Devletli-sınıflı sistemler bitmeden dünyaya barış gelmez

0
182
KEMAL SÖBE Egemenlik ve sömürüye dayanarak varlık sürdüren kapitalizmin en üst aşaması olan emperyalizm işgalsiz ve savaşsız yaşayamaz. Savaş siyasetin en şiddetlenmiş şekli olarak yorumlanır. Bu, devrimci, savaşta da geçerli bir durum olmaktadır. Devrimci savaşa yol açan ana neden de, kapitalizmin en şiddetli yönetim şekli olan faşizmin şiddette ve baskıda sınır tanımamasıdır. Tabiki şiddet, devrimciler için bir tercih değil bir zorunluluk olarak ortaya çıkıyor, bir özsavunma yöntemi olarak. Halklar aslında her zaman doğal ve barışçıl yaşama yatkınlar ve şiddete pek bulaşmazlar, zorunlu ve özsavunmaya dayanmadıkça. Kapitalizmin ulus devleti etkince kullanması hem kendisine toplum nezdinde siyasal meşruiyet kazandırmak ve hemde  emperyalist savaşlarda milliyetçiliği körükleyerek, milli duyguları kaşıyarak halkı buna alet etmesi içindir. Hiçbir rejim ve devlet, toplumsal destek almadan ne varlığını sürdürebilir nede savaşa girebilir. Köleci ve feodal çağlardaki egemenlik savaşları Allah’ın bir emri olarak topluma kabul ettirilirdi. Kapitalizmde de, egemenlik savaşları, kapitalizmin kendisini ulusun rejimi-milli rejim olarak halka kabul ettirdiği için, emparyalist savaşlar ulusun savaşı olarak kabul ettirilir. Milyonlarca kitle bir çağrıyla galeyena getirilir, başka uluslar-halklar kötülenerek düşman ilan edilir ve halklar birbirine kırdırılır. Dikkat edilirse, bir zenginin çocuğunun askere gittiği ve savaşta öldüğü ve sözde şehit olduğu görülmüş bir durum değildir. Hep fakir çocukları askere gider sözde şehit olur, hep fakirler cennete giderler, hep fakirler ulusal bayrağı evlerinin balkonuna ve penceresine asarlar ama zenginler de savaştan gelen ganimetleri paylaşıp, köşklerde yerler. Bu durum, devletli ve sınıflı sisteme geçti geçileli hiç değişmedi, hep aynıdır. Emperyalist savaşlar ve  sömürü halklar için aslında cehennem demektir. Egemen kesimler, egemenlikleri-iktidarları için sürekli birbirleriyle ve başka devletlerle rekabet halindeler ve bu rekabetin şiddetinin dozajının yükselmesi savaştır. Bu savaşa toplumu ikna etmek içinde bütün argumanlar zaten önceden hazırlanmıştır. Kapitalizm, ulus devleti boşuna bir arguman olarak kullanmıyor. Başka türlü, halkı kendi kirli emellerine, emperyalist savaşlarına nasıl alet edecekler, nasıl destek alacaklar, nasıl kamuoyu yaratacaklar? Bu argumanlar kadar, medyayı ve basını, toplumu ikna etmede kullanırlar ve söylenen her yalan etkince doğru olarak topluma kabul ettirilir. Kapitalizmde ve ulus devlet rejimlerinde ulus bireyleri, devletin söyledikleri herşeye doğru olarak inanırlar, kabul ederler ve  devlet savaşta kazanılan başarıları ulusun zaferi ve başarıları olarak gösterir. İşte halklar arasında düşmanlık tohumları böyle ekilir ve halklar gereksiz yere birbirlerine düşman edilirler. Savunma savaşları ve özyönetime dayalı savaşlar-direnişler dışında, hiçbir emperyalist savaşın halklara fayda getirdiği görülmemiştir. Bilinçsiz ve eğitimsiz toplumların, kendi ulus devletleri tarafından bazı argumanlarla kandırılmaları, gözlerinin boyanmaları çok kolaydır. Sosyalistler haklı olarak halkların kardeşliği diyorlar. Çünkü bir halkın başka bir halkla ne sorunu olabilir? Halklar kardeşçe yaşarlarsa birbirlerine çok faydalı olurlar. Bu durum tarihte  çok görülmüştür. Halkların kaynaşmaları, kültürel birliktelik ve yaşamsal bir mozaik oluşturmak için önemlidir. Devletlerin olmadığı yada zayıf olduğu yerlerde halkların kaynaşmaları ve birlikte yaşamaları daha kolay oluyor. İşte burada, Demokratik Ulus Manifestosu,  halkların kaynaşmalarının, kültürel bir mozaik oluşturmalarını zeminidir. İlk doğal toplumlarda bu yaşanılmıştı. Ancak devletin halkların başına musallat olması bu düzeni bozdu ve günümüze kadar çeşitli isim ve maskelerle bu egemenlik savaşı sürmektedir.  Üstün ırk anlayışıda egemenlik kurmanın bir yoludur. Eğitimsiz ve katı ulus devletin etkisini yaşayan bir halka, siz en büyük ırksınız denirse o halkın duyguları kabarır, şahlanır, uçar ve rejimin kullanacağı bir malzemeye dönüşür. Ve keskin sirke küpüne zarar verir misali, en çokta kendisine zarar verir, Nazi Almanyası’nda olduğu gibi. Toplumların ve insanların doğasında olmayan şeyleri toplumlara ve insanlara devlet rejimlerinin eliyle yaşatılırsa, bunun sonu kabus olur. İşte egemenlik kurma, üstün ırk olarak kendini görme, biz farklıyız, biz en iyisiyiz, diğerleri kötüdür, bizden aşağıdır, bizim kölelerimizdir zihniyeti bütün bu emperyalist savaşların ve sömürünün, yıkımın nedenidir. Demekki toplumların ve insanların doğal oluşumlarında olmayan şeyler toplumlara ölüm ve yıkım getiriyor. Savaşlar, sınırlar, sömürü, sınıflar normalde insanların, toplumların doğal oluşumlarında yoktur. Devlet ve sınıflar, savaşlar, sömürü, sınırlar sonradan, toplumların yaşamını zehirleyen ve çevreleyen zindandır aslında. Demokratik Ulus Manifestosu sınırsız, sömürüsüz, savaşsız, sınıfsız ve doğal topluma dayalı bir yaşamı öngörüyor, hedefliyor. Bundan dolayı, kapitalizm toplumsal sorunların ve insanlığın birikmiş sorunlarının, gezegenimizinde son yıllarda ortaya çıkan ekolojik sorunlarının ürediği bir bataklık olduğu için, bu sistemden bu sorunlara çözüm aramak, tilkiyi kümese bekçi yapmaya benzer. Sorunların çözümü, kadın eksenli doğal demokratik komünal yaşamdadır