMAL SÖBE
Devletin toplumsal yaşama girmesiyle, toplumsal yaşamda onarılması çok zor sosyal ve kültürel sorunlar ortaya çıkmış ve bu sorunların daha çok büyümesi son yüzyılın en büyük sorunu olan katı ulus devlet ve kapitalizm/emperyalizm olarak karşımıza çıkmaktadır. Devlet hem sınıfların ortaya çıkmasına yol açmış, toplumsal yaşamı ve değerleri yok etmiş hemde kapitalizmin egemenlik savaşlarına yol açmış, savaşlarla hayatı cehenneme çevirmiştir. Sınıflı sistemlerin en tortusu ve sonuncusu olan kapitalizm, her türlü insani değeri posası çıkıncaya kadar kullanmış, insanda duygu ve sevgi bırakmamıştır. Maksimum kâr amaçlı hareket eden kapitalizm teknolojiyi çılgınca kullanmasıyla doğada da büyük taribatların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Ekolojik yıkım korkunç boyutlara ulaştı ve gezegenimiz tehlikeli bir noktaya gelmiş bulunuyor. Bunların hepsi, kontrol edilemez doyumsuzluk ve sahip olma hırsından kaynaklanıyor. Bütün bunlar, insanın doğal yaşamdan ne kadar koptuğunun sonuçlarıdır. Doğal yaşam ve öz yönetim toplumsal yaşamın doğayla uyum ve ahenk içinde olan, en büyük insani ve toplumsal değerlerin yaşamın kendisi olduğu demokratik komünal yaşamın kendisidir.
Bu sistemde devlete ve hiyerarşik yapıya yer yoktur. Özgürlüğün ve toplumsal değerlerin düşmanı olan devlet, sınıfların, savaşların ortaya çıkmasına neden olmuş, toplumu sermayenin hizmetlerini yerine getiren bir nesne haline getirmiştir. Devletin olmadığı bir öz yönetim düzeninin olmasının, toplumlar için ne kadar önemli olduğu, için yaşadığımız sınıflı/devletli sistemin toplum üzerindeki derin etkilerine ve toplumsal değerlerin nasıl da yok edildiğine bakarak anlayabiliriz. Devletin toplumsal yaşama egemen olduğu bir yaşamı, zehirlenmiş ve kirletilmiş yaşam olarak göreceğiz. Reel sosyalist ülkelerde bile, devlet alabildiğince güçlendirildi ve ancak güçlü sosyalist
devletle sosyalizmin korunabileceği düşünüldü. Oysa, topluma düşman olan devletin, sosyalistinin olmayacağı düşünülemedi. Sosyalizm öz yönetimsiz olmaz. Öz yönetim de sosyalizmsiz olmaz. Toplumsal emeği gözetmeyen ve toplumsal üretimi toplumun maddi/manevi/sosyal/ekonomik yaşamı için kullanmayan bir öz yönetim ve sosyalizm anlayışı olmaz. Kürt Özgürlük Hareketi, reel sosyalizmin pratiğinin yol açmış olduğu olumsuz sonuçları değerlendirmiş, sosyalizmin ancak öz yönetim ile kurulacağını tespit etmiş ve yeni bir paradigma geliştirmiştir.
Kapitalizmin kullandığı geleneksel ulus devlet mantığıyla da ulusal sorunların çözümsüz kaldığı, halkların kardeşliğinin gelişmediği görülmüştür. Devleti derinliğine yaşayan toplumların öz yönetime ve devletin olmadığı bir düzene gelmeleri zor oluyor. Kürtler, devlete mesafeli oldukları için, öz yönetim modelini kavramaları ve yaşamaları pek zorlayıcı olmuyor ama bölgenin gerici ve statükocu güçleri, emperyalizmin desteğiyle devleti ve sınıflı sistemi yaşatmanın uğraşı içindeler ve bunun için her yolu mübah görüyorlar, özel ve kirli bir savaş yürütüyorlar. İşte burada, devrimci/yurtsever gençliğin önemi ortaya çıkıyor. Gençlik toplumun hem geleceği hemde en aktif/dinamik/enerjik kesimidir. Gençliğin öncülük ettiği bir devrimde başarı kesindir. Çünkü PKK bir gençlik hareketi olarak kuruldu ve hala gençtir. PKK savaşçılarının çoğunluğu gençlerden oluşuyor. Kürdistan devrimi bir gençlik ve kadın devrimi olarak tarihe geçecek. Çünkü genç kadınların devrimde aktif yer aldıkları ve gereken rollerini oynadıkları görülüyor. Kadınların aktif yer aldıkları bir devrimin gelişmemesine ve köklü hale gelmemesine imkan yoktur.
Öz yönetimin, pratik yaşamda insan ilişkilerine ve bireye, özgür bireye yansıması, bireyin iktidara sevdalı olmaması, güce tapmaması ve aslında bir Derwiş gibi yaşamasıyla gerçekleşir. Ekonomik ve siyasi gücün toplumsal yönetimde kollektivize edilmesi. Ekonomik ve siyasi gücün bir kişinin ve bir grubun-kesimin elinde olması, ilgili kişiyi-kesimi-grubu toplum karşısında bir güç yapar ve toplumsal yaşamı ve özgürlüğü tehdit eder. İşte bundan dolayı, ekonomik ve siyasi gücün doğrudan politikleşmiş toplum tarafından yönetilir ve denetlenir olması gerekmektedir. Toplum, kendi ekonomik ve siyasi değerlerine sahip çıkmazsa, bir asalak-sömürücü sınıfın peydalanması kaçınılmaz olur. Sovyet sosyalizmi çözüldüğünde, ne üdüğü belli olmayan bir asalak sınıf ortaya çıktı ve Sovyet halkının onlarca yıllık emekleriyle kazandıkları ekonomik ve siyasi değerleri gasp ettiler. Bu duruma düşmemek için, çok dikkatli hareket etmek gerekiyor. Düşmanın en tehlikelisi, agacı kemiren kurdun içte çıkması gibi ortaya çıkandır. Ağaç sağlam olmadımı kurtlaşmaya açık olur. Toplumsal gelişimde de ilkeli ve tutarlı olunmazsa, toplumsal değerlere sahip çıkılmazsa kokuşmuş bir sistem ve klik oluşur. Nitekim, ilkel komünal sistemin köleci ve devletli sisteme evrilmesi bu gibi nedenlerden dolayı oldu. Toplumun politikleşmesi çok önemlidir. Militan, sadece silah kullanmasını bilen değil, kendi kendisini yönetmesini bilen, politika üretebilen, eleştiriye ve öz eleştiriye açık olan, olumsuzluklara müdahale edebilen ve toplumsal değerleri ölümüne savunan ve koruyandır. Devrimci militan, insani değerleri en derinden yaşayandır, temsil edendir ve koruyandır. Devrimci militanlık sadece askeri cephede değil, devrimci gelişimin yeşerdiği toplumsal yaşam içinde kendisini daha çok gösterir-göstermelidir. Silahı cephede düşmada karşı iyi kullanan siyasetide sosyaliteyide toplum içinde toplumsal yaşamı güçlendirmede, ve geliştirmede iyi uygulayabilendir. Devrimci militan, aslında toplumsal yaşamda devrimci sanatçı olmayı başarabilendir.
Derwişçe yaşayanlar sınırlara/devlete/iktidara/egemenliğe ve dünya malına itibar etmez, bir lokma bir hırka misali yaşarlar. En değerli yaşam bir hırka bir lokma misali sade ve mütevazi yaşamayı başarmaktır. Doğal yaşam budur. İnsanlık, ancak doğal yaşarsa kendi kendisini yeniden keşfeder. İşte bunun yoluda öz yönetimler oluşturmak. Tabi öz yönetimler, birilerinin, birilerinden beklentiye girmesiyle olmaz. Devletten beklentiye girmekle hiç olmaz. Herşeyi devletten bekleyenler, devletin kulu olmaktan kurtulumazlar. Devletin, anarşist bir zihniyetle, koşullar ne olursa olsun, kısa sürede ortadan kalkmasına imkan yoktur ama öz yönetimlerin kurulmasıyla ve toplumun doğrudan öz yönetime katılmasıyla ve toplumun kendi her sorununu çözmesinin geliştiği koşullarda devletin toplum üzerindeki etkileri zaten kendiliğinden yavaş yavaş kırılır. Toplum öz yönetimle güçlendikçe devlet zayıflama sürecine girer. Devletin toplumsal yaşama girmesi uzun sürdüğü için, çıkmasıda kısa sürede olmaz ama öz yönetimlerin gelişmesiyle devletin toplum üzerindeki etkileri zaten kendiliğinden yavaş yavaş biter. Öz yönetim anlayışı, devleti kabul etmediği gibi, devletin getirmiş olduğu bütün olumsuzluklara karşı savaş açar. Bunlar, sınırlar, emperyalist savaşlar, sınıflar, sömürü, milliyetçilik/ırkçılıktır.
Toplumların özgürlüğü için bunların kesinlikle yok edilmesi gerekiyor. Sadece teknik olarak ve şeklen değil, esasen kültürel olarak, alışkanlıklar olarak, karakter olarak, ruhsal ve psikolojik olarak yok edilmesi gereken, devletli sistemin toplumda ve bireyde oluşturduğu bir ur ve hastalıktır. Özgür birey otoriteye boyun eğmeyen ve başı dik duran bireydir. Yeni insan ise, sevgide/duygusallıkta, merhamette iyi derecede kendisini geliştirmiş insandır. Toplumsal değerler için kendilerini feda edenler, bu konuda en yüksek mertebeye ulaşan devrim şehitleridir. Toplumsal değerlerin yaşanılabilir hale gelmesinde en büyük emeğin sahibi devrim şehitleridir. Toplumun öz yönetimini hedeflemeyen bütün devrimler karşı devrime dönerler. Bu, birçok sosyalist ülkede oldu. Devrim, toplumun kendi düzenini kurmaktır, bir iktidar değişimi yapmak değildir. Birçok ülkede, devrim, devrimci güçlerin devlet iktidarını ele geçirmesi ve sosyalist bir devlet rejimini kurmak olarak algılandı ve sonuçları toplum için ağır ve kötü oldu. PKK önderliği bütün bu olumsuz gelişemleri masaya yatırdı, yeniden değerlendirdi ve toplumsal kurtuluşun ancak devletten uzak durmayla gerçekleşebileceği sonucuna ulaştı.
Sınıfları ortadan kaldırmak, bireyde burnu havada olmamak, kimseyi küçümsememek-hakir görmemek, kendini kimseden üstün görmemek, birileri üzerinde otorite ve egemenlik kurmamak, paraya ve mülke sevdalı olmamak, sevgi dolu ve insancıl olmak olarak gerçekleşir. İnsan sevgisi, ortaklaşarak üretim yapmak, bütün faaliyetlerde kollektivizmi esas almak ve mülkiyetin ortak kullanımı yeni insanın sahip olması gereken en temel ölçülerdir. Öz yönetim bu ve buna benzer değerler üzerinden inşa olur. Öz yönetimin inşa süreci, insanın kendisini yenilemesiyle aynı paralelikte olur. Toplumsal politikada erimek, toplum için gerekli her fedakarlığı yapmak, toplum için üretim yaymak, kendini her bakımdan toplumla var etmek, yeni ve özgür bireyde aranması gereken en temel ölçülerdir. Aşırı bireycilik ve bencillik toplumsal değerlere ve yaşama zarar verir, bireyi toplum için bir virüs yapar, bundan kaçınmak gerekiyor. Öz yönetimde hiçbir bireye ayrıcalıklı yaşam ve imtiyaz yoktur. Baştan sona toplumsal çıkarlar ve toplumun yaşamı gözetilir ama bireyede toplumsal sınırlar içinde özgür birey olarak yaşama hakkı tanınır…